Ay evet çok yazıldı çok çizildi biliyorum ama ben de bir şeyler yazmadan geçemeyeceğim.
Bunları okurken de iki çocuk annesi tam bir kadının kaleminden okuduğunuzu unutmayın lütfen.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) yeni hizmet binasının açılış töreninde yaptığı konuşmada ‘’Çalışıyorum diye annelikten imtina eden kadın, kadınlığını inkar ediyor yani insanlığını inkar ediyor, eksiktir, yarımdır’’ dedi.
Bu sözleri onun ağzından işittik ama aslında bu Türkiye’de yaşayan birçok erkeğin görüşü.
Kadının yerinin evi olduğu, esas görevinin de annelik olduğu... Bu konuşmayı alkışlayanlar da Kadın ve Demokrasi Derneği’ndeki kadınlardı. ‘Kadın’ lafını anladım da ‘demokrasi’ bölümü sadece başlık için kullanılmış anlaşılan.
Çünkü yarım olmak da, çeyrek olmak da, tam olmak da kadının özgür iradesiyle seçebileceği bir durumsa kararına saygı duymak demokrasi değil midir?
Evet anne olmak çok güzel bir duygu ancak günümüzdeki her şey gibi bu da ekonomi ile bağlantılı bir durum.
Anne oldunuz o çocuğu kenara koyup yeni bir tane yapamazsınız.
O çocuğun bakımı var, eğitimi var, sosyal hayatı var... Var da var!
Sanki kadınlar kendi zevkleri için çalışıyorlar da kazandıkları paralarla günlerini gün ediyorlar. Ayrıca öyle de yapabilirler, kim karışır!
Zaten Türkiye’de çalışan nüfusun sadece yüzde 25,9’u kadın. Bu çalışanların da yüzde 90’ı eve katkıda bulunmak, çocuklarının karnını doyurup onlara bakabilmek için çalışıyor.
Çalışıp da mesleğinden dolayı çocuk yapmayanların sayısı öyle az ki! O da kişinin kendi iradesi ve özgürlüğüdür.
Sanki Türkiye’nin asıl sorunu buymuş gibi neden konuşmalara konu oluyor anlayamadım. Oysa çok küçük bir azınlığa hitap ediyor.
Ayrıca bu çocukları kadınlar kendi başlarına yapıyorlarmış gibi bir hava var.
Aslında ben Cumhurbaşkanı’nın çocuk sahibi olmayan erkekler için ne düşündüğünü merak ediyorum. Yarım erkek?

Tepkisiz toplum!


Geçtiğimiz salı günü sabah 9:05’te metro ile Beyazıt-Vezneciler’e gidiyordum. Şişhane durağında trenin teknik bir arıza nedeniyle Vezneciler durağında durmayacağı anonsu yapıldı.
İndim bir sonraki trene bindim yine aynı anons.
Haliç durağına geldiğimizde karşımda oturan adamdan Vezneciler metro çıkışında bir patlama olduğunu öğrendim.
Şaşırdım, heyecanlandım hemen aklıma “ölü ya da yaralı var mıdır?” sorusu geldi. Sonra şöyle bir etrafıma baktım herkes benim gibiydi ama metroda ne bir tepki gösterildi ne de panik yaşandı. Öylesine günlük bir olaydı sanki.
Sonra düşündükçe üzüldüm. Bunca kötülüğü nasıl da kanıksadık, nasılda tepkisiz hale geldik?
Artık ne hırsızlık, ne dolandırıcılık, ne rüşvetler, ne tapeler, skandallar, yapılan gaflar, tecavüzler hatta bombalı eylemler bile bizi fazla etkilemiyor! İnsanlar önce bir bakıyor sonra yürüyüp gidiyor.
Nereye kadar kaçıp başımızı kuma gömerek yaşayacağız?
Nereye kadar ‘’Bize dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ diyeceğiz?
Taa ki sıra bize gelene kadar sanırım!

Bizim de bir seri katilimiz oldu!


Ne kadar da hazırmışız, açmışız!
Sanki bu ülkede her gün bir sürü kıza, çocuğa tecavüz edilip öldürülmüyor! Millet cinnet geçirip kızını karısını doğramıyor!
Park yeri yüzünden komşular birbirini kurşun yağmuruna tutmuyor! Trafikte el işareti yaptı diye sürücüler birbirini katletmiyormuş gibi “Seri katil de seri katil!”
Ne o üç kişiyi öldürmüş!
Zannedersiniz Amerikan filmlerindeki gibi takıntılı bir psikopat zevk için hep aynı nitelikteki insanları kurban seçip öldürüyor! Yoo... Adam kafası kime kızarsa öldürüyor! E biz buna alışığız zaten! Bizde bundan çok var!

1

İlk albüm, ilk klip


Müzik dünyasının genç yıldızlarından Sevtuğ Kasapbaşoğlu, İlk Aşkım Son Seferim adlı ilk albümünü piyasaya çıkardı. Albümde daha önce hayranı olduğu Zerrin Özer’den dinlediğimiz Ben Seni Sevmeyi Sevdim adlı şarkının iki versiyonuna yer veren Sevtuğ, aynı şarkıya ilk klibini de çekti. Şimdi klip sırası İlk Aşkım Son Seferim adlı şarkıda. 10 yıldır sahnelerde 10 ayrı dilde hayranlarına seslenen güzel şarkıcı, televizyon sunuculuğu, dizi ve reklam oyunculuğu da yaptı.