İkisi de Türkiye’ye haince saldırdı tabii...
Yahu sizler Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekilleri değil misiniz? Aldığınız ballı maaşları ceplerinize indirmesini biliyor, devletin nimetlerinden sonuna kadar faydalanıyor, sonra da o devletin altını oymaya kalkıyorsunuz. İnsanlık mı bu?
Bu devlet çökerse, önce siz altında kalır ezilirsiniz be hey gafiller!
Türkiye Cumhuriyeti’ne dil uzatmaya, bu devleti yabancılara şikâyet etmeye utanmıyor musunuz?
Vicdanınız nasıl razı oluyor buna?
Ha, sahi... Vicdan var mı sizde, onu bilmiyorum!
* * *
Selahattin Demirtaş’ın temiz ve masum görünüşlü yüzünün arkasında, yüreği kinden karamış bir ruh yatıyor!
Seçimde, İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde ona oy veren bir kısım ahmaklar, bunu yeni yeni anlıyor.
PKK çetesi Güneydoğu’da sıkıştığı için paçası tutuşan Demirtaş, Ankara’nın teröristlerle müzakere masasına oturtulması için uluslararası kurumlardan müdahil olmalarını istedi, Leyla Zana da ona destek verdi.
Utanç verici bir durum!
* * *
Meclis’te “Türk” ifadesini kullanmadığı için yemini geçersiz olan ve hâlâ yemin etmeyen HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana, Avrupa Parlamentosu’ndaki konferansta, İmralı mahkûmu Öcalan’ın serbest bırakılmasını istedi.
İlk adımda Öcalan’a özgürlük, sonra özyönetim, daha sonraki aşamada ise bağımsız Kürdistan!
Onların bütün dertleri, bütün karın ağrıları bu!
Güneydoğu’da, aldatılarak dağa çıkarılan ve eline silah verilip PKK’ya katılan Kürt gençleri çatışmalarda patır patır düşüp ölüyor, ocaklar sönüyor, aileler kan ağlıyor, bunların umurunda değil!
Hemen her gün, sözleriyle, eylemleriyle yasaları çiğniyor, suç işliyorlar! Devlet, devlet ise hesap sorar! Hesap sorulmazsa, daha da azıtacakları kesin!
“Çeviriyorum, çeviriyorum, hep moruk çıkıyor!”
Nasıl insanlar yetiştiriyoruz biz?
Gördükçe inanamıyorum.
“Bu toplumla mı Avrupalı olmak istiyoruz?” diye acı acı düşünmeden edemiyorum.
Her geçen gün, toplumsal bir çürüme içine giriyoruz.
Terbiye ailede başlar. Bu doğrudur. Fakat asıl önemli olan eğitimdir.
Eğitimsiz toplumların ne hale geldiğini görüyoruz.
Bu iktidarın eğitimi nasıl yozlaştırdığı da malûm. Dökülüyoruz!
Ülkemizde bilimsel eğitim gidiyor, yerine Osmanlı’yı çökerten “medrese eğitimi” geliyor.
* * *
Profesör Dr. Ahmet Sevgi, Konya Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerindendir. Yeniçağ’ın “Kültür-Sanat” sayfasında köşe yazıları yazar. Onun “Görgüsüzlük, yahut ahlâkî çöküş” başlıklı yazısından kısa bir alıntı yapacağım. Toplumumuzdan bir örnek vererek günümüzü anlatıyor:
* * *
“Geçen gün dolmuşta gidiyoruz. Ön koltukta iki kız oturmuş, ellerinde cep telefonu, gelişigüzel numaralar çevirerek, toplu taşıma araçlarında olmaması gereken bir ses tonuyla konuşuyorlar.
İstemeden kulak misafiri oldum.
Birisi aynen (affedersiniz) şu cümleyi sarf etti:
‘Ulan, bu ne katır şansı! Bize hiç aklı yok, parası çok adam denk gelmeyecek mi? Çeviriyorum, çeviriyorum moruklar çıkıyor...’
Ben, utancımdan yerin dibine geçtim. Lâkin etrafıma baktım, kimsede bir tedirginlik yok!”
Böyle diyor Prof. Dr. Ahmet Sevgi Hoca... Toplumumuzda görgü kuralları “görgüsüzlük kuralları” haline geliyor ve “Ah terbiye! Neredesin?” diye soruyoruz acı acı...
Tebessüm
Yavaşla Temel yavaşla!
Temel yolda köklemiş gazı gidiyor. Bakmış bir tabela: “Yavaşla 80 km.”
Arabanın hızını hemen 80 kilometreye indirmiş. Az sonra başka bir tabela:
“Yavaşla 60 km.”
Radara yakalanmaktan korkan Temel hızını 60 kilometreye indirmiş. Merakla giderken bir tabela daha:
“Yavaşla 40 km.”
“Yolda bir çalışma var herhalde” diye düşünmüş Temel... Hızı 40 kilometreye düşürmüş. Sonra bir tabela daha:
“Yavaşla 20 km.”
“Ee, bunlar da işin bokunu çıkardılar” diye söylene söylene giderken bir tabela daha görmüş:
“Yavaşla’ya hoş geldiniz. Nüfus 3500”
Günün Sözü
Hiç kimse, duymak istemeyen siyasetçi kadar sağır olamaz!