Ah ah! Sayın Başbakan Binali Bey ve Sayın Adalet Bakanı Bekir Bey...
Ne demiştiniz, niçin caydınız sözünüzden?
Aslında söyledikleriniz yanlıştı, kamu vicdanını rahatsız etmişti, caymanız gerçekten doğru oldu ama keşke bunu kendi inisiyatifinizle, bağımsız iradenizle yapmış olsaydınız... O zaman sizi gönülden alkışlardık.
Fakat siz, Cumhurbaşkanı Erdoğan müdahale edinceye kadar, kamuoyunda “Tecavüzcülere af” olarak bilinen yasa tasarısını savundunuz.
Ne zaman ki Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hayır” dedi, siz de hemen karar değiştirdiniz.
Sözlerinizi bir hatırlatalım. Neler demiştiniz?

* * *

Başbakan Binali Yıldırım: “Ülkemizin kanayan bir yarasını görmezden gelmek bize yakışmaz. Bize yakışan böyle bir sorun varsa çözmektir. Bunların (CHP’nin) yaptığı tamamen siyasi istismardır.”
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ: “Düzenlemenin amacı tecavüzcü ile evlenerek cezadan kurtulmak imkânı değildir. Düzenlemenin amacı, dışarıda kadının, içeride kocanın, bu evlilikten doğmuş çocukların ve ailelerin mağduriyetlerini gidermeye yöneliktir.”
Teklife imza atan AKP’li 6 milletvekilinden biri olan Ramazan Can da:
“Bu kanayan bir yaradır. Bunu çözmemiz şart. Önergemizi kesinlikle geri çekmeyeceğiz.” diyordu.
Ne oldu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hayır” deyince akan sular durdu. Ortada kesinlik-mesinlik kalmadı!
Cumhurbaşkanı neden tasarı için “Hayır” dedi?
Ülkede kadınların kararlı isyanını, kızgın toplumun fokur fokur kaynadığını gördüğü için...
Dileriz ülkeyi yönetenler, bir daha kamu vicdanını kanatan böyle yasa tasarılarıyla uğraşmazlar!

Lozan başarı mı, değil mi?


Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti” konferansında, geçtiğimiz ay yaptığı Lozan çıkışına göndermelerde bulunarak
“Bu ifadelerden rahatsız olanlar oldu. Niye rahatsız oluyorsunuz? Lozan’da işte 3 milyon metrekareden 780 bin metrekareye düştük. Burnumuzun dibindeki adalar bizden alındı. Bununla iftihar edenler oldu. Nasıl ya? Elindekini veriyorsun, başarılı çıktık” diyorsun” dedi.
Bu ifade yanlış... Neresini düzeltsek bilmem ki!
Lozan’da, elimizde olan “burnumuzun dibindeki” adaları vermedik. O adaları Lozan’dan 10 yıl önce Osmanlı Devleti, İtalyanlara verdi. İtalyanlar da uzun yıllar sonra Yunanistan’a devretti.
Erdoğan’ın iddiasının tam tersine biz Lozan’da Gökçeada, Bozcaada ve Anadolu sahillerine 3 milden az uzaklıktaki adaların ve adacıkların tamamını aldık.
(Şimdi o ada ve adacıkları Yunanistan işgal ediyor, bizim iktidar ses çıkarmıyor)
Türkiye, Lozan’da sadece Meis adasını kaybetti.

* * *

Cumhurbaşkanı’nın “3 milyon metrekareden 780 bin metrekareye düştük” iddiasına gelince...
Osmanlı Devleti’nin toprakları 3 milyon değil, 22 milyon kilometre kare idi. Yıllar içinde hep kaybetti. Elinde son kalan 3 milyon kilometrekareyi de Sevr Antlaşması ile işgalci devletlere verdi.
Sevr’i elinin tersiyle iten Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, sıfırdan yeni bir devlet yarattı.
Lozan’da tüm dünyaya kabul ettirilen 780 bin kilometrekarelik şimdiki sınırlarımız, Atatürk ve arkadaşlarının mucizevi başarısıdır. Aksi halde bugün oturacağımız bir yurdumuz bile olmayacaktı.

TEBESSÜM

Suç üstüne suç!


Temel ile Fadime’yi trafik komiseri durdurmuş, ikisinin de emniyet kemeri taktığını görünce:
“Ya beyefendi, bugün yaptığımız kontrolde tek emniyet kemeri takan çift sizsiniz. Bu nedenle 500 lira trafik ödülü kazandınız.” der ve sorar:
“Fakat merak ediyoruz, bu parayla ne yapacaksınız?”
Temel sevinçle:
“Uyy ne mi, yapacağum? Hemen gidip kendime bir ehliyet alacağum” der.
Komiser şaşkın şaşkın:
“Nee? Ehliyetiniz yok mu?” diye sorar. Fadime durumu düzeltmek için:
“Kusura bakmayın komiser bey, Temel içki içtiğu zaman böyle ne dediğini bilmez.” der.
Komiser daha da şaşırarak:
“Nee, bir de içkili misiniz?” diye bağırır. Bu sırada arka koltuktan yaşlı bir adam atılır:
“Ula ben demiş idum çalıntı arabayla yola çıkmayalım, başımıza bir iş gelur diye...” der.
Komiser neye uğradığını şaşırmış bir haldeyken, bagajdan dışarı çıkan İdris heyecanla:
“Ne oldi?” der “Tamam mi? Polisi atlatıp sınırı geçebilduk mi?”

GÜNÜN SÖZÜ


Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler. Çaresi olmayan şeyler tartışmaya değmez, ne olmuşsa olmuştur!

1