10

Bekliyorum.
Haberleri heyecanla takip ediyorum.
“Kamuoyunda ‘utanç yasası’ olarak görülen kanuni düzenlemeden vazgeçildi” haberini bekliyorum.
Onun dışındaki hiçbir uzlaşma, yumuşatma, ikna çabası filan umurumda bile değil.
Üzerinden kaç gün geçti Başbakan hâlâ tam da kendisinin daha önce tekmeciye salık verdiği andaki gibi mırıldanıyor.
Yok Romanlar için yazılmış da bu yasa; yok onlar çok mağdurmuş... Hepimiz bu ülkede Romanların bu kadar da muteber bir topluluk olmadığını biliyoruz. AKP’nin ilk icraatlarından birinin Romanları yaşadıkları yerden atıp yerine villalar yapmak olduğunu unutmadık.
Bu nedenle minicik kız çocuklarının gerdeğe sokulması sonucunda yaratılan mağdurları çok da ciddiye alamıyorum.
Çok korkuyorum. Hiç tanımadığım, kültürlerini bilmediğim, dillerini bile konuşamadığım kız çocukları adına korkuyorum.
Göz koyduğu bebekle evlensin diye, minicik çocuklara tecavüz edecek hayvanın arzusunun devlet tarafından kabul görecek olmasından korkuyorum.
Lütfen bizi bu korkudan kurtarın!
Bu utancı daha fazla yaşatmayın.


Ve Yılmaz Erdoğan sahnede…


Çok, çok uzun yıllar geçti Yılmaz Erdoğan’ı sahnede en son izlediğimiz günden bu yana.
Arada kaçırdığım işler olabilir ama 12 yıl gibi bir süre geçmiş.
Uniq Hall sahnesinde karşımıza çıkan, biraz heyecanlı bu adamı en son “Tatlım... Tatlımm” derken izlemiştim sahnede.
Bu sürede hayatımızda o kadar çok şey değişti ki. İletişim biçimlerimizden internet alışkanlıklarımıza her şey değişti.
Yılmaz Erdoğan yeni gösterisi ‘Münaşaka’ çerçevesinde, sanki 12 yıl bir dolapta saklanmış ve aniden ortaya çıkmış gibi bizi bize anlatıyor.
Ve bunu her zaman sevdiğim ironik bakışıyla, çok zorlamadan, güldürecek diye işin suyunu çıkarmadan yapıyor.
O hayran olduğum adamı 12 yıl sonra ‘hafif yaş almış’ olarak görmek benim de yaşımın ilerlemiş olabileceğini hatırlattığı için biraz “uyandırma servisi” gibi olduysa da 12 yıl öncesine dönmüş olma fikri çok güzeldi. İmkan bulursanız izleyin; gülmeyi özlemiş olabilirsiniz…

9


İstanbul Komedi Festivali’nin ardından


Geçen hafta kendimi BKM’nin düzenlediği İstanbul Komedi Festivali’nin kollarına bıraktım.
Gerçi tam iki dakika güldük, yine ülke gündemi daha fazlasına izin vermedi.
Çocuk istismarcılarına açılan kucakla sarsıldık.
Ama yine de güzel bir deneyimdi. Mesela bu sırada radyocu Yasemin Şefik’in stand up dünyasına adım atmasına tanık oldum. Kadınların girmekte tereddüt ettiği, erkeklerin de kadınları inatla ittiği bu alana bir kadının cesaretle adım atmasını tabii ki destekliyorum. Yasemin’in fazla da desteğe ihtiyacı yok; zaten sahneye çıktıkça hikayesi şekillenecektir. Ayrıca geç de olsa Mesut Süre’yi keşfettim bu festivalde. Mesut bugüne kadar alıştığımız komiklerden farklı. Çok daha içimizden biri…
Bu cumartesi tek kişilik gösterisini de izlemeye gideceğim BKM Mutfak karasularına. Suzan Kardeş’in yeni gösterisini ilk kez izledim ve yine sıcacıktı. Festivale gelince, evet başta da yazdığım gibi Cem Yılmaz, Tolga Çevik, Gülse Birsel gibi isimlerin yokluğunu çok hissettik. Bir de gösterilerin saatlerinin çakışması tatsız oldu. Ama seneye bu festivalden çok daha umutluyum. Belli ki gelecek yıl çok daha festival havasında bir organizasyon göreceğiz. Düşünenlerin ve hayata geçirenlerin ellerine sağlık…