Müge Anlı yine önemli bir yayıncılık başarısına imza attı ve minik bir bebeğin katilini canlı yayında yakalattı.
Adamı yolda görseniz belki de hiç fark etmeden yanından geçer gidersiniz.
Ama o adam minik bir bebeğin, üç yaşındaki bir meleğin ırzına geçmiş! Ve sonra öldürmüş.
Ardından da hiçbir şey olmamış gibi canlı yayında televizyona çıkıp konuşmalar yaptı.
Ne yazık ki ‘sözde muhafazakarlık’ yükseldikçe cinsel suçlar da artıyor.
İşte bu yüzden yırtınıp duruyoruz, “Kadınlara ve çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar en ağır şekilde cezalandırılmalı, mahkemede indirim yapılmamalı!” diye.
Ama arkadaşlar bunu sağlamak yerine, çocuklara karşı işlenen cinsel suçları hafifletecek düzenlemeler yapıyorlar!
Ülkemize ve bizlere bu utancı yaşatıyorlar.
Bin kere yazdım ama yorulmadan bin kere daha yazacağım.
Bir çocuğun saçının teline cinsel amaçlarla dokunan herkes en ağır şekilde cezalandırılmalı. Kanunda ‘ama’ diye başlayan ve bu insanlara kol kanat geren düzenlemeler acilen ortadan kaldırılmalı.
Çocuk gelin denilen kavramın ne kadar marjinal bir tanım olduğunun altı çizilmeli çünkü “çocuk gelin” dedikçe maalesef çocuklara karşı cinsel hisler duymak normalleşiyor!
Minik, minnacık Irmak bebeğin son dakikalarında çektiği azabı düşündükçe içim tıkanıyor, gözlerim buğulanıyor. Eminim sizde de durum aynı.
Ve o cani ekrana çıkıp “Yok şöyleydi, yok böyleydi” diye anlatıp durabiliyor. Müge Anlı’ya da binlerce tebrikler. Belki de bu kadar didiklemese ne zanlı ortaya çıkacaktı ne de minik bebeğin cesedi bulunabilecekti.
Bu insanlardan toplumu koruyacak adalet sistemi gelişmedikçe hepimizin ve çocuklarının canı, namusu ve güvenliği tehlikede. Ve AKP oralı bile değil!
Zamanında Ensar Vakfı’nın önüne yatan bir kurum olarak hatırlayacağımız Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sanırım bambaşka gündemlerin peşinde.
Nedense Cumhurbaşkanı’nın lafına arka çıkmak konusunda müthiş hareketli davranan, Ensar’ın önüne yatıveren bakanlık, şiddet gören minikler ve kadınlar söz konusu olunca toplumun gerisinden geliyor!

Varsın ayak parmağı olmasın yine severiz!


Nejat İşler bu ülkenin en özgün ve renkli adamlarından biri. Benim açımdan en sevilesi tarafı asla kendini beğendirme çabasına girmiyor oluşu.
Hayatı kafasına estiği gibi yaşayabilme gücü ve bunun bir hata olacağını bilse bile gerçekleştirme başarısı.
Dün Hürriyet’te yeni filmi dolayısıyla röportaj yapmışlar kendisiyle.
konu2

Adam güzel güzel konuşmuş.
Şu anda durduğu yeri, hayata bakışını tatlı tatlı anlatmış.
Ancak manşeti aslında ayak parmaklarının da kesik olduğu üzerinden atmışlar.
İçim acıdı haberin bu açıdan görülmesine.
Evet, İşler’in ayak parmaklarının kesilmiş olması da haber değeri taşıyor. Ama manşete bunu koymak çok acımasızca geldi bana. Zaten belli ki İşler de bunu söyledikten sonra kaç parmağının kesik olmasının sorulmasından rahatsız olup o noktadan sonra konuyu geçiştirmiş.
Diyeceğim o ki, takılmayın kesik parmakların sayısına filan. İnsanların güzel kalpleri, karakterleri kaç sağlam parmakları olduğuyla doğru orantılı değil ne yazık ki...

Bu hafta iki film


İki film var gündemimde bu hafta. Biri Serenay Sarıkaya ve Nejat İşler’in başrolünü paylaştığı ‘İkimizin Yerine’. Diğeri de bizi on yıldan fazla bir süre sonra ‘Vizontele’ filminin atmosferine geri götürecek olan ‘Ekşi Elmalar’. Açıkçası ‘Ekşi Elmalar’ı biraz daha fazla merak ediyorum.
konu3

Ama uzun süre sonra aynı hafta iki yerli filmi merak ediyor olma duygusunu yaşamayı çok sevdim.