7

Artık çok da şaşırdığımız, hiç beklemediğimiz bir hadise değil. Ama görüyorum ki hâlâ şaşırma kabiliyetimizi yitirmemişiz.
Uzak değil, 2011 yılında ayağa kalkmıştık yine benzer bir olay için.
Şimdi ise otobüste yaşanan korkunç bir kadına şiddet olayıyla karşı karşıyayız.
Ayşegül isimli gencecik hemşire kızcağızın yüzüne sadece ve sadece şort giydiği gerekçesiyle tekme atan cani ifadesi alındıktan sonra salıverildi.
Ülkemizde kadına şiddet göstermek bu kadar basit işte. Hiç tanımadığın bir kadına sırf şort giyiyor diye yüzüne, hem de beyin sarsıntısı geçirip ölümüne sebebiyet verebilecek kadar şiddetle tekme atmak serbest.
Hoş ülkemizde, tanışan, yıllarca aynı yastığa baş koyan, çocuklarının annesi olan kişiye de erkeklerin şiddet uygulaması çok kolay.
Polise, “Psikolojik tedavi görüyordum; istem dışı tekme attım” diyen Abdullah Çakıroğlu polis merkezinden çıkarken, “Her şey kontrol altında, sıkıntı yok” demiş. İşte bu kadar basit...
Bu korkunç olaylar sonrası yaşananlar hep tek bir şeye hizmet ediyor; siyasi olarak kollanan bu adamlar biz sokakta şort giyen, mini etek giyen kadınlara tekme tokat artık içinden ne gelirse saldırmak için gerekli cesareti alıyor!
Hükümetimize buradan soruyorum: “Siz hepimizin hükümeti değil misiniz?” Ya da şöyle sorayım: “Biz mini etek ve şort da giyebilen ama muhafazakar vatandaşlarla aynı vergileri veren (hani göğüs gere gere açtığınız köprülerin paralarının kaynağı, hah evet işte o!) kadınlara reva görülen bu çirkin hareketlere karşı artık bir şey yapmayacak mısınız?”
Sonradan yalan olduğu ortaya çıkan Kabataş olayında gösterdiğiniz gibi bir hassasiyet tabii ki beklemiyorum. Ama bir kez olsun kıyafeti yüzünden hiç hak etmediği halde şiddete maruz kalan gencecik bir kıza sahip çıkabilirsiniz.
İşte o zaman Yenikapı mutabakatı gerçekten hayata geçmiş olur.
Muhalefet de bugün bizlere yani bu ülkenin kadınına sahip çıkmayacaksa ona da yazıklar olsun.
Artık hiçbirimizin can güvenliği, namusu, mal güvenliği diye bir şey yok.
Bir ‘hassas muhafazakarla’ aynı otobüse binmemize, aynı markete girmemize, aynı sokaktan geçmemize bakıyor şiddet görmemiz.
Allah’ım sendeyiz yine biz... Sana emanetiz... Biliyorum sen kullarından her zaman daha şefkatli ve kapsayıcısın...

6

‘Dört Duvar’

Mabel Matiz şarkılarına dair en çok neyi sevdiğimi düşündüm önceki gün bir milyonuncu kez. Ve en çok atmosferini sevdiğime karar verdim. Mabel ve ekibi çok derin, Türkçe albümlerde çok da alışık olmadığımız bir atmosfer yaratıyor albümlerinde. Bugünlerde ‘Gök Nerede’ albümünden ‘Dört Duvar’ şarkısına takılmış durumdayım:
“Bende çaresi yok yine de
Bu deli garip yalnızlığımın
Sarılıp da uyuyorum ona ben
Yastığımda ıslanırken bu geceler”
Dinleyin. Müziğe sarılmak, müziğe saklanmak iyi geliyor.

5

Yaz dün mü bitti?

Dün bir ara İstanbul 30 dereceyi gördü. Eylül şefkatli davrandı bu kez. Bizi hemencecik yağmura ve rüzgara teslim etmedi.
Kış geliyor, kaçışı yok. Aslında çok severim kış mevsimini. Kış benim için kedilerime sarılıp, çay demleyip, bir battaniye altında eski Türk filmi izlemektir...
Dün Tarık Akan’ı sonsuzluğa uğurladık. Veysel kapıyı açtı ve Ferit dışarı çıktı (bkz. Hababam Sınıfı). Artık Türk filmleri yetim...
En sevdiğim filmi ‘Derman’ yetim. ‘Canım Kardeşim’ yetim. ‘Mavi Boncuk’ yetim.
Tarık Akan’ın filmlerini muhtemelen çocukken sevmiş ama sonra kendinden farklı düşünen her şeyden korkması öğretilmiş sözde muhafazakarların küfürleri eşlik etti bu kayıpla ilgili bizim sevgi ve özlem dolu dileklerimize.
Yaz dün bitti gerçekten. Kış geliyor. Hem de nasıl karanlık geliyor anlatamam...