15

Eğer söylentiler doğruysa, çok ama çok para harcanmış önceki gün İstanbul’da karton dekorlu Fetih kutlamalarına.
İstanbul’un en kuytu köşelerine kadar araçlar günlerce çığırtkanlık yaptı bu etkinlik için. Her yerden otobüsler kaldırıldı. Mitingi gibi, oy vermeyen yüzde elliye nispet yapar gibi düzenlenmeseydi, çocuklara ve büyüklere özel, eğlenceli etkinliklerle bir festival gibi kutlansaydı insan kalabalığı oluşturmak için bu kadar para harcamaya da gerek kalmazdı. Ama bizi iki farklı kutupta tutmak konusunda o kadar kararlı ve başarılılar ki yaşadığımız kentin muhteşem güzellikteki tarihi fetih hikayesi hamaset dolu miting konuşmalarıyla, sinirli, atarlı hitaplarla parti propagandasına dönüştü.
Çocuklarımıza hayranlık ve sevgiyle anlatacağımız bir hikayeyi, ‘diriliş’ gibi korku filminden fırlamış gibi duran kelimelerle başka bir havaya büründürdüler. Sanki koca bir ülke öldük, hiçbir şey üretemiyoruz ve sanki İstanbul İngiliz işgalinden kurtulmamış, toprağın altında öylece yatıyoruz gibi bir hava yaratılıyor.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti çocukları her ne kadar yıllardır politikacıların çelmelerine takılıp dursak da iyi-kötü modern bir ülke kurmayı başardık. Sanki ülkemizi müthiş tutarlı ve çağın ruhuna uygun eğitim sistemleriyle donatmışlar, özgür düşünceyi teşvik etmişler ve ülkemizi Cumhuriyet’in getirdiği noktadan müthiş bir yere taşıyacaklarmış gibi bir hava yaratmaları çok rahatsız edici.
Sanki biz bu ülkede yaşamıyoruz ve sanki son bir yıldır tek amaçlarının başkanlık sistemini getirip ülkeyi bir kişinin iki dudağı arasına hapsetmiş olma halinin resmiyete dökülmesi olduğunu görmüyoruz.
Ha tabii bir de tuhaf bir bakış açıları var. Yazının başlığı, önceki gün ‘Fatih Sultan Mehmet ve Ekibi’ni’ kutlayan Egemen Bağış tivitinden esinlendi.
Bakış açısının yüzeyselliği ortadayken diriliş miriliş olmuyor yahu. İnandırıcı olmuyor. Hem de hiç!
Biz daha ölmedik!

14

Biz sokakta niye pis oluyoruz?


Allah’a şükür hepimizin evi tertemiz. Ev temizliği biz Türk kadını için neredeyse kutsal bir hadise. Ben tozların havada yakalandığı bir evde büyüdüm. Halı püsküllerinin tek tek dizildiği, es kaza ayağımızın ucu değerse ağır cezaların uygulandığı ‘tipik bir Türk evinde’ büyüdüm.
Türk kadını maşallah hem iyi aşçı hem de çok temiz.
Evlerimiz tertemiz.
Ama o iyi niyetli, tertemiz kadınlar sokağa çıkınca bambaşka bir ruh haline bürünüyor. İki gündür Bolu’da Yedi Göller taraflarındayım. Gördüklerim çok ama çok acı. Alaska dahil dünyanın birçok yerinde milli parklar gördüm ama hiçbirinde bizimkiler kadar canımın acıdığını ve bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.
Biz, erkek çocukları tertemiz evlerde yetiştiren kadınlar ne yazık ki onlara dışarıda da temiz olma mevhumunu kazandıramadığımız gibi kendimiz de pek vurdumduymaz insanlara dönüşüyoruz sokaklarda. O canım milli parkın halini görmelisiniz. Her yerde yasak olmasına karşın yakılan mangalların bırakılmış külleri, çöpler, her yere saçılan çekirdek kabukları. Korkunç!
Hiç mi acımıyorsunuz arkadaş?
Hiç mi sahiplenmiyorsunuz bu ülkenin güzelliklerini?
Yazık. Bu pislik bize hiç ama hiç yakışmıyor!