Okullara mescit açılmasını zorunlu hale getirdiler. Camileri, mescitleri bulunmayan üniversite bırakılmadı. İmam hatiplerden sonra diğer okullarda da Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı, Arapça seçmeli ders yapıldı. Hem de Arapça’nın ilkokul ikinci sınıftan başlatılması öngörüldü. Okul yöneticilerinin neredeyse tamamı imam-hatip kökenlilerden oluşturuldu. Ders programları imam hatiplere uyduruldu. Son olarak mesai saatlerinin cuma namazına göre ayarlanması için Başbakan imzasıyla genelge yayımlandı.
Her olay böyle başlıyor. Yıllar önce karar alınan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen dini içerikli konular, yargının da denetim altına alınması nedeniyle istenildiği gibi yürürlüğe konuluyor. Cuma namazı nedeniyle bugüne kadar mağduriyet yaşanmadı ama namaza gitmeyenlerin bundan böyle mağduriyetler yaşayacağı, namaz kılan-kılmayan ayrımlarının, “Cumaya gidiyorum” diye kaytaranların sayısının artacağı da ortadadır.

CUMA GENELGESİNE İPTAL


Milliyetçi Cephe (MC) koalisyon hükümeti döneminde Bayındırlık Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü, cuma günlerine ilişkin çalışma saatlerini düzenledi. Bunu 8 Ağustos 1975 tarih ve 461-28/22151 sayılı genelgeyle çalışanlarına duyurdu.
Bir zamanlar “Ankara’da Türk-İş vardır” denilirdi. İşte o dönemin Türk-İş yetkilileri genelgenin iptali için Danıştay’a dava açtı. Danıştay 8’inci Dairesi, 1975/1993 Esas, 2 Mart 1976 tarih ve 1976/642 sayılı olarak iptal kararı verdi. İptal gerekçesi ve dayanağı olarak 1961 Anayasası’nda laiklik ilkesi ve inanç özgürlüğüyle ilgili maddeleri gösterildi.

PARTİ KAPATMA GEREKÇELERİNDEN


Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde bu konu yine gündeme geldi. 18 Ocak 1997 günlü ve mükerrer 22881 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 13 Ocak 1997 günlü ve 97/9022 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bu karara ekli listedeki kurumların çalışma süreleri, ramazan ayında iftar saatlerini çalışma süresi dışında bırakacak biçimde düzenlenmiştir.
Bu karar hakkında Danıştay 12’nci Dairesi, 28 Ocak 1997 gün ve 1997/151 Esas sayısı ile anayasanın Başlangıç kısmının beşinci paragrafı ve laiklik ilkesine aykırılık nedeniyle yürütmenin durdurulması kararı verdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Refah Partisi’nin kapatılması istemiyle açılan davada söz konusu işlem, kapatma nedenleri arasında gösterildi. Anayasa Mahkemesi de 1997/1 Esas, 16 Ocak 1998 gün ve 1998/1 sayılı kararı ile bu eylemi kapatma nedenleri arasında saydı.

AİHM KARARI DA VAR


İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (AİHM) 3’üncü Dairesi, 31 Temmuz 2001 tarihli kararında, bu eylemin de konu edildiği Refah Partisi/Türkiye davasında, şeriata dayalı düzen kurma isteğini, çok taraflı hukuk sitemi önerilerini değerlendirerek, temel hak ve özgürlükler yönünden ihlal bulunmadığından ret kararı verdi. Bu karar, İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi tarafından da 13 Şubat 2003 tarihinde uygun bulundu.
Danıştay 12’nci Dairesi 1997/151 Esas, 25 Ocak 2000 tarih ve 2000/211 sayılı kararı ile bu Bakanlar Kurulu kararını, Anayasa’nın Başlangıç kısmının beşinci paragrafı, 2’nci ve 24’üncü maddeleri ve laiklik ilkesine aykırılık nedeniyle iptal etti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun mesainin cuma namazına göre düzenlenmesiyle ilgili genelgesi 8 Ocak 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Hatırlatalım 1982 Anayasası’nın 153. maddesinin son fıkrası “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” hükmünü içermektedir.

GENELGEYLE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ


Refah Partisi’nin “Cuma kararları”yla ilgili eylemi hakkında, Anayasa Mahkemesi’nin yapmış olduğu değerlendirme ve ortaya koyduğu gerekçe ve karar da bağlayıcıdır.
“Cuma genelgesinin” iptali için dava açan eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise bu konuda şunları söylüyor:
“Gerek yürürlükte olduğu dönemde 1961 Anayasası’nda, gerekse 1982 Anayasası’nda, Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın yukarıda ifade edilen kararlarında değişikliğe gidilmesini gerektiren, hiçbir değişiklik gerçekleşmemiştir. 1982 Anayasası’nın 2’nci ve 4’üncü maddeleri gözetildiğinde böyle bir değişiklik olanaklı da değildir. Dava konusu genelge ile 12 Eylül Darbesi akabinde hükümet görevini üstlenen Milli Güvenlik Konseyi’ne yetki tanıyan 2324 sayılı Yasa’daki sonuç yaratılmıştır. Bir genelge ile değişmez maddesi de dahil adeta anayasa değişikliği gerçekleştirilmiştir.”
Mahkeme kararlarını incelediğimizde, Başbakan’ın anayasa ile çatışan genelgesi söz konusudur. Ortaya çıkan sonuç bir genelge ile anayasanın değişmez maddesi de dahil olmak üzere anayasanın değiştirilmesidir. Askeri darbe döneminde 2324 sayılı Yasa ile yapılan, şimdi hükümet tarafından bir genelge ile yapılıyorsa, hukukun üstünlüğünden nasıl söz edeceksiniz?