Sakıp ve Özdemir Sabancı’nın bulunduğu 25. katta çaycı olarak çalışan Fehriye Erdal’ın, örgüt evinde bulunan kişiye Sabancı’nın binada bulunduğunu “annem evde” şifresiyle telefonla bildirmesinden sonra İsmail Akkol ve Mustafa Duyar binaya girip eylemi gerçekleştirmişti.
Aradan yıllar geçtikten sonra İsmail Akkol, örgütün aldığı karar doğrultusunda Fadik Adıyaman’la birlikte Yunanlılara ait sürat motoruyla Didim açıklarına bırakıldı. O geceyi Akkol ve Adıyaman bir balıkçı barınağında geçirdi. Yürüyerek geldikleri Didim’den, Söke’ye taksiyle gittiler. Simitçi kafede simit yediler, çay içtiler. Eskişehir’e gitmek üzere iki bilet aldılar. Fadik Adıyaman bir ara İsmail’in yanından ayrıldı ve eczaneden ilaç aldı.

EL BOMBASINI PATLATACAKTI


Aydın Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nde görevli polis memuru, yöre kıyafeti giymiş bu iki yabancıdan şüphelendi. Çünkü 10 gün önce Yunanistan’dan bazı örgüt mensuplarının Türkiye’ye gireceklerine ilişkin bilgi alınmıştı. Dikkat çekmeden karı-koca görünümlü bu iki kişinin fotoğraflarını çekip Aydın’da bulunan şubeye telefon üzerinden ulaştırdı. Bu kişilerin İsmail Akkol ve Fadik Adıyaman olduğu değerlendirildi. Aydın Emniyet Müdürü Halis Böğürcü operasyonu yönetiyordu. Akkol’un etraflarında sivil polislerden ilk halka oluşturulurken, bunu resmi görevliler halkası izledi. Artık her an her şey olabilirdi.
Onlar otobüsün 25 ve 26 numaralı koltuklarIna oturduklarında, 4 sivil polis de arkalarındaydı. Birden harekete geçtiler, “Kimlikler lütfen” dediklerinde, İsmail Akkol, önündeki çantadan el bombasının pimini çekmek üzereydi. Açıkçası otobüs yolcuları da büyük bir faciadan kurtulmuş, polis seri hareket ederek Akkol’un pimi çekmesine fırsat vermemişti.
Merak edilen, bağlantılarını belirlemek için polisin niçin Akkol ve Adıyaman’ı Eskişehir’e kadar takip etmemesiydi. Bunu Emniyet yetkililerine sordum, “Yakalamayıp takibe bırakmak demek olacaklara ortak olmak demektir. Polislerimiz ölümüne bir mücadeleden sonra bu kişileri etkisiz hale getirdi. Çantalarının boş olmadığını düşünüyorduk” dedi.

“HEDEFİMİZ ÇOK BÜYÜKTÜ”


Aydın Emniyet Müdürlüğü’nde, Sabancı suikastıyla ilgili Mustafa Duyar’ın söyledikleri hatırlatılınca, Akkol, “Söyledikleri yalandı” demekle yetiniyor. Sohbette bazı şeyler anlatıyor ama iş sözlerinin ifadeye geçirilmesine gelince, “susma hakkını kullanacağını” belirtiyor. Yine sohbette şunları anlatıyordu:
“Şunu bilin ki, hedefimiz çok büyüktü. Dünya çapında bir eylem yapmak için Yunanistan’dan geldim. Bize yakışan bu büyük eylemi gerçekleştirmek için örgüt talimatıyla Türkiye’ye geldim. Nasıl yakalandığıma hâlâ şaşırıyorum.”
İsmail Akkol’un bu sözleri de ifade tutanağına geçmedi ama MİT, sol bir örgütün ülkemizdeki bazı yöneticilere suikast yapacağı konusunda ilgili birimleri uyardı. Bu uyarılar gerçekten öyle olacağı için mi yoksa taktik gereği mi doğrusu pek bilinmiyor.

Şaşırtan polis-avukat ilişkisi


Ali Kayum, zenginliğinden çok “hayırsever” ve “dost” kimliğiyle tanınıyordu. Abdestini alıp cuma namazına gitmek için otomobiline bindi. Yüzünde kar maskesi, elinde tabanca bulunan kişi otomobile yaklaşıp camdan peş peşe ateş etti. Kayum olay yerinden hayatını kaybetti. Onu son yolculuğuna uğurlayanlar arasında burs verdiği öğrenciler de vardı.
Kar maskeli, eli tabancalı kişinin Ali Kayum’un yeğeni Birnur Dere’nin, iki yıl önce boşandığı doktor eşi Gürol Arabacı olduğundan şüphe edildi. Olaydan bir gün sonra kızını almak için taksiyle eski eşinin evine geldiğinde gözaltına alındı. İfadesinde bazı iddialara net cevaplar vermemesi, otomobilindeki çamurlu kürek, eski eşinin görüntülerden bazı özelliklerini belirlemesi de şüpheleri artırdı. Dr. Gürol Arabacı tutuklandı.

POLİS ÖNERİYOR, AVUKAT GELİYOR


Bundan sonrası daha da ilginç. Bazı emniyet mensupları, iş adamı Kayum’un eşi ve yakınlarına “Çok iyi iki avukat tutun. Bu tür davalara bakan ve mutlaka sonuç alan iki avukat var. İsterseniz onlarla bir görüşün” dedi. O avukatlar ellerinde çantalarıyla geldi. Söyledikleri yüksek bir bedelle davayı üstlenebileceklerini, sanığın ağır cezaya çarptırılmasını sağlayabileceklerini söyledi.
İnsanın aklına şu geliyor: Cinayet masasındaki polisler, gerçekten ailenin durumunu düşünüp samimi olarak avukat tutulmasına mı yardımcı oldu, yoksa onlara vekalet verilmesini sağlayıp kendileri de bundan pay alabilmek için mi bu yola başvurdu. Bir avukata sordum, “bu işlerin yaygın olduğunu” anlattı. Hatta bazı emniyet mensuplarının avukatların kartvizitini dağıttığını bile söyledi. Daha da şaşırdım. Bu durumdan Ankara Emniyet Müdür Vekili Ahmet Hakan Arıkan’ın haberdar olmasını istedim. Olanlara ise “pes” dedim.