HDP’liler tutuklanınca şu sözü sık duymaya başladık:
“1990’lara döndük!”
Ben o yılların yakın tanığıyım:
Faili meçhul cinayetleri yazdım.
“Yeşil” kimdir; “JİTEM” nedir ilk kez Türkiye benden duydu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de, TBMM Faili Meçhul Siyasal Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nda da tanık olarak bulundum.
Bunları yapıp haberler yazdığım için 10 gün gözaltına alınıp işkence gördüm.
Diğer yandan; Musa Anter Gazetecilik Ödülü gibi armağanlar aldım.
Evet. 1990’lı yılların tanığıyım. Peki...
Kürt siyaseti konusunda neler oldu o süreçte?
Tarih: 20 Ekim 1991.
Solcu-milliyetçi Kürtler SHP ile; sağcı-İslamcı Kürtler RP ve MHP’nin oluşturduğu ittifakla genel seçime girdi.
DYP-SHP hükümet oldu. Başbakan Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü bakanlar ve komutanları yanlarına alarak, devleti halkla barıştırmak amacıyla Güneydoğu gezisine çıktı.
Demirel 7 Aralık 1991’de Diyarbakır’da gazetecilere şöyle dedi:
“Bizim Erdal Bey ile burada gözükmemiz fevkalade önemlidir. Bu işi çözmemiz gerekir. Yoksa bu iş bizi savaşa götürür. Ben SHP ile koalisyonu bu nedenle kurdum. Çok uzun sayılmayacak bir dönemde halkı gücendirmeden, itip kakmadan bu meseleyi çözeriz. Kürt kimliğine karşı çıkılmaz. Kürt realitesini artık tanımalıyız. Kürt realitesini tanımak Türkiye’nin birliğine mani değil.”
Demirel ve İnönü’nün kırmızı çizgisi, üniter devletin muhafaza edilmesiydi. Bunun dışında diyaloğa açıktılar.
Cumhurbaşkanı Özal meselenin sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini söylüyordu. Adnan Kahveci’ye hazırlattığı “Kürt Sorunu Nasıl Çözülemez” raporunda; “askeri yolla hiçbir ülkenin çözüme ulaşmadığını; çözüm için siyasal irade ve kararlılığın şart olduğunu” belirtiyordu...

Ortam yumuşarken...


Devletin üst kadroları çözüm için adım atmaya hazırken ne oldu?
Demirel’in sözlerinden iki hafta sonra...
İstanbul Bakırköy’deki Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Çetinkaya’nın kardeşinin sahibi olduğu Çetinkaya Mağazası’na PKK’lılar tarafından molotof kokteyl atılması sonucu 11 kişi öldü.
Bir ay sonra...
İstanbul Ticaret Odası binasına çanta içinde bırakılan saatli bombanın patlaması sonucu bir kişi öldü, 16 kişi yaralandı.
PKK kamuoyunun tepkisini çekmek için bu tür eylemleriyle özel bir gayret sarf ediyordu! Yani, PKK çözümün yolunu tıkamak istiyordu. Ve...
1992 Nevruz’unda Güneydoğu’nun kimi ilçelerinde halk ayaklanmasına kalkıştı.
15 Mayıs 1992’de Şırnak, Taşdelen köyü karakoluna baskın yaparak, 27 Mehmetçik’i şehit etti. Ardından... Bitlis’in Tatvan ilçesinde, durdurdukları bir minibüsteki 13 kişiyi kurşuna dizerek öldürdü.
Silvan’ın Yolaç köyündeki bir camide namaz kılan vatandaşları dışarı çıkarıp 10 kişiyi kurşuna dizerek katletti.
Siyasal iktidarın tersine PKK, Türkiye’yi şiddet ortamına sürüklemek için elinden geleni yaptı. Böylece... Yeni kurulan koalisyon hükümeti; ve Özal’ın siyasal adım atmasının önüne geçtiler!
Özal, Demirel, İnönü bu terör eylemlerinden sonra sustu; güvenlik politikasına döndüler.
Ve... Siyasi otoritenin tam desteğiyle askerler, 1992 Ekim ayında Kuzey Irak’a sınır ötesine operasyon düzenledi.
Ardından... Oluk oluk kan akmaya devam etti.
Süreç; kimi Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp hapse konulmasıyla devam etti...

Oyunu bozmak


1990’lar günümüze benziyor mu:
- AKP, Öcalan’la birlikte çözüm süreci başlattı.
- HDP 7 Haziran 2015 genel seçiminde 6 milyon (yüzde 13.1) oy aldı.
Ve hemen ardından...
- PKK yine teröre başvurdu.
- PKK yine halk ayaklanmasına kalkıştı.
- PKK yine canlı bombalı saldırılara başladı.
Süreç; HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp hapse atılmasıyla sürüyor.
Evet: 1990’lar ve 2010’lu yıllar birbirine çok benziyor! Ama...
İki dönemin birbirine benzeyen ve gözardı edilen bir yönü daha var:
1990’larda ABD Irak’a saldırdı!
2010’larda ABD Suriye’ye saldırdı!
Yani... Meselenin emperyalizm boyutu var.
Yani... Mesele salt Türkiye’nin iç meselesi değil. Yoksa...
- 1990’larda siyasal irade adım atmaya hazırdı. Bu uzlaşmayı bozmak için PKK’nın yapmadığı terör kalmadı.
- 2010’larda siyasal irade adım atmaya hazırdı. Bu uzlaşmayı bozmak için PKK’nın yapmadığı terör kalmadı.
Peki... Bu gerçekler ortada iken; yani PKK artık devleti değil emperyalizmi muhatap alırken ne yapmak gerekiyor? Yanıtının bulunması gereken soru budur!
Dünyanın en demokratik ülkesi teröre karşı mücadele verir. Bu konuda kimsenin farklı düşündüğünü sanmıyorum.
Eleştirim; salt güvenlikçi politikalar ile sorunun askerin-polisin sırtına yüklenmesidir!
PKK’nın yıllardır yaptığı oyununa yenik düşülmemelidir.
Daha önce de bu köşede yazdım:
Kürt demek PKK demek değil.
Hata olan şudur: 1990’larda ve 2010’larda olduğu gibi PKK ile muhatap olunmamalıdır.
Artık... Kürt vatandaşlar muhatap alınarak yeni çözüm arayışlarında bulunulmalıdır. Bu politik adım emperyalizmin de oyununu bozacaktır.