Aman Allah’ım!..
Bu kadar cahillik sanırım okumakla oluyor!
Ne Küba tarihini, ne de Fidel Castro biyografisini biliyorlar. Köşelerinde yazdıkları hâlâ Batı istihbarat servisi yalanları.
Durun. Hemen “Castro’dan bana ne, diğer köşe yazısına geçeyim” demeyin! Sabredin; bu uzun makalede Erdoğan bile var!
En çok yapılan hatadan başlayayım:
Castro ve arkadaşlarının 1 Ocak 1959’da yıktıkları General Fulgencio Batista, aslında çavuş’tu ve “solcu” görünümlüydü! Öyle ki, Batista’nın kabinesinde Sosyalist Halk Parti’den iki bakan bile vardı. Bu komünist parti, Castro ve arkadaşlarına karşıydı!
Ve zaten Castro, Ortodoks Parti mensubuydu.
Başlangıçta ABD’nin Castro’ya sıcak; ve Sovyetler Birliği’nin soğuk baktığını öğrenince daha da şaşıracaksınız.
O halde, en başından alayım...
Küba, sömürgeci İspanya otoritesinin en istikrarlı, en güvenilir ülkesiydi.
1800’lü yıllarının sonuna doğru ABD, Küba ile ticari bağlar kurdu. İspanya bundan hoşnut olmadı. Küba’da 1868’de İspanya’ya karşı ilk bağımsızlık mücadelesi başladı.
Emperyalist ABD’nin de yardımıyla Küba, İspanya sömürgesi olmaktan kurtuldu; ama bu kez ABD mandası oldu! Ekonominin tüm kilit sektörleri ABD şirketlerinin eline geçti.
Burada bir ismi anımsatmalıyım: Gerardo Machado; bağımsızlık mücadelesinin önderlerinden biriydi. Tuğgeneral’di. Liberal Parti’den cumhurbaşkanı seçildi. Ve Küba tarihinin en baskıcı diktatörü oldu.
Sonra...

Çavuşlar Darbesi


Genel grevdeki işçileri, üniversite öğrencileri ve aydınları yanına alan Küba Ordusu içindeki çavuşlar, diktatör Machado’yu devirdi. Dr. Ramon Grau cumhurbaşkanı seçildi; ve ilk yaptığı ABD ile yapılan manda antlaşmasını iptal etmek oldu. Ardından...
Tutukluları affetti, üniversite reformu gerçekleştirdi ve yeni Anayasa ilan etti. Fakat ABD koyduğu şeker kotalarıyla ülke ekonomisini yönetmeye devam etti. Bu ülkede hoşnutsuzluk yarattı.
Çavuşlar Darbesi’nin lideri Fulgencio Batista sosyalistlerin ve demokratların oyunu alarak 1940’ta cumhurbaşkanı seçildi. Hükümetinde (Komünist) Sosyalist Halk Partisi’nden bakanlara yer verdi. Umutla iktidara getirildi; ancak çok yoksul bir ailenin çocuğu olarak hayata başlayan Batista paraya doymak bilmedi. İktidardan seçimle indirildi ama askeri darbeyle tekrar koltuğa oturdu. Seçimleri iptal etti; anayasayı kaldırdı.Tarih, 10 Mart 1952 idi.
İşte... Burada tarih sahnesine Fidel Castro çıktı.
Sağcı-muhafazakar ve sonradan zengin olmuş bir İspanyol göçmenin oğluydu. Katolik-Cizvit okullarda okudu.
Darbenin olduğu 1952’de iki yıllık avukattı; milliyetçi-ahlakçı Ortodoks Parti’den milletvekili adayıydı. Sömürgeci İspanyollara karşı mücadele vermiş Joe Marti’nin bağımsızlıkçı fikirlerinin takipçisiydi. Latin Amerika’daki sömürgecilere karşı yapılan mücadelenin neferiydi. Öğrenciyken, 1947’de Dominik Cumhuriyeti’nde; ve 1948’de Kolombiya’da askeri cuntalara karşı ayaklanmalara katıldı. Ve  26 Temmuz 1953...
Castro, Küba’nın ikinci büyük şehri Santiago’daki Moncada Kışlası’na 165 arkadaşıyla silahlı baskın düzenledi. Başarısızlığa uğradı, tutuklandı, iki yıl hapis yattı.
Küba’dan 1955’te ayrılarak ABD’ye geçti; ve Meksika’da 26 Temmuz Hareketi adlı örgütü kurdu. Amacı, halk ihtilaliydi...

Kafası karışık ABD


Castro...
Üniversite yıllarında, sömürgecilere ve yarattıkları ahlaki yozlaşmaya karşı bir isyancıydı. Eşitsizlikten, adaletsizlikten nefret ediyordu. Joe Martilerin kazandığı Küba bağımsızlığının ABD mandasına dönüştürülmesini; ve adanın kumar- fuhuş bataklığı olmasını kabul edemiyordu. O dönem henüz devrimci değildi.
Üniversite son sınıfta  “Komünist Manifesto”yu okuyunca Marksist oldu. Ve “sol görünümlü” Batista darbe yapınca Küba’daki çokları gibi “Ne Yapmalı” eserini okuyarak Lenin’i tanıdı. Ama...
Sosyalist Halk Parti’ye/ Komünist Parti’ye girmedi. Sovyetler Birliği’nin “uydusu” olarak tanımladığı bu Stalinci partinin “halk cephesi” oluşturmak için yozlaşmış Batista vb. ittifak yapmasına karşıydı. Ve zaten kısa süre sonra Sierra Maestra’da ayaklanma başlatan Castro’ya da komünistler sempati duymadı!
Castro hareketinin içinde her görüşten insan vardı; Katolik Papaz Sardinas, cumhuriyetçi General Alberto Bayo ve sosyalist Che Guevera gibi...
Bu nedenle Castro hareketinin komünist yanlısı olup- olmadığını ABD’li diplomatlar ile siyasal danışmanlar sürekli tartıştı; ve Batista’nın, Castro’ya karşı kullanmak için istediği askeri yardımlara mesafeli durdular. The New York Times Gazetesi’nden -İspanyol İç Savaşı’nda bulunmuş- deneyimli gazeteci Herbert Matthews’in, Castro ile yaptığı röportaj ABD kamuoyunda sempatiyle karşılandı.
ABD, burnunun dibindeki/ egemenliği altındaki Küba’daki politik gelişmelerle kuşkusuz yakından ilgiliydi. Hırsız diktatör Batista’nın yıkılacağını öngörüyordu; ve ama iktidarın Sovyetler Birliği güdümündeki komünistlerin eline geçmesini istemiyordu. (Aynen yıllar sonra İran’da, Sovyetler Birliği güdümündeki komünist TUDEH partisi yerine Humeyni’nin iktidara gelmesini hoş görmesi gibi!)
Peki, sonra Küba’da neler oldu?..
- AB’nin, Erdoğan’ı Şangay Beşlisi yanına iteklemesi gibi- ABD, Küba’yı Sovyetler Birliği yanına/saflarına gönderecek ne hatalar yaptı?
Yarına...