Suudi Arabistan’ı biliyorduk.
Şimdi... AKP sayesinde Türkiye de öyle oldu.
Olan şu:
İslam’ı özünden koparıp şekilciliğe indiriyorlar.
AKP’nin Türkiye’yi, Suudi Arabistan’ın şekilci dini-kültürel çizgisine sürüklemesi hiç tesadüf değil.
Ne mi demek istiyorum? İkili bir yaşamdan bahsediyorum. Şöyle:
Suudi-Vehhabi Prens Nawaf Al Suud, beraberinde oğulları Şeyh Nawaf Al Ahmet Al Suud, Şeyh Nawaf Al Sabır Al Suud, Prens Salman Bin Abdulaziz Al Suud ve Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Muhammet Bin Salman ile Bodrum’da yaptığı yat keyfi medyanın görüntülerine yansıdı. (Medyamız, yatta 10 mankenin bulunduğunu yazdı. Bu kadar büyük göğüslü manken olur mu bilemedim!)
Bu konu üzerinde uzun durmaya gerek yok; Suudi Hanedanlığının dini nasıl bir riyakarlıkla-şekilcilikle yaşadığını biliyoruz.
Ne tesadüf! Aynı gün...
Bizim First Lady...
Yani Emine Erdoğan, eşi Recep Tayyip Erdoğan, NATO Liderler Zirvesi’nde konuşurken Varşova’daki antika pazarında alışveriş yaparken görüntülendi. Porselen takımı, masa, sandalye gibi eşya için 147 bin Türk Lirası harcadığı iddia edildi. Bunları sanırım kendi parasıyla ailesine aldı; yoksa devlette bu tür alım olmaz! (Laf geldi; AKP’nin ilk first lady’si Hayrünnisa Gül’ü, Emine Erdoğan’dan daha zevkli buluyorum; Çankaya Köşkü’nün restorasyonunu güzel yaptı. Kaçak Ak Saray’ın dekorasyonu kaba bir estetik ürünü. Farkları bu!)
Bir lokma bir hırkadan gelinen yer burası.
Ne demek istediğimi tam anlatabilmek için bir örnek daha vermeliyim...

Erol Evgin’e çatması


Erol Evgin yıllardır takdir edilen bir sanatçı.
Şöyle dedi: “Galiba eğitimli ülkeler için iyi bir çözüm demokrasi. Bize fazla geliyor. (...) Okuma yazma bilmeyen, oyuna parmak basan bir kardeşimizle, ablamızla, annemizle üç üniversite bitirmiş birinin birer oy hakkı olması adaletli mi geliyor size sorarım. Hiç hakça değil. Bana adaletli gelmiyor bu durum. Herkes seçebilmeli tabii. O parmak basan ablamız muhtarını seçsin, biraz daha iyi eğitim alanı belediye başkanını seçsin.”
Erdoğan hemen yanıt verdi:
“Çıkmış bir tanesi kalkıyor diyor ki, ‘bu muhtarların seçilmesini yanlış buluyorum, herkesin oyu geçerli olmamalıdır.’ Milletin içinde de böyle tefrike gidenler var. Bunlar ne cins adamlar. Sen sanatçı olsan ne olur, profesör olsan ne olur, doçent olsan ne olur. Önce millete saygı duyacaksın, sen bu milletin hiçbirini küçümseyemezsin.”
Erdoğan bu dediklerine inanıyor mu? Yoksa “şekil” mi yapıyor?
Suudilerin yat eğlencesi...
Emine Hanım’ın Varşova alışverişi...
Ve Erdoğan’ın, sanatçı Evgin’e yanıtı...
İlk bakışta birinden farklı gibi gözüküyor ama aslında hiç değil.
Üçü de yaşanılan ikili hayatın yansıması!
Üçü de benzer.
Sadece ilk ikisi kendini açığa vuruyor. Diğeri kimi için hâlâ örtü altında! Evet...
Erdoğan sizce demokrasiye inanıyor mu? Kuşkusuz hayır!
Sadece inanmış görünüyor.
Biliyoruz: “Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin” değil, İman’ın olduğuna inanıyor. (İman bildikleri İslam’ın Suudi Vehhabi yorumu!..)
Demokrasi Erdoğan için amaç değil araçtır.
Unuttunuz mu? Demedi mi; “demokrasi tramvaydır durağa gelinince inilir!”
Artık biliyoruz Erdoğan, demokrasi değil teokrasi peşindedir.
Çünkü demokrasi; aklın özgürleşmesidir.
Teokrasi ise, sorgusuz sualsiz İman’ın iktidarıdır.
Konuyu açayım:
İslami söylem, asla dini değil, politik niteliktedir. Yani, teolojiyle ilgisi yoktur. Bu bir siyasettir.
Bu nedenle, teokraside İman adına konuştuğunu sanan kişi; İman adına yasa koyduğunu düşünür! Yani...
IŞİD’in yaptığı da Erdoğan’ın yaptığı da politikadır!
Sonuçta... Teokrasi ile otokrasi bir bütündür. Burada demokrasiye yer verilmez. Yani, aklın özgürlüğüne gerek duyulmaz.
Türkiye’de yaşanılan sıkıntıların temelinde bu vardır.
Bu gerçekler ve niyetler ortada iken Erdoğan, “düşük yoğunluklu demokrasi” ile bizleri kandıracağını sanıyor; Erol Evgin’e çatıyor...

Şark kurnazlığı


Erdoğan’ın demokrasiden -kazandığı sürece- anladığı sandık’tır. Çoğunlukçuluk’tur.
Erdoğan’ın demokrasiden anladığı insanı özgürleştirmek değil, insanları kendine tabi olmaya zorlamaktır.
Erdoğan’ın demokrasiden anladığı yasaları yurttaşların değil, İman’ın yapmasıdır.
Keza...
Erdoğan, demokrasi ile laiklik arasında sarsılmaz bir ilişki olduğuna inanmıyor.
Laikliği Batı’ya/modernizme/Kemalizme ait görüp, demokrasinin ve itibarıyla özgürleşmenin olmazsa olmazı olduğunu kavramak istemiyor. Özgürlüğü değil itaati tercih ediyor. Kuşkusuz İman adına!
Erdoğan dini, politikadan-devlet icraatından ayırmak istemiyor.
Devlet hayatından dini çıkaracağına; dini faaliyetlerden devleti çıkarıp, boşluğu tarikatlarla-cemaatlerle doldurmak istiyor. Vs.
Evet Erdoğan, sosyal ve politik yaşamın tüm alanlarına dinin damgasını vurmak istiyor. İcraatları hep buna yöneliktir.
İşte... Tüm bunları hayata geçirmek için ortaya çıkan otokratik yapı Türkiye’yi gerginleştiriyor, bölüyor.
Sonra da Erdoğan, “demokrat olmadığı” için sanatçı Erol Evgin’e sitem ediyor! Şaka gibi.
İşin özünde:
Suudi Prensin Bodrum’da yaptığı kaçamağı, Erdoğan siyasette yapıyor.
Bunlar çelişki değil.
Bunlar çetrefilli ilişki değil.
Bunlar Şark kurnazlığıdır.
Ve bizler, bunu yutmadığımız için Erdoğanlar hep bize kızıyor!
Tüm bu görüntülerin arka planı budur.