Temmuz 1998...
Bozcaada’ya ulaşımı sağlayan tarihi Kasımpaşa Feribotu’nun getirdiği özel konuk, iskelede toplanan ada sakinlerinin sevinç gözyaşları arasında karşılanıyor.
Dizkapağına kadar bandajlı sol ayağına basamadığı için, ancak koltuk değnekleri ve babasının yardımıyla yürüyebilen konuk, adaya indiğinde, müthiş bir alkış kopuyor...

*  *  *

Koltuk değnekli konuğun kim olduğunu, adaya niçin geldiğini merak ettiğinizi biliyorum. O halde hemen anlatayım:
Efsaneye göre, denizlerin efendisi Poseidon’un torunlarından Thenes, iftira sonucu bir sandığa konularak denize atılmış. Sert poyrazın köpürttüğü dalgalarla sürüklenen sandık, Thenes’i bir adanın sahiline getirmiş. Sandıktan çıkan Thenes, burayı çok sevmiş ve daha önce Luekophrys olan adanın ismini Tenedos’a (Bozcaada) çevirmiş.
Adayı kucaklayan denizlerde öylesine müthiş fırtınalar çıkar ki, en büyük gemiler bile dalgaların oyuncağı olup, tıpkı Thenes’in sandığı gibi, kıyılara doğru sürüklenmekten kurtulamaz!..

*  *  *

Aynı yılın 14 Şubat günü Çanakkale Boğazı’ndan kopan rüzgâr, uğultularla denizi kabartmaya, fırtına da ‘‘geliyorum’’ demeye başlayınca, devriye görevini yapan karakol gemisi TCG Koçhisar’ın komutanı, rotasını Bozcaada Limanı’na çeviriyor.
Mendireği bile aşıp, feribot iskelesi ve rıhtıma kadar ulaşan dev dalgalar, geminin ilk manevrada iskeleye yanaşmasını engelliyor.
Halatlar fora edilip, ikinci manevra yapılırken, güvertedeki personelden Astsubay Abdullah Eği, sol ayağını halat düğümüne kaptırıyor. O sırada gemi açıldığı, halat da hızla aktığından, gencecik subayın ayağı deliğe sıkışıp kopuyor!

*  *  *

Bundan sonra yaşananlar, soluk soluğa seyredilen gerilim filmlerini andırıyor.
Acılar içinde kıvranan Astsubay Eği’nin ayağının denize fırladığını gören gemi komutanı Binbaşı Erol Çokkeser, önce gözlerine inanamamıyor. Ancak kendisini hemen toparlıyor ve sağlık personeline ilk müdahaleyi yaptırıyor.
Adadaki komando bölüğünün komutanı Yüzbaşı Deniz Atahan da Boğaz Komutanı Tuğamiral Yalçın Ertuna ile Çanakkale Deniz Hastanesi Baştabibi Albay Mennen Esener’i arayıp, kazayı ve hastanın durumunu rapor ediyor. Bu arada Güney Saha Deniz Komutanlığı’na da haber veriliyor. Baştabip Esener yardım ekibine talimat verirken ‘‘Yaralıyı bize getirin ve kopan ayağı da bulmaya bakın... Eğer ayak dikime uygunsa, 6-7 saat içinde yerine bağlanabilir’’ diyor. Ayağın bulunması halinde yapılması gerekenleri söylemeyi de unutmuyor: ‘‘Naylona sarın, buz kutusunun içine koyun, ama ayak buz parçalarına doğrudan temas etmesin! Haydi göreyim sizi!..’’

*  *  *

Bu arada ada halkı da işi gücü bırakıp, yardıma koşuyor. Çok geçmeden gönüllü dalgıçlar dondurucu soğukta peş peşe denize dalmaya başlıyorlar. Geminin manevraları sırasında deniz bulandığından, dalgıçların ilk bir saatlik arama çabaları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Ümitlerin zayıflaması üzerine yaralı astsubay, ambulansla feribota bindiriliyor ve Çanakkale Deniz Hastanesi’ne gönderiliyor. Kaymakam Yavuz Akkoç, kritik dakikaları şöyle anlatıyor:
‘‘Saatler ilerliyor ve ümitsizliğe kapılan dalgıçlarımız, birer birer sudan çıkıyorlardı. O sırada deneyimli Dalgıç Kerim Kılavuz yanıma geldi. Kendisinden insanlık namına son bir kez dalmasını rica ettim. Bizi kırmadı ve gemi komutanının ısrarla işaret ettiği yere daldı. Çıktığında gözlerimize inanamadık. Çünkü kopuk ayak elinde duruyordu! Mucize işte böyle başladı!..’’

*  *  *

Yaz kış durmadan esen rüzgârların kalplerindeki tüm kötülükleri alıp götürdüğü adanın güzel insanlarından biri, buz kutusunu kaptığı gibi, motoruna atlıyor ve dalgaları yara yara kopuk ayakla karşıya geçiveriyor...

*  *  *

Yaralı astsubayla kopan ayağı, yaklaşık onar dakika arayla, Çanakkale Deniz Hastanesi’nin ameliyathanesine getiriliyor.
Albay Mennen Esener, müdahaleyi anlatırken ‘‘Yapacağımız iş sınırlıydı. Yaralının hayati durumunda büyük bir tehlike olmadığından, kanamayı durdurduk ve serumla, kopan ayağı
steril hale getirdik. Ayrıca tetanoz iğnesi yaptık!’’ diyor ve ekliyor:
‘‘Asıl endişemiz, hastane bahçesine indirdiğimiz helikopterle ilgiliydi. Çünkü hava kararmaya başlamıştı. Helikopter, gece uçuşuna elverişli değildi. Oysa, yaralının mutlaka birkaç saat içinde dikimin gerçekleşeceği GATA’nın Haydarpaşa Askeri Eğitim Hastanesi’ne gitmesi gerekiyordu...’’
Mucize orada da devam ediyor. Geçmişte Olağanüstü Hal Bölgesi’nde görev yapan helikopter pilotu İstanbul’a gidemeyeceğini, ancak yaralıyı Çorlu’ya kadar götürebileceğini söylüyor.

*  *  *

Sonrası... Evet sonrasında nefesler tutuluyor. Çorlu’dan ambulansla Haydarpaşa’daki hastaneye geçiliyor... Mikrocerrahi bölümündeki uzman ve deneyimli ameliyat ekibinin başarılı operasyonu tam yedi saat sürüyor... Bir ara kan stoku tükenince, askeri hemşirelerden biri kendi kolunu uzatarak ‘Kanım bu yiğit kardeşime helâl olsun’ diyor. Uykusuz geçen gecenin sabahında bitap durumdaki ekibe tonik etkisi yapan haber geliyor: ‘‘Hastanın ayağına kan akışı sağlandı! Yani yaralı, ileride ayağını kullanabilecek...”

*  *  *

Mucizenin üstünden, beş ay geçtikten sonra, kopan ayağını bırakıp, acılar içinde Bozcaada’dan ayrılan 23 yaşındaki Astsubay Abdullah Eği, bu kez ayağıyla birlikte adaya dönüyor...

*  *  *

Sevgili okurlarım,
Abdullah Eği süratle iyileşti. Hatta konuk ettiğimiz Arena stüdyosunda mucizede büyük payı olan Dalgıç Kerim Kılavuz’la karşılıklı futbol bile oynadılar!..
Sonra evlendi, mutlu yuvası, dünyaya gelen bebeğiyle şenlendi...

*  *  *

Bu yazıyı mutlu sonla noktalamayı çok isterdim. Ama ne yazık ki,
mümkün değil. Zira olağanüstü gayret ve engin birikimleri sayesinde başarıyla yaptıkları ameliyatla yaralıyı ayağına ve sağlığına kavuşturan askeri sağlık personeli şu günlerde çok mutsuz.
Çünkü FETÖ kalkışması bahane edilerek GATA’ları ellerinden alındı!
Böylece değerli kardeşim Yılmaz Özdil’in dünkü güzelim yazısında da belirttiği gibi ülkemizde bir büyük başarı daha cezasız bırakılmadı!..