Darbeciler başarılı olsalarmış, o gece 280 kişiyi “askere direndiler” diyerek idam edeceklermiş!
Öldürülecekler listesinde SÖZCÜ’nün değerli yazarlarından Soner Yalçın ve ben de varmışım!
Aydınlık Gazetesi’nde Sebahattin Önkibar’ın köşe yazısındaki “infaz listesini” okurken, çok gerilere, mesleğe başladığım 70’li yıllara gittim...

* * *

Vurguncular, Antalya’nın Kaş İlçesi’ndeki sarp kayalıkları gazetelere verdikleri ilanlarla sanki deniz kıyısıymış gibi satıyor, böylece özellikle yurt dışındaki işçilerimizi dolandırıyorlardı. Kamera ekibiyle yöreye giderek, ilanda gösterilen bir parselden yola çıktım. Tıpkı bir dağcı gibi kayalıkları aşıp deniz kıyısına vardığımda saatler geçmiş, ayakkabılarım paramparça olmuştu. Giysilerim de bir daha kullanılamaz hale gelmişti.
Haber tek kanallı TRT’de yayınlanınca üç kağıtçıların oyunu bozuldu ve arsa satışları bıçakla kesilmiş gibi durdu.
Başarılı bir iş yapmanın sevincini ve saf yurttaşlarımızı dolandırılmaktan kurtarmış olmanın iç huzurunu yaşarken bir de ne göreyim?
Bu ilanları yayınlayan gazete şöyle bir haber yapmamış mı?
Uğur Dündar kendi arsalarını satabilmek için TRT’yi kullandı ve başkalarının şahane arsalarını kötüledi!..”
Haberin altındaki imza da, hayatta olmadığı için adını vermeyeceğim dönemin anlı şanlı bir gazetecisine aitti!
Gülsem mi, ağlasam mı, şaşırdım!..
Çünkü o tarihlerde (sonrasında da) benim ve kan bağımın olduğu akrabalarımın bırakın Kaş’ı, Akdeniz’in herhangi bir kıyısında bir santimetrekare bile arsamız yoktu!
Bu benim meslek hayatımda uğradığım ilk yargısız infazdı!..

* * *

O yıllardan bu yana geçen sürede kirli bir iz bırakmamak için gün geldi cendere içinde yaşamayı bile göze aldım. Peki bunca çabama ve temiz kalma gayretlerime rağmen yargısız infazlar durdu mu? Ne gezer! Artarak devam etti! Hatta kimi zaman infazcıların arasında en umulmadık kişileri; örneğin dost, arkadaş, hatta kardeş bildiklerimi görmenin derin hayal kırıklığını yaşadım!
Günün birinde soruşturmacı gazeteciliğin unutulmaz duayeni Edward (Ed) Murrow’un şu sözlerini okuyunca rahatladım:
“Suçlular yaptıklarını kabul etmek yerine, bunları ortaya çıkaranları suçlamayı tercih ederler! Bu nedenle soruşturmacı gazeteciyi itibarsızlaştırmak amacıyla iftira yağdırmak, onlar için adeta bir spor haline gelir. Gazeteci bunlardan yılmamalı. Aksine, yaptığı haberin hedefine ulaştığını görüp, bunun keyfini sürmeli. Yeter ki o müfterilere verecek cevabı olsun!..”
Çok doğru!
Her dönemde yargısız infazcıların hem cevaplarını verdim hem de hepsinden yargı önünde hesap sordum.
Çiğ yememiştim ki, karnım ağrısın!..

* * *

Dün Mustafa Polat adlı bir hakim, sosyal medyadaki hesabından, benim yazmadığım, söylemediğim, hatta aklımın ucundan bile geçirmediğim, avukatım Murat Ergün’ün de suç duyurusunda bulunduğu sözlerden oluşan düzmece bir yazıyı paylaştı. Öfkeli kalabalıklara beni hedef gösterdi. Yani yargısız infaza ilk karşı çıkması gereken kişi olan hakimin kendisi yargısız infaz yaptı!..

* * *

Hakimlerin yargısız infaz yaptıkları bir ülkede, darbecilerin “infaz listesinde” adımın yer alması, doğrusu beni pek şaşırtmadı!..
Not: Yazımda adı geçen hakim, uyarılar üzerine iftira içerikli tweet’ini sildi!