Sevgili okurlarım,15 Temmuz’da gerçekleşen darbe görünümlü işgal operasyonu devletimize ve milletimize büyük bir zarar verdi. Demokrasimizin yanı sıra devletin en güvenilir kurumlarında bile ağır hasarlar oluştu.
Meclis’in açılmasıyla birlikte ‘15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’ çalışmalarına başladı. Komisyonun CHP’li üyelerinden, yıllarca bürokrasinin doruklarında çalışmış, deneyimli siyasetçi Dr. Aytun Çıray’la yaptığımız söyleşiye, “Sizce iktidarıyla muhalefetiyle içinden geçtiğimiz hasarlı durumun hassasiyeti kavrandı mı? Türkiye nereye gidiyor?..” sorusunu yönelterek başladım.
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Ne yazık ki hayır! Başta Sayın Cumhurbaşkanı, buradan siyasi bir fırsat çıkarma çabasında. Lozan tartışmasını açması ise amacı ne olursa olsun trajik bir durum. Sayın Devlet Bahçeli’nin aniden sahne almasına gelince... Türkiye üç dört cephede savaşırken AKP’yi sistemimizi kökten değiştirecek başkanlıkla ilgili anayasa değişikliğini Meclis’e getirmeye davet etti. Sayın Dündar, Türkiye’de iki siyasi İslâmist kanadın işbirliği belli bir noktaya kadar tıkır tıkır çalıştı. Devleti, Cumhuriyet’e bağlı milli unsurlardan arındırmada ve Atatürkçülerin tasfiyesinde büyük mesafeler alındıktan sonra artık sıra devlete hakim güç olmaya gelmişti. İşte tam bu noktada “aynı menzile” giden güçler, ‘devletin hakim gücünün kim olacağı konusunda’ anlaşamadılar. Aslında bu kavga Oslo tutanaklarının açıklanması ile başladı. Aynı menzili talep ettiklerinden ittifakları yıkılmaya mahkumdu ve yıkıldı. İşte bu noktada uyguladıkları akıl almaz dış politikaların davet ettiği dış dinamikler de devreye girdi. Ve dinbazların devleti ele geçirme kavgası, büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan masum halkımızın katline neden olan ölümcül bir savaşa dönüştü.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Komisyon’da 2010 referandumunda Fetullah Gülen’in söylediği “Mezardakileri bile çıkartıp oy verdireceksiniz” sözüne gönderme yaparak, “Biz de bu komisyonda gerekirse mezardakileri de çıkartıp konuşturmalıyız” demişsiniz. Bundan amacınız neydi?

2010 ANAYASA REFERANDUMU FELAKETLERİN DÖNÜM NOKTASI

(A.Ç.): Birincisi; bir kararlılık ortaya koymaktı. İkinci olarak da 2010 Anayasa referandumunda AKP-FETÖ işbirliğini tescillemek istedim. O referandum bugün yaşadığımız felaketlerin dönüm noktasıdır. Yargı bağımsızlığının yok edilerek devleti ele geçirme planının en önemli parçasıdır. Akabinde HSYK, AKP tarafından bir kurum olarak FETÖ’ye teslim edildi. Bugün atılan hakim ve savcılar işte bu kirli işbirliğiyle yargıya yerleştirildi. Neyse ki bugünkü HSYK ve Başkan Vekili Sayın Mehmet Yılmaz ve arkadaşları, FETÖ’nün yargı ayağına dönük mücadelede içimizi ferahlatıyorlar.
(U.D.): Türkiye 15 Temmuz’da kötülüğün dibine vurdu, oradan geri dönüyoruz diyebilir miyiz?
(A.Ç.): Keşke öyle olsaydı da böyle diyebilseydik! Bu kafayla gidilirse tıpkı 15 Temmuz gibi daha önce tecrübe etmediğimiz türden sosyal-siyasi hadiselerle karşı karşıya mı kalacağız? Üstelik bu kez, 15 Temmuz’da olduğu kadar şanslı olamayabiliriz!
(U.D.): FETÖ’nün uyuyan hücrelerinin harekete geçebileceğini mi söylüyorsunuz?
(A.Ç.): Bahsettiğim şey tamamen yeni bir durum! Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP çekirdek kadroları kısa bir süre umut veren bir tutum sergiledikten sonra Lozan tartışmasını açarak kutuplaştırma siyasetine geri döndü. O nedenle ha o kötülük odağı galip gelmiş, ha bu kötülük odağı... Türk milleti için fark etmiyor! Bakın AKP’nin 14 yıllık iktidarına! Ekonomiden hukuk devletine, sosyal uzlaşmadan çoğulcu düşünceye kadar hiç olmadığı kadar geriye gittik. Ayrıca hiçbir şekilde milli meselemiz olmayan Suriye’ye bulaşarak savaşa sokulduk. Yakında uygar dünyadan tamamen dışlanırsak, kimse şaşırmasın! Kötülük dediğim yeni tehlike işte bu! Üstelik ne diyor 15 Temmuz hakkında Sayın Cumhurbaşkanı? ‘Allah’ın lütfu!..’ Ama dikkat; Amerikalılar da öyle diyorlar!..

DEVLET BEY DE TAYYİP BEY İÇİN ALLAH’IN LÜTFU

(U.D.): Sayın Bahçeli’nin çok tartışılan başkanlık rejimi çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?
(A.Ç.): Sanki Devlet Bey Tayyip Bey için Allah’ın lütfu!.. Hatırlayalım lütfen; DSP-MHP-ANAP koalisyonunun acı reçeteli ekonomik dönüşüm programı ilk meyvelerini vermek üzereyken, Sayın Bahçeli erken seçim istemişti. Sonra ne oldu? 2002 seçimlerinin yolunu açan Bahçeli’nin MHP’si baraj altında kaldı!.. AKP yüzde 34’lük bir oy oranıyla Meclis’in neredeyse üçte iki çoğunluğunu oluşturdu. Peki ya her iki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile 7 Haziran seçimleri sonrası tutumları!.. Eğer 7 Haziran’da oluşan tabloda muhalefet Meclis Başkanı’nı seçebilseydi ülkenin kaderi değişmez miydi? Tabii ki değişirdi. Türk siyasetinde çok önemli roller oynayabilecek, merhum Türkeş’in ve ülkücülerin eseri olan MHP’yi vasatın döngüsüne sokmak tek kelimeyle günahtır...
06yeniugurbey20cm
(U.D.): MHP size rakip partilerden biri... CHP ile MHP arasında özellikle sahillerde oy geçirgenliği olduğuna göre, Sayın Bahçeli’nin bu tutumu işinize gelmiyor mu?
(A.Ç.): Olağanüstü şartlardan geçiyoruz Sayın Dündar. Bu yüzden bazen partimi bile eleştiriyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılırken MHP’nin veya CHP’nin üzerlerine düşen rolü oynaması veya oynamaması beka meselesidir. Onların zaafları ülkenin zaafı haline geliyor çünkü!..

İŞLENEN ANAYASAL SUÇLARI TEMİZE ÇEKMEK İSTİYORLAR

(U.D.): Anladığım kadarıyla Sayın Bahçeli’nin bu son çıkışını diğerlerinden daha vahim görüyorsunuz...
(A.Ç.): Muhalefet partilerinin birbirleriyle tartışma yapmalarının doğru olmadığını bilecek kadar siyaset deneyimi olan biriyim. Sayın Bahçeli bu çıkışıyla Türkiye’de iç huzur ihtimalini adeta dinamitledi. Çünkü Sayın Erdoğan’ın 14 yıllık ideali olan Türkiye’de otoriter tek adam rejiminin önünü açtığı gibi ayrıca pekiştirdi. Bahçeli adeta AKP’nin 14 yılda yarattığı muazzam tahribatı görmezden gelelim diyor. Bu olmaz. Artık bir devletin varlığından söz edebilir miyiz bilemem? Kuvvetler ayrılığı fiili olarak bitmiş. Mutlak tek adam devleti ve partisi anayasayı yok sayarak bugünlere gelinmiş. Şimdi Bahçeli çıkıyor, madem ‘de facto’ durum bu; AKP kendi yeni anayasasını getirsin. Referandum için yeterli sayıyı bulursa millete sunalım, kararı millet versin diyor. İşlenen bütün anayasa suçlarını temize çekelim, üstüne anayasal şal atalım diyor. Savaşan, bölünen Türkiye’nin sanki elzem, en hayati problemi buymuş gibi yapıyor. Bir referandum için adil propaganda, özgür tercih koşulları ve güven ortamı varmış gibi konuşuyor. 2010 referandumunda kendisine ve MHP’ye yapılan operasyon girişimlerini unutmuş olamaz. Ancak Bahçeli’nin bu çıkışıyla Türkiye’ye ve Türk milletine yaptığı kötülük bu kadarla sınırlı değil.

TARİHİ KOMİSYONA AKP’Lİ VEKİLİN ANILARINI DİNLETTİLER

(U.D.): Başka hangi kötülüklerin önünü açıyor?
(A.Ç.): Biliyorsunuz 15 Temmuz FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu faaliyetlerine başladı. Cumhurbaşkanı darbenin önünün arkasının aydınlanmasını istemiyor olacak ki, “Bu komisyondan hiçbir şey çıkmaz” dedi. Nitekim komisyonda ‘Yenikapı ruhu’nu ‘nane ruhu’na dönüştürdüler ve muhalefetin tüm önerilerini geri çevirdiler! Salı günü komisyona polis okulu muavinini getirip AKP propagandası yaptırdılar. Düşünebiliyor musunuz, böylesine tarihi önemi olan komisyonda emrivaki ile AKP milletvekilinin anılarını dinletiyorlar! İşte Bahçeli o çıkışıyla, zaten doğru dürüst çalışmaması istenilen bu komisyona ağır bir gündem darbesi vurmuş oldu. Bu işgal girişiminin bütün siyasi aktörleri, kurgusu ve hedefleri olgulara dayanarak ortaya konulmazsa, Türk milleti özgüveni sarsılmış, kendi kurumlarından ve dolayısıyla kendinden emin olamayan bir yığına dönüşecektir. Bu durum, otoriter ve totaliter bir rejim arayışında olanlar için ideal bir sosyal psikolojidir.

İSTİFA ETMEK DE BAZEN MİLLİ BİR GÖREVDİR...

(U.D.): Ancak komisyon her türlü engelleme ve sulandırma çabalarına karşın bazı tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayamaz mı?
(A.Ç.): Elbette sağlayabilir. Biz ısrarla şunu söylüyoruz: Komisyon çalışmalarını 15 Temmuz’dan geriye doğru yapmalı. Aksi halde tarikat, cemaat, tarih, felsefe tartışmaları içinde boğuluruz. Orada somut olguları tartışmalıyız. Bu nedenle perşembe günkü tartışmada emekli sorumlulardan önce darbe gecesinin aktif aktörlerini yani sayın Cumhurbaşkanı’nı, Hulusi Akar’ı, Hakan Fidan’ı, kuvvet komutanlarını, Emniyet Genel Müdürü’nü, Efkan Ala’yı dinlemeliyiz dedim. Diğer yandan TSK’nın başında hâlâ Hulusi Akar’ın bulunması kabul edilebilir bir durum değil. Zira Akar siyasallaşmıştır. Yenikapı’da konuşması yanlıştı! Okulları kapatılıyor, GATA menzilcilere geçiyor, ülkede savaş var; insanlar evlatlarını sana emanet etmişler, ne işin var senin imza töreninde? Kaldı ki davul çala çala geldiği anlaşılan kalkışmada sen alt kademeleri tutamamışsın. 15 Temmuz gecesi oynadıkları rol ise karanlıkta... İstifası, kendisinin başarıyla sonuçlandıracağı takdire şayan ilk milli görevi olur! Bu sözlerimi canımız TSK’nın mensupları mazur görsün lütfen... Teamülleri ortadan kaldıran biz değiliz. Ben yeniden inşası için mücadele ediyorum.

AKP’Lİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİ MERCEK ALTINA ALINMALI

(U.D.): Hep bürokratlar konuşuluyor, FETÖ’ye dahil olmuş siyasetçiler neden gündeme getirilmiyor?
(A.Ç.): Çok haklısınız. Siyasi destek olmadan FETÖ olur mu? HDP’nin PKK’nın siyasal uzantısı olduğunu söyleyen bir iktidar var. Ben soruyorum: ‘FETÖ’nün siyasal uzantısı olan yapı ve siyasal aktörler kimler?..’ Bir belediye başkanının bir gecekonduda saklanarak kalkışmanın sonucunu beklediği söyleniyor. Bir diğerinin damadı FETÖ’cü olduğu iddiasıyla tutuklu ve belediye ile ticari ilişkileri var. Bugün FETÖ’ye küfreden bazı belediye başkanları ve sivil toplum örgütü başkanlarının ortakları şu anda kaçak... Hepsi FETÖ’den aranıyorlar. Bunlar FETÖ ile ilgilerinin tespiti için derhal açığa alınmalılar. AKP’nin büyükşehir belediyeleri de acilen soruşturulmalı. Yani 15 Temmuz gecesi kimlerin erketeye yattığı çok çok önemli!..

KARANLIĞI AYDINLATACAK IŞIK GENÇLİĞE HİTABE’DE

(U.D.): Sayın Çıray Türk Milleti için bu ürkütücü sarmaldan çıkışın yolu, karanlığı aydınlatacak ışığı sizce nedir?
(A.Ç.): Işık Atatürk’ün önümüze koyduğu Gençliğe Hitabe’de... Bunu ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen haysiyetsiz dinbazlar ve şehitlerimizi bile bölen zihniyetin sahipleri anlayamaz ama o umut hep var ve olmaya da devam edecek. 15-16 Temmuz gerçeklerinin olgusal kanıtlarıyla ortaya konulması kaderimizi mutlaka etkileyecektir. Bunu başarmaya mecburuz. Aksi halde adeta can çekişen bir devleti bizzat Cumhurbaşkanı tarafından içine çekildiğimiz Suriye ve Irak çöllerinde kaybederiz...