Yaklaşık üç hafta önce bir sabah telefonum çaldı.
Ekrandaki “Prof.Yaşar Nuri Öztürk” yazısını okuyunca her zaman olduğu gibi, “Buyurun değerli Hocam” diyerek açtım.
Hattın ucundaki kadın sesi “Keşke Hocamız olabilseydi! Ben kızı Saniyeyim” dedi.
“Hayrola” diye sorunca da anlatmaya başladı:
“Biliyorsunuz sizi çok sever. Maalesef durumu kötüye gidiyor. Kardeşlerimle birlikte dostlarını haberdar etmeye karar verdik. Çünkü doktorlar, artık yapacakları bir şey kalmadığını, ama Allah’tan ümit kesilemeyeceğini söylüyorlar. İyileşmesi için dua ediyoruz...”
Telefonu kapar kapamaz, İzmir’den İstanbul Sabiha Gökçen’e gidecek ilk uçakta yer ayırtarak Adnan Menderes Havalimanı’nın yolunu tuttum.

*  *  *

Hoca geçen sonbahardan beri iyi değildi. Sık sık enfeksiyon geçiriyor ve haftalarca hastanede yatıyordu. Operasyonlar ve yoğun ilaç uygulamasıyla sarsılan bedeni çok zayıflamıştı. Son zamanlarda sadece sıvı gıdalarla beslenebiliyordu. Her arayışımda ses tonunun biraz daha zayıfladığını duydukça, tarifsiz kederler içinde kalıyordum. Ama dostu olmaktan gurur duyduğum bu muhteşem insanı her hafta arayarak, elimden geldiğince moral vermeye çalışıyordum.

*  *  *

Uçaktan iner inmez Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’ne koştum.
Benden yarım saat önce Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ziyaret etmiş. O nedenle çocuklarıyla kapı önünde karşılaştım. Odasına girince “Ooo benim sevgili Uğur Ağabeyim gelmiş” dedi. Halsizliğine rağmen yataktan doğrulmaya çalıştı. Engel olurken elimi tuttu ve bir daha da bırakmadı.
Müjdat’ın (Gezen) geçmiş olsun dileklerini ve ona özellikle aktarmamı istediği fıkrasını anlatarak güldürmeye çalışıyordum.
Zayıflıktan küçülmüş yüzüne buruk bir tebessüm yerleşmişti.
Bir ara gözlerimin içine bakarak “Ah benim sevgili Uğur Ağabeyim, ah benim sevgili Müjdat Ağabeyim, hakkınızı helal edin!..” dedi.
O anda ne diyeceğimi bilemedim, ağlamamak için kendimi zor tutum.
Yine de şakaya vurarak “Sana her şeyimizi helal ederiz değerli Hocam ama, daha yapacak çok şeyimiz var. Birlikte Halk Arena’ları yapacağız. Sen de bizim gibi İzmir’e yerleşeceksin. Hayalindeki evi Urla’da inşa edeceğiz, Ege’nin bereketli denizinde balığa çıkacağız. Sen ne güçlükleri aştın, bu hastalığı da yeneceksin Hocam...” dedim.
Sustu. Yorgun gözkapakları akları sararmış gözlerini yavaşça örttü...
Güçlükle duyulabilen bir sesle “Umarım ağabey” dedi ve daldı.

*  *  *

Başucundan hiç ayrılmayan çocukları, geceleri uyumadan televizyon seyrettiği için gündüzleri birkaç dakikalığına kestirdiğini, kısa süre sonra uyanacağını söyleyince, onlarla odanın dışında dertleşmeye başladım.
Hastalığı sırasında Hoca’yı en çok üzen olayı da bu sohbet sırasında öğrenmiş oldum. Meğer savcılar, Halk Arenası programında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle, yatakta sağdan sola dönecek mecali kalmayan bu dünya çapındaki bilim insanını ifade vermeye çağırmışlar.
Müjdat’a da aynısı yapılmıştı. Oysa programda Yaşar Nuri Öztürk Hocam da, sevgili Müjdat Gezen de kimseye hakaret etmemişler, tam tersine “Milletin a..’sına...” diyerek topluma söven yandaş müteahhidin ağzının payını vermişlerdi! Parası atıldıkça çalışan otomatlardan farksız tetikçi troller de durup dururken bize saldırmalarının karşılığını yine o programda almışlardı!..

*  *  *

Odaya döndüğümüzde Hoca uyanmıştı.
“Seni daha fazla yormayayım Hocam, ilk fırsatta Halk Arenası’nda buluşmak üzere iznini rica ediyorum” deyince, hiç beklemediğim bir hamleyle doğruldu ve elimi öpmek istedi.
Ellerini sımsıkı tuttum ve öptüm, öptüm, öptüm...

*  *  *

Bunun son görüşmemiz olduğunu biliyor ve İstanbul’dan bir an önce kaçmak istiyordum. Başka hiçbir yere uğramadan Sabiha Gökçen’e gidip, ilk uçakla İzmir’e döndüm.
Uçak inişe geçtiğinde Urla’daki evi hayal ediyordum...
Sonra denize açılıyor, balık tutuyorduk...
Pencereden dışarı bakıyormuş gibi yapıyor, yanımdakilerden ıslak gözlerimi saklıyordum...

*  *  *

Çok istememe rağmen -yolda olacağım için- Allah’ın rahmetine kavuşan bu muhteşem insanın cenazesine katılamayacağım.
Ama hem Bodrum’da yapacağımız sezonun son Halk Arenası’nda, hem de daha sonrakilerde o eşsiz küçük dev adam hep baş konuğumuz olacak!..

*  *  *

“Öyle ölüler vardır ki, ben onların öldüklerini düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım...
Herkese selam, sana hasret!”
Yaşar Nuri Hoca, ölümsüzlüğü seçenlerdendir...