“Bir gün gene çekimdeyiz... Arkadaşlarımdan biri nefes nefese yanıma geldi: “Abi seni Doğan Güreş Paşa arıyor...” dedi. Haydaaa, sardık mı başımıza işi!.. İstemeye istemeye aldım telefonu. “Bir dakika, paşamı bağlıyorum” diyen sekreterin ses tonu bile emreder gibiydi!
Bayağı gerginim, telefonda marşlar çalınıyor! Az sonra Paşa bağlandı:
- Oğlum hiç yakışıyor mu sana?
Ben: “Paşam, mizah bu; hoşgörüyle karşılamazsanız gelişemez!..”
- Ama evladım, koskoca Genelkurmay Başkanı’yla eğlenilir mi?
Ben: “Estağfurullah efendim, bu bir şaka!.. Ayrıca Başbakan’ı, Cumhurbaşkanı’nı bile hicvediyoruz. Hatta onlar ertesi gün telefon açıp tebrik ediyorlar! Siz de öyle baksanız, sitem yerine tebrik etseniz!..”
- Bak oğlum, askerlik günlerinde böyle konuşmuyordun ama! Ayrıca ben tebrik etsem bile, senin yaptığını hoş karşılamayan yüzlerce asker var emrimde! Onlara mani olmakta güçlük çekiyorum. Her an çıkıp gelebilirler yanına!..
Ben: “Paşam beni tehdit mi ediyorsunuz?..”
- Hayır, gerçekleri söylüyorum. Emrimde bu yaptıklarına kızan yüzlerce, hatta binlerce asker var!
Ben: “Askerleriniz benim için İstanbul’a geliyorlar, öyle mi?”
- Evet öyle. Tutamıyorum onları!
Ben: “Peki gelip de ne yapacaklar?..”
- Geldikleri zaman görürsün!
Ben: “Tamam, gönderin. Korkmuyorum sizden. Hatta burada bekliyorum onları... Ya da en iyisi kapının önünde bekleyeceğim. Ne sizden, ne de askerlerinizden korkuyorum. Beni Divan-ı Harbe bile gönderseniz, sanatçı olarak başımı eğmeyeceğim. Hodri meydan!..”
- (Kahkahalarla gülüyor...)
Ben, “Niye gülüyorsunuz Paşam?” dedikçe o daha da gülüyor. Bir ara düşünüyorum, yoksa Paşa beni işletiyor mu diye!
- Levent!
Ben: “Buyurun Paşam!..”
- Uğur ben, Uğur, Uğur...
Ben: “Hangi Uğur?”
- Uğur Dündar!
Ben: “Hay Allah cezanı vermesin! Az kalsın altıma yapacaktım lan!..”

* * *

Okuduğunuz olayı Levent Kırca ile Kanal D’de çalışırken yaşadık. Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapındaki güldürü ustası, sevgili arkadaşım Levent Kırca, o dönemde evli olduğu Oya Başar ve arkadaşlarıyla birlikte “Olacak O Kadar” programını hazırlıyordu. Perşembe geceleri önce “Olacak O Kadar” yayınlanıyor, ardından da “Arena” ekrana geliyordu. Televizyon tarihinin en büyük reyting rekorlarının kırıldığı o gecelerin birinde sert, otoriter mizacıyla ünlü Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e (merhum) etek giydirmiş, bununla da yetinmeyerek 12 Eylül Darbesi’nin lideri merhum Kenan Evren’le Marmaris’te iskeleye oturtarak balık tutturmuştu! Paşaların zorlanmamaları için de iskelenin altına 5-6 asker yerleştirmişti! Askerler oltaların ucuna daha önce yakalanmış balıkları takıyor, Evren ve Güreş de sanki kendileri tutmuşlar gibi seviniyorlardı!
Skeç yayınlandıktan sonra Kenan Evren, çok güldüğünü ve “hoşgörüyle” karşıladığını söylemiş, Doğan Güreş ise “içerlediğini” açıklamıştı.
İşte Levent’in kaleminden okuduğunuz telefondaki muzipliği o günlerde yapmıştım.

* * *

Sevgili okurlarım, büyük mizah yeteneğinin yanı sıra, ressam ve heykeltıraş da olan Levent, yazısında sözünü ettiği gibi, merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel başta olmak üzere, dönemin önde gelen tüm siyasilerini rahatça hicvediyordu. Hem de onlara çok benzeyen makyajlarla...
Programına konu olan o günlerin güçlü politikacıları ise kızıp üzerine gitmek yerine, ertesi gün telefon açarak başarısını kutlama inceliğini gösteriyorlardı.

* * *

Bir de günümüze bakalım?
Nerede “Olacak O Kadar?”
Yok!..
Çünkü ülkeyi yönetenler eleştiriden de, hicivden de hoşlanmıyor. Bunu gören patronlar da, iktidarın önünde eğilip bükülmeyen gerçek sanatçıları reyting alan televizyon kanallarına çıkarttırmıyor. Baskılara pabuç bırakmayarak topluma gerçekleri mizah yoluyla anlatmaya çalışanların başlarına ise inanılmaz olaylar geliyor.
Örneğin Türkiye’nin sayılı mizah ustalarından biri olan Levent, heykeli dikilmesi gerekirken, deli saçması iddialarla adliye koridorlarında süründürülüp, zindana tıkılmaya çalışılıyor, sahne şovları sudan sebeplerle engelleniyor, Demirel’in verdiği “devlet sanatçısı” unvanı geri alınıyor.

* * *

O Levent ki, kalbi sevgi doludur, hiç tanımadığı insanlara bile iyilik yapmak, onun hayat yoludur.
Örneğin serin ve yıldızlı bir ilkyaz gecesinde, bahçeli bir eğlence yerinde toplanmış, onun başarısını kutluyorduk.
Gece ilerledikçe hava soğumaya, çiğ yağmaya başlamıştı. Sahnedeki sazcılardan birinin üşüdüğünü görünce kalkıp, yüklü bir paraya aldığı yepyeni ceketini çıkarmış ve ona kendi elleriyle giydirmişti.
17 Ağustos Marmara Depremi’nden sonra bir eğitim gönüllüsü olarak hemen kolları sıvamış ve Kocaeli-Yuvacık’ta 900 öğrenci kapasiteli “Levent Kırca-Oya Başar İlköğretim Okulu”nu inşa ettirmişti.

* * *

Levent’in son durumuna gelince...
Kiralık evde oturuyor, kiralık tiyatroda oynuyor ve hastalığını devlet hastanesinde tedavi ettiriyor.
Cebindeki son kuruşu harcayıp, çok büyük emeklerle çektiği “Sarhoşum Gel Beni Al” filminin dağıtımını üstlenecek bir babayiğit arıyor. Zira sadece güldürü içerikli olmasına rağmen Levent Kırca adını duyan dağıtımcı şirketler, korkularından filmi dağıtmaya yanaşmıyor.
Büyük sanatçıya bu devirde yapılanlar “Olmaz Bu kadar Zulüm” dedirtiyor... (16 Ağustos 2015-SÖZCÜ)

* * *

“Olacak O Kadar”ı yasakladılar, hapis cezası verdiler, filmini oynattırmadılar, elini hangi işe atsa karşısına aşılmaz engeller çıkardılar. Onca zulüm yetmiyormuş gibi alçakça iftiralarla sevenlerinin gözünde itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
Yakından bildiğim için söylüyorum, kahırdan bir an önce ölmesi için bu dünya çapındaki değerimize her türlü kumpası, tuzağı ve vicdansızlığı reva gördüler. Çok güzel bir proje hazırlandığı halde mezarının unutulduğu yalanını atıp, kemiklerini sızlatmaktan bile çekinmediler...

* * *

Çünkü o, arkasından konuşanların çok önündeydi...
Gücün önünde eğilip bükülmeyen kişiliği ve dimdik duruşuyla gerçek sanatçılığın ve geride ölümsüz bir isim bırakmanın örneğiydi...
Türk tiyatrosunun ölümsüz Levent’ini, aramızdan ayrılışının birinci yıldönümünde sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.
Nur içinde yat sevgili kardeşim...

3