Öngörüleri daima doğru çıkan Şükrü Elekdağ, “Erdoğan’ın ‘Lozan bir zafer diye Türk halkına yutturuldu’ iddiası tarihe, Cumhurbaşkanlığı makamına hiç yakışmayan, külliyen hatalı bir değerlendirme ve pervasızlık olarak geçecektir.  Düşmanlar bile zaferi övmekten kendilerini alamıyor” dedi...

2

Sevgili okurlarım,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan Antlaşması hakkındaki talihsiz yorumlarını binlerce Marmarislinin konuk olduğu Halk Arenası’nda Milli Mücadele ve Cumhuriyet Tarihi Uzmanı Sinan Meydan ve diğer değerli katılımcılarla enine boyuna tartıştık. Konuşmacılarımız, Cumhurbaşkanı’nın görüşlerinin tarihi gerçeklerle uyuşmadığını tarihi belgelerle kanıtladılar. Erdoğan’ın iddiasının aksine “Lozan Antlaşması’nın Türklük tarihinde emsalsiz bir siyasi başarı olduğunu” vurguladılar. Ancak Türkiye’nin siyasal bağımsızlık belgesi olan Lozan Antlaşması hakkında tartışmaların hâlâ devam etmesi ve mutlaka yanıtlanması gereken yeni soruların gündeme getirilmesi nedeniyle, tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile bu konuyu derinliğine ele almakta yarar gördüm.

SEVR ANTLAŞMASI’YLA TÜRK MİLLETİ ESİR ALINMIŞTI!..

UĞUR DÜNDAR (U.D): Sayın Elekdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “1920’de bize Sevr Antlaşması’nı gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı” ifadesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E): Bu ifade tarzından, Sevr Antlaşması’nın göstermelik ve Osmanlı devletini korkutma amacını güden bir “mizansen” olduğu yolunda bir anlam çıkıyor ki, bu son derece hatalı bir yaklaşımdır. Çünkü, Osmanlı Devleti’ni paramparça etmeyi ve Türklüğü tarihten silmeyi öngören bu antlaşma bir gerçektir. O kadar gerçektir ki, İngilizler Osmanlı Devleti üzerine baskı yaparak antlaşmayı olduğu gibi kabul ettirmek için Yunan Ordusu’nu Anadolu’da ve Trakya’da saldırıya geçirdiler. Böylece Yunanlılar Bursa, Balıkesir, Uşak ve Nazilli’yi peş peşe işgal ettiler. Bunun üzerine, Sultan Vahdettin’in başkanlığında toplanan Şura-yı Saltanat’ın “zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer” bularak kabul ettiği antlaşma 10 Ağustos 1920’de Paris yakınlarındaki Sevres’de imzalandı. Ankara’da kurulan “Ulusal Hükumet” ise Meclis’in 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında milli şeref ve haysiyetle bağdaşmayan bu antlaşmayı reddetti. Meclis, Sevr Antlaşması’nı imzalayanları ve bunu onaylayan Şura-yı Saltanat üyelerini vatana hıyanetle suçladı ve vatansız sayma kararı aldı. Yani Sevr’in Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından iddia edildiği gibi “göstermelik” bir yönü asla yoktu. Sevr, boş bir paranoya değildi!.. Türk milletini fiilen avuç içi kadar bir alana hapseden ve esaret altına sokan bir antlaşmaydı bu!
(U.D): Lozan’ın Türk halkına zafer diye yutturulduğu iddiasına gelirsek...
(Ş.E): Cumhurbaşkanı’nın bu çok ağır ve aşağılayıcı iddiasının ne denli hatalı ve haksız olduğunu dünyaca ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee şu çarpıcı sözleriyle ortaya koymuştur: “Lozan’da müttefikler, Türk ulusçularının yaklaşık olarak bütün taleplerine boyun eğmişlerdir. Yenilgiye uğratılmış ve görünürde yıkılmış olan bir ulus, yıkıntıların üzerine yükselerek kesinlikle eşit koşullar içerisinde dünyanın en yüce uluslarının önüne çıkarak hemen hemen her ulusal dileğini kazanmıştır.” İngiltere Başbakanı Lloyd George da Lozan Antlaşması’nı şöyle değerlendirmiştir: “Lozan uygarlığın başarısızlığı, Türklerin de zaferidir.” Düşününüz bir kere... Düşmanlarımızın gözünde dahi Lozan’da kazandığımız zafer o denli olağanüstü ve etkileyici ki, bu başarıya karşı saygı duymaktan ve övmekten kendilerini alamıyorlar! Bu bakımdan “Lozan bir zafer diye Türk halkına yutturuldu” iddiası tarihe, Cumhurbaşkanlığı makamına hiç yakışmayan külliyen hatalı bir değerlendirme ve pervasızlık olarak geçecektir!..

SEVR’İN AMACI TÜRKLÜĞÜ TARİHTEN SİLMEKTİ

(U.D): Atatürk’ün şöyle bir ifadesi var: “Lozan Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr’de tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın sonunu ifade eden bir belgedir.” Bundan ne anlıyorsunuz?
(Ş.E): Bu sözleriyle Atatürk, Batılı devletlerin Sevr Antlaşması ile güttükleri esas amacın, asırlar boyu biriken kinin etkisiyle Türklüğü tarihten silmek ve Anadolu’yu sömürgeleştirmek olduğunu vurgulamıştır. Sevr ile Anadolu’nun coğrafi, kültürel ve siyasi birliği sona erdiriliyor ve böylece Türk ulusal şuurunun zayıflatılması ve zamanla yok edilmesi hedefleniyordu. Nitekim antlaşmaya göre, bütün Trakya ile İzmir ve havalisi Yunanistan’a verilerek büyük bir Yunan Devleti, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan Devleti, Irak ve Suriye arasındaki bölgede ise bağımsız bir Kürdistan kurulması öngörülüyordu. Bunun dışında Anadolu, nüfuz bölgelerine ayrılarak İtalyanların, Fransızların ve İngilizlerin yönetimine veriliyordu. Zavallı bir kukla konumuna indirgenen padişah ve hükümetin oturacağı İstanbul, Boğazlar bölgesi ile birlikte uluslararası statü altına alınıyordu. Türklere bırakılan bölge; egemenlik hakkı en ağır şekilde sınırlanmış Ankara, Kastamonu vilayetleri ve civarından ibaretti. Osmanlı’nın maliyesi, adliyesi, savunması, denizciliği ve tüm kurum kuruluşları yabancı kontrolü altına giriyordu. Aşağılayıcı ve sömürücü kapitülasyonlar genişletilerek Türk milleti köle konumuna, yabancılar ve gayrimüslim ahali ise Türk milletinin efendisi statüsüne getiriliyordu.

LLOYD GEORGE: TÜRKLER ORTA ASYA’YA SÜRÜLMELİ

(U.D): Bu ağır şartların arkasında Türk düşmanlığıyla nam yapmış İngiltere Başbakanı Lloyd George’un bulunduğu söylenir...
(Ş.E): Daha Birinci Dünya Savaşı başında Başbakan Lloyd George’un verdiği emirle İngiliz Savaş Propaganda Bürosu (İstihbarat teşkilatının adı) bir “Turks must go-Türkler gitmeli” planını hazırlayıp uygulamaya koymuştu. Türklerin Avrupa ve Anadolu’dan Orta Asya’ya sürülmesini öngören bu plan şu görüş ve inançları yaratmak ve yaymak amacını güdüyordu: “Türkler bağnaz, kabiliyetsiz ve barbar bir millettir. Türk toplumu doğası gereği reform yapma ve kendini yönetme yeteneğinden mahrumdur. Bu nedenle, kendilerine bağımlı halklarla eşitlik ve adalet ölçütleri çerçevesinde kaynaşamazlar ve onları yönetemezler! Esasen Anadolu ve Mezopotamya’yı işgal ettiklerinden bu yana, bölgenin kalkınması, ticareti ve sosyal gelişmesi gerilemiştir. Türk devletini ıslah etmek imkânsızdır. Türklerin, Avrupa ile Asya arasında stratejik köprü konumundaki Anadolu’yu kontrol etmeleri veya Almanya’nın bir uydusu olmaları son derece tehlikelidir. Bu nedenlerle Türkler Anadolu ve Avrupa’dan koparılmalı ve geldikleri Orta Asya’ya sürülmelidir.” İşte, Atatürk’ün “Türk milleti aleyhine düzenlenen büyük suikast”ten kast ettiği budur.

ABD’Lİ DİPLOMAT: LOZAN’DA HRİSTİYAN MEDENİYETİ ÇARMIHA GERİLMİŞTİR

(U.D): Bu açıklamalarınız, Sevres Antlaşması’nın Batı tarafından dizayn edilen menfur bir Türklüğü yok etme ve Türkleri Anadolu ve Avrupa’dan kovma planı olduğunu ve Lozan’da bu girişimin tarümar edildiğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
(Ş.E): Evet, bakınız bu konuda zamanın TİME dergisi ne yazmış: “Lozan Antlaşması yüzyıllardan beri İngiliz diplomasisinin ilk göze çarpan başarısızlığıdır. Neticede Lozan Antlaşması, Türkiye’yi Avrupa’dan atmak yerine Avrupa’yı Türkiye’den atmıştır.” Fevkalade bir değerlendirme değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Savaşta kazanılanın Lozan’da müzakere masasında kaybedildiği” anlamındaki iddiasını bundan daha veciz bir şekilde çürütmek mümkün mü? Adalar ve Musul meselesi detaylı şekilde Halk Arenası’nda ele alındı ve Cumhurbaşkanı’nın bu hususlardaki açıklamalarının asılsız ve mesnetsiz olduğu vurgulandı. Bu nedenle bu konulara girmiyorum. Son sözüm, Türk halkının, Sevr Antlaşması’yla kendisi için kurgulanan kötü ve bahtsız kaderi, Gazi Mustafa Kemal liderliğinde başlattığı Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı askeri zaferlerle defettiği, İsmet Paşa’nın Lozan’da yürüttüğü başarılı müzakerelerle de habis Sevr Antlaşması’nın tarihin çöp sepetine atıldığıdır. Lozan başarısını küçümseyenlere en güzel cevabı ABD’li diplomat-yazar James Gerhard şu sözlerle vermiştir: “Lozan’da Hristiyan medeniyeti çarmıha gerilmiştir.”