“Daha demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz. Yargının bağımsız, tarafsız, güven, huzur verdiği, iç barışın olduğu zengin bir ülkede yaşamak istiyoruz. Atlattığımız tehlike hepimize ders olsun. Çocuklarımıza, bu ülkeyi bağımsız kılmak için can veren atalarımıza borcumuz var. İstediğiniz kadar güçlü ordunuz ve ekonominiz olsun. Eğer güven ve huzur veren bağımsız yargınız yoksa, birliği sağlayamaz, güçlü olamazsınız. ‘Adalet Mülkün Temelidir’ sözü, duruşma salonlarına asılmış bir süs değildir...”

*  *  *

Devam ediyor:
“Bunların yüzünde maske var. Hayatları boyunca maskeyle gezdiler. Hoşgörü de bu maskelerden biri. Gerçekten yargı bağımsızlığından yana olanların eylem ve söylemleri bunlara hep can simidi oldu. Tarafsızlığını yitirdikleri için güvenilmeyen, hatta hakim sıfatı bulunmayan bu grubu (FETÖ) tasfiye etmeden yargı güvencesini tam anlamıyla sağlamak mümkün değil...”

*  *  *

Sevgili okurlarım,
Hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını isteyen herkesin altına imzasını atacağı bu sözler, 2 bin 740 hakim hakkında soruşturma, 2 bin 735 hakim ve savcı için de açığa alma kararı veren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili ve 2. Daire Başkanı Mehmet Yılmaz’a ait.
Yılmaz “Eğer 2007’den bu yana yaşadıklarımızdan ders almamışsak, söyleyecek başka bir sözüm olamaz” diyor.

*  *  *

Sonra da çok çarpıcı bir örnek veriyor:
“Bir hakim düşünün. Bu hakim, yargının idari izinde olduğu bir gün, zabıt katibini adliyeye çağırıp, Balyoz Davası’nda gerçeğe aykırı rapor düzenledikleri iddiasıyla bilirkişiler aleyhine açılan davada karar veriyor. Savunmaları bile almadan verdiği 578 sayfalık kısa kararda dava
dışında her şey bulunuyor.
Örneğin “Şimdiye kadar vurucu darbeyi yapmadık, inşallah şimdi yapıyoruz” diyerek Fethullah Gülen’i “mehdi” ilan ediyor, Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan için de “Erdoğan son İslam’ın büyük deccalidir” diyor.”
Bu kişinin mehdi olduğuna inanmış bir yapıyla siz yargının bağımsızlığını ve yargıya güveni nasıl sağlarsınız?”

*  *  *

Peki kimdir, nasıl bir hukukçudur Mehmet Yılmaz?
Sorunun cevabını da 1 Ocak 2015 tarihli yazımdan okuyalım:
“Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı 2008-2009 yılları arasında yüzbinlerce kişiyi dinlemiş.
Dinlenenler arasında kimler yok ki?
En ünlü siyasetçilerden işadamlarına, Genelkurmay Karargahı’ndan, meslek odalarına ve gazetecilere kadar, akıllarına kim geldiyse dinlemişler!
Hem de “gülsem mi, ağlasam mı” dedirten traji komik gerekçelerle! Kimilerini “İBDA-C” veya “Hizbullah Terör Örgütü”, kimilerini ise “Organize Suç Örgütü” başlığı altında teknik takibe almışlar!..
Örneğin ben, aşırı dinci “Hizbullah Terör Örgütü” kapsamında dinlenmişim!
Yani Ergenekon kumpası sürecinde uygun görülen “Kod Adı Uğur”dan, bu kez “Hizbullahçı Uğur”a geçiş yapmışım!
Vallahi her şey aklıma gelirdi de günün birinde “Hizbullah Terör Örgütü” kapsamında dinlenebileceğim gelmezdi. (Şu anda adını bilemediğim diğer örgütlere üyeliğim (!) de yakında ortaya çıkar!)

*  *  *

Özetlersek Ramazan Akyürek‘in (halen tutuklu) başında olduğu İstihbarat Dairesi Başkanlığı, devleti, hukuku, yasaları, anayasa güvencesi altındaki özel yaşamı ve kişilik haklarını kevgire çevirmiş, hukuksuzlukta sınır tanımamış.
Bu vesileyle adeta iğneyle kuyu kazarcasına geceli gündüzlü çalışarak eşi görülmedik telekulak skandalını ortaya çıkaran dönemin HSYK Başmüfettişi ve günümüzün 2.Daire Başkanı Mehmet Yılmaz ile Başmüfettiş Ali Rıza Karakan’ı yürekten kutluyorum...”