Sevgili okurlarım,
AKP iktidarının, IŞİD’le Mücadele Koalisyonu çerçevesinde ABD, Rusya ve İran’la uzlaşmak suretiyle Suriye’de başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı, başarılı bir şekilde sürüyor. Harekâtın başladığı gün Ankara’ya gelen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin kırmızı çizgilerine destek vermesi, dibe vuran Türk-ABD ilişkilerini birden hareketlendirdi. Biden’in, Kürt koridoruna “hayır” demesi, “güvenli bölge” kurulmasına kapıyı aralaması ve Fırat Kalkanı Operasyonu’na destek vermesi, sadece Türkiye için değil, uluslararası camia için de ezber bozucu oldu!.. Ankara’daki muhataplarından, “Türkiye’nin Amerika’dan daha iyi dostu olmadığına” inanmalarını isteyen Biden, Gülen’in iadesinin federal mahkeme kararıyla olacağı ve uzayacağı mesajını vermeyi de ihmal etmedi.
Bugün tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile Fırat Kalkanı Operasyonu’nu konuşacağız.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ, ülkemizdeki bazı çevreler, askerimizin Suriye’ye girmiş olmasını kuvvetle eleştiriyor ve Ankara’nın bu kararının Türkiye’yi Suriye bataklığına saplayacağını iddia ediyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

TÜRKİYE’NİN RUSYA VE İRAN’LA İTTİFAKI ABD İÇİN KABUSTUR!..

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Uygun görürseniz, bu sorunuzu yanıtlamadan önce, birkaç cümleyle ABD’nin Türkiye’ye bakışındaki değişikliğin nedenlerine değineyim. Bu günlerde her ne kadar 15 Temmuz darbe girişimi, yoğunlaşan terör eylemleri, hukuk kurumlarımızın ve demokrasimizin perişan hali dolayısıyla ülkemizin imajı kararmış ve prestiji ağır darbeler almış görünse de, Türkiye, merkezi coğrafi konumu, siyasi, sosyal ve kültürel gelişimi ve ulusal gücü nedeniyle sınırları dışında etki yaratıcı bir kapasiteye sahip, jeostratejik bir oyuncudur. Bu niteliğiyle, Türkiye’nin eksen değiştirerek Rusya ve İran’la ittifak ilişkilerine girmesi olasılığı ABD için bir kâbus oluşturur. Zira, böyle bir durumda, bu üçlü ittifakın yaratacağı hegemonya, ABD’yi büyük Karadeniz Havzası’ndan, Kafkaslardan ve Ortadoğu’dan tamamen dışlar. ABD, azan anti-Amerikanizmin Türkiye’yi böyle ifrat bir pozisyona savuracağından endişe etmiş ve bu nedenle ülkemizle ilişkilerini sağlıklı bir dengeye oturtma ihtiyacını hissetmiştir.
(U.D.): Çok ilginç bir evreye giren ABD-Türkiye ilişkilerini başka bir söyleşimizde derinliğine ele alalım... Fırat Kalkanı Operasyonu’na dönersek...

FIRAT KALKANI OPERASYONUNUN İKİ STRATEJİK HEDEFİ!..

(Ş.E.): Hükümet, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun iki stratejik hedefi olduğunu açıkladı. Bunlardan birincisi, Türkiye için direkt bir tehdit oluşturan IŞİD’in temizlenmesi, ikincisi ise Azez-Cerablus sınır hattının önünde güneye uzanan bölgenin Kürt PYD kuvvetlerinin egemenliği altına girmesinin engellenmesi. Bilindiği üzere, PYD, bu yılın mart ayında, güney sınırlarımız boyunda kurmuş olduğu Cezire, Kobani ve Afrin kantonlarını “Kuzey Suriye Federasyonu” adıyla tek çatı altında topladığını ilan etmişti. PYD’nin halihazır amacı, Afrin ve Kobani kantonları arasında yer alan Azez-Cerablus bölgesi üzerinde hakimiyet kurarak burayı da özerk bir kanton olarak ilan etmek ve bu suretle Rojova adını verdiği Kürt koridorunu, yekpare hale getirmektir.

PYD’NİN SINIRIMIZDAKİ KORİDORU KANDİL’DEN DAHA TEHLİKELİ OLUR

(U.D.): Peki, bu sözde “Kuzey Suriye Federasyonu”nu tanıyan oldu mu?
(Ş.E.): Hayır, tanıyan yok!.. Esad yönetimi federasyon ilanının geçerli olmadığını açıkladı. Rusya ve Amerika bir açıklama yapmadılar. Ama, PYD’nin, hamisi, velinimeti konumundaki ABD’den yeşil ışık almadan böyle bir adım atacağına ihtimal vermek zor... Şimdi PYD’nin oluşturduğu tehdide gelelim... Dış güçlere maşalık yapan, insanlık dışı eylemleriyle ülkemizi kana boyayan ve PKK’nın uzantısı olan PYD’nin, güney sınırlarımız boyunca otonom bir yapılanma kurarak oluşturacağı 800 kilometrelik kesintisiz cephenin ve ardındaki stratejik derinliğin Türkiye için yaratacağı tehdidin boyutunu düşününüz... Yani, PKK, Türkiye’nin güney sınırları boyunca Kandil gibi, fakat ondan çok daha etkili, bir lojistik ve saldırı merkezi oluşturacaktır... Ayrıca, bu yekpare Kürt koridorunun oluşması, Türkiye’yi Arap Ortadoğu’sundan kopararak izole edeceği gibi, Kuzey Irak petrolünün Türkiye’nin by-pass edilerek Akdeniz’e taşınmasının yolunu da aralayacaktır. Bunlara ilaveten, IŞİD’in güneye sürülmesi ve TSK’nin desteğiyle Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bölgeye yerleştirilmesi suretiyle, Türkiye’nin güvenliği açısından gayet yararlı işlevleri olacak, terörden arındırılmış bir bölge oluşturulacaktır. Bu nedenlerle, riskleri olmasına rağmen, Hükümet’in Fırat Kalkanı Operasyonu’nu yapma kararının isabetli olduğu kanısındayım. Gelişmelere, bugüne kadar yapıldığı gibi seyirci kalınmasının, Türkiye’ye çıkaracağı faturanın çok ağır olacağı görüşündeyim. Ayrıca, bu operasyonun, ordumuzun 15 Temmuz’da yaşadığı yıkımdan kurtulmasını, yıpranan saygınlığını ve caydırıcılığını telafi etmesini sağlayacak önemli bir moral kaynağı olacağına da yürekten inanıyorum.
(U.D.): Ordumuz hakkındaki düşünce ve temennilerinize ben de içtenlikle katılıyorum. Başkan Yardımcısı Biden, Ankara’da Başbakan Yıldırım’a, “PYD’ye, Membiç’ten sonra Fırat’ın doğusuna dönmesini, dönmediği takdirde Amerika’nın desteğini alamayacağını söyledik” dedi. Arkadan, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, kendisiyle telefonla görüşen mevkidaşı Çavuşoğlu’na, “PYD çekiliyor” güvencesini verdi. Lakin, PYD’nin çekilmediği ortaya çıktı. Türk topçusu Cerablus’un güneyine yaklaşan PYD birliklerini vurdu. Sizce PYD neyin peşinde?

PYD TUTUMUNU DEĞİŞTİRMEZSE ÇATIŞMA KAÇINILMAZ OLACAK

(Ş.E.): PYD, IŞİD’in işgalindeki Rakka, Tışrin ve Tabka bölgelerine yönelmek varken, Fırat’ın batısında kalarak, Afrin kantonuyla Menbiç arasında bulunan El Bap kentine ilerliyor. Bu tutumunu değiştirmediği takdirde, TSK’nın desteklediği ÖSO kuvvetleriyle çatışması kaçınılmaz olacak. ABD önderliğindeki koalisyon tarafından desteklenen Fırat Kalkanı Operasyonu, Rusya ve İran’ın mutabakatıyla ve Suriye’nin bilgisi tahtında yapılıyor. Bu nedenledir ki, Cerablus operasyonuna Rusya’nın tepkisi ılımlı, Suriye’ninkiyse şekli oldu. Bu bakımdan, TSK tarafından desteklenen ÖSO’nun, PYD’yi Fırat’ın batısına sürmek hususunda bir çekincesi olmayacaktır. PYD’nin niyetine gelince, bu kuşkusuz, kuzeyden yapamadığını, biraz daha güneyden yapmak, yani, Kobani ve Afrin kantonlarını El Bap güzergahı üzerinden birleştirmektir. Türkiye’nin bunu hemen önlemesi lazımdır. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun ana stratejik hedefinin bu olduğu unutulmamalıdır.
(U.D.): Bölgenin IŞİD’den ve PYD’den temizlenmesi muhakkak çok önemli, ancak bunun kadar elde tutulabilmesi de önemli. Bu başarılabilecek mi?
(Ş.E.): En önemli noktaya parmak bastınız. Türkiye bu fırsatı değerlendirmeli ve Azez-Cerablus hattının önündeki 40 kilometrelik alanı orta ölçekli bir güvenli bölgeye dönüştürmelidir. Bunun için, son aylarda izlenen akılcı, gerçekçi ve sonuç alıcı çok yönlü diplomasi sürdürülmeli ve özellikle Suriye ile yaratılacak işbirliği ortamında atılmış olan köprüler yeniden inşa edilmelidir. Ayrıca, ÖSO’nun, IŞİD ve PYD’nin işgal ettikleri yerlerden çekilmelerinden sonra doğacak boşluğu doldurarak güvenlik misyonunu sağlayabilmesi zorunludur. Ancak, askeri uzmanların, nicelik ve nitelik bakımından, ÖSO’nun bu görevi gerçekleştirebileceği hususunda ciddi tereddütleri bulunuyor... Bir süre önce Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa ile yapmış olduğum yazışmada, muhatabım, “Cerablus ile Azez arasında 142 Türkmen köyü bulunduğunu, bu bölgede 500 bine yakın Türkmen yaşadığını ve rejimin Türkmenlere etnik temizlik yaptığını” belirtmişti. Türkmen entelijansiyası tarafından, Halep, Lazkiye, Şam, Hama, Humus, Dera, Kuneyara. Rakka ve Suriye’nin diğer bölgelerinde üç milyon Türkmen yaşadığı ısrarla vurgulanır. Bu tahminlerde biraz abartı olsa bile yine de, hem ÖSO saflarının süratle takviyesi, hem de güvenli bölgenin iskânı için yararlanılacak geniş bir insan kaynağı mevcuttur. Türkiye, bir taraftan Türkmenlere uyguladığı eğit-donat programını yoğunlaştırır ve hız kazandırırken, diğer taraftan da güvenli bölgenin yeniden inşası ve bir cazibe merkezi haline getirilmesi için yıldırım harekâtı uygulamalıdır.

4

Türkiye, ABD önderliğindeki koalisyonun kara gücü olmamalı


(U.D.): Türkiye’den sonra İsveç’e giden Joe Biden, yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin IŞİD’i yok etmek için ne kadar sürecekse Suriye’de o kadar kalmaya hazırlıklı olduğunu düşünüyorum” dedi. Biden’in bu ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
(Ş.E.): Biden, mesajnda, IŞİD’le mücadeleye odaklanmak kaydıyla Türkiye’nin Suriye’de istediği kadar kalabileceğini belirtiyor. Açık çek niteliğindeki bu ifadenin iki şekilde yorumlanması mümkün: 1) Türkiye’ye TSK unsurlarının, IŞİD’le mücadelede ABD önderliğindeki koalisyonun kara gücünü oluşturması önerisi. 2) Biden’in, Ankara’daki müzakerelerde esasen üzerinde mutabakata varılmış olan bir hususu sızdırmış olması. Bu yorumlardan hangisinin geçerli olduğunu henüz bilmiyoruz. Ancak, Türkiye’nin güvenli bölge dışında, askeri bir sorumluluk üstlenmesinin veya PYD’nin yaptığına benzer şekilde koalisyonun kara gücü rolüne soyunmasının, Türkiye için son derece tehlikeli olduğu ve ulusal çıkarlarımızla bağdaşmadığı kanısındayız. Bu bağlamda koalisyon üyesi hiçbir Batılı devletin IŞİD’e karşı kara harekâtına girişmediğinin de altını çizelim. Türkiye, İncirlik Üssü’nü koalisyona tahsis etmek suretiyle IŞİD’le mücadelenin merkezi haline gelmiş olup, bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödemektedir. Bu nedenle de, IŞİD’le mücadeleye içeride germi vermesi hem kendisi, hem de müttefikleri açısından daha yararlı olacaktır.