Türkiye’de Anayasa’yı tanımayan bir siyasi anlayış olduğunu vurgulayan Aytun Çıray
“Tüm siyasilerin, medyanın, STK’ların desteğine ihtiyacımız var. Gelin haziranda bir referandum yapalım. Yeni Anayasa referandumdan çıkan sonuca göre yazılsın” dedi

Sevgili okurlarım,
Hatırlayacaksınız. 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP ile CHP arasında başlatılan koalisyon görüşmelerini “tiyatro” olarak değerlendirmiştim ve haklı çıktım. Şimdi de yeni kurulan “Anayasa Mutabakat Komisyonu” ve diğer girişimleri de benzer şekilde değerlendiriyorum. CHP’nin çalışkan ve deneyimli isimlerinden İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın bu konuda ne düşündüğünü merak ettim ve mikrofonu ona uzattım.
Meğer Çıray, geleceğimiz açısından hayati önem taşıyan konuyu uzun uzun düşünmekle kalmamış, ayrıca saray muktedirinin hesaplarını terse çevirebileceğine inandığı bir yasa önerisi de hazırlamış...

İşte sorularım ve Aytun Çıray’ın çarpıcı cevapları:

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Yeni Anayasa Mutabakat Komisyonu hakkında tiyatro benzetmenize katılıyorum. CHP samimi. AKP için Anayasa Mutabakat Komisyonu yeni algı sürecinin bir ilk adımıdır. Eğer anayasa değişikliği adına ortaya konan bu algı yönetimi şeffaflaştırılmazsa ölümcül, en hafif deyimi ile varoluşsal sorunlar yaşayacağımız konjonktüre geçeceğiz.

HEDEF BELLİ: OTOKRATİK TEK ADAM REJİMİ...

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Nasıl bir konjonktürden söz ediyorsunuz? Türk Milleti ve Türkiye açısından sizin deyiminizle süreci adeta ‘varoluşsal’ ölçüde vahim kılan şey nedir?
(A.Ç.): Anayasa’yı tanımayan ve kendi yeminine uymayan bir siyasi anlayışın ortaya çıktığı bir konjonktür söz konusu. Hedef bellidir; otokratik tek adam rejimi. Bunu da saklamıyor. ‘Türk Usulü Başkanlık’ adını vermiş. Başkanlık teklifi gelirse masadan kalkarım... Gelmiş işte, adam daha nasıl söylesin? Üstelik birini hırsızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk, yeminine sadakatsizlik ile suçlayıp onun masasında görünürseniz, referandumda halka ne diyeceksiniz? Hani Sayın Bahçeli HDP ile hiçbir şekilde bir araya gelmeyecekti? HDP’nin özerklik şartıyla başkanlığı kabul etmeyeceğini kim garanti edebilir?
(U.D.): Peki... Size göre süreç nasıl işliyor?
(A.Ç.): Sayın Cumhurbaşkanı açısından başkanlık süreci halen başarılı bir şekilde yürüyor. Bunu etkisizleştirecek bir karşı strateji ortaya koyamadığımız takdirde, Türkiye’yi iyi şeyler beklemiyor. İç ve dış siyasete baktığımızda rehin alınmış birisi şimdi ‘tek adam rejimi’ peşinde. Bu hal yaratacağı varoluşsal sonuçlarıyla yüzyıl öncesini andırmaktadır.
(U.D.): Bunu biraz açar mısınız? Tam olarak hangi yılları kast ediyorsunuz?
(A.Ç.): Kast ettiğim 1914-1920 yılları arasında yaşadığımız faciadır. Adeta o yıllara geri döndük. Bakın The Economist’in son sayısında yazılanlar çok önemli, çok. Economist Türkiye ekinde ‘90 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden laik bir Cumhuriyet kuran Atatürk’ün uzun gölgesi kaybolmaya başladı’ deniyor. Bunun anlamı nedir? Çağdaş medeniyetlerden uzaklaşıyoruz demektir. Başka çok tatsız haberler de var: İstanbul’da etnisite özellikleri nedeni ile seçildiği anlaşılan bazı ilçelerde kahvehaneler, dernekler silahlı saldırıya uğruyor. Polisin açıklamalarında olayların siyasi bir yanı olmadığı belirtiliyor. Acaba öyle mi? Bilmiyoruz tabii, çünkü artık özgür gazetecilik yok.
(U.D.): Siz Türkiye’nin tarif ettiğiniz bu vahim ve kaotik ortama gelişini tam olarak nasıl açıklıyorsunuz?
(A.Ç.): Sayın Cumhurbaşkanı’nın ideolojik saplantılarının ve ‘Yeni Türkiye’nin kurucu başkanı olma hayali ile uyguladığı siyasetlerin sonucudur. Bu yüzden yaşadığımız ve daha beterini yaşayacağımız acılar... Oysa Atatürk yol göstermiş, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ demiş. Pasifliğinden, korkaklığından değil. Trablus’tan Filistin’e, Suriye’den Çanakkale’ye ve Kurtuluş Savaşı meydanlarına her şeyi doğrudan doğruya yaşadığı tecrübelerden damıtılmış bir bilgi ve vizyonla yorumladığı için...

TOPLUMUN ÖNÜNE İNANÇ VE UMUT KOYMALIYIZ

(U.D.): Bu çok açık ve çok yakın tehlikeye birçok yazar, hukukçu, toplum bilimci ve deneyimli politikacı dikkat çekiyor. Ancak işler de 7 Haziran-1 Kasım arasında olduğu gibi, saray muktedirinin istediği doğrultuda gelişiyor. Muhalefet partileri yeni Anayasa Mutabakat Komisyonu ile yine aynı tezgaha düşmüş olmadılar mı? Bu anayasa tiyatrosu nasıl bozulacak?
(A.Ç.): Hep aynı şekilde davranarak farklı sonuçlar bekleyemeyiz. Bakın 24. Dönem Anayasa Komisyonu’na. Başkanlık olmayınca masayı devirdiler. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın komisyona tam bir direktif niteliği taşıyan konuşmasına bakın. Aynı durumun tekrarlanmasının mukadder olduğunu idrak etmek için sıradan bir zekaya bile ihtiyaç yok. Durum çok açık. Orhan Bursalı, Bekir Coşkun gibi saygın yazarlar otoriter bir anayasaya karşı topyekun direniş teklif ediyorlar. Doğru. Ama bunun için insanların önüne bir hedef ve bu hedefe ulaşacağına dair inanç ve umut koymalıyız. İnsanları harekete geçiren tek şey bu tür inançlar ve umutlardır. Bunlar yoksa öfkeler, kızgınlıklar Taksim Gezi Direnişi’nde olduğu gibi kısa bir süre sonra sönerler. Sonra da başlarız insanımıza ‘tepkisiz’ diye kızmaya. Umut vermekle görevli olan da siyaset kurumudur.
(U.D.): Nasıl bir strateji öneriyorsunuz o halde? Hem insanımızın kızgınlığını inanç ve umuda dönüştürsün, hem de bu inanç ve umudu hedefine ulaşacak şekilde canlı tutabilsin...
(A.Ç.): Gerçekçi ve soğukkanlı olacağız. Çok farklı bir yeni karşı stratejiyi hayata geçireceğiz. Gerçek ne? Meclis içindeki güç dengeleri saray muktedirinin lehine. HDP; etnik kimlik partisi olarak pazarlıklara açık. MHP, bünyesindeki derin krizi bir hayat atılımıyla çözemedikçe, yapılacak Anayasa referandumunda AKP’nin işi daha da kolay olacaktır. 1 Kasım seçimlerine giderken olduğu gibi insanlarımıza güvenlik endişesi nedeni ile başkanlığı bir kurtuluş gibi göstereceklerdir. İkincisi; yeni Anayasa Mutabakat Komisyonu çalışmaları da istikşafi görüşmelere benzer etki yapacaktır. Üstelik muhalefetin de mevcut Anayasa’yı 12 Eylül Anayasası diye tanımlaması AKP’nin işini kolaylaştırıyor. Bu nedenle ben bu kez de referandumu 12 Eylül’ün şafağında 11 Eylül 2016’da bekliyorum.

ÖNERİMİN TEMELİNİ İKİ AŞAMALI REFERANDUM OLUŞTURUYOR

(U.D.): Bunlar önemli tespitler, ancak iddia ettiğiniz tek adam devletine yol açacak başkanlık anayasasını önleyecek karşı stratejinizi somut olarak nasıl ortaya koyacaksınız?
(A.Ç.): Önerimin temelini iki aşamalı referandum oluşturuyor. İlk referandumda Anayasa’nın hangi sisteme göre yazılmasını halkımıza soracağız. Parlamenter sistem mi başkanlık mı? Bir referandumla halkımıza Anayasa Mutabakat Komisyonu’nun çalışmasını Anayasa’nın ‘Parlamenter sisteme mi yoksa başkanlık sistemine göre mi yapılmasını istersin?’ sorusunu sormak üzere bir kanun teklifi hazırladım. Türkiye’nin selâmeti için tüm siyasilerin, medyanın, STK’ların desteğine ihtiyacımız var. Gelin birinci referandumu haziran ayında yapalım. Yeni Anayasa bu referandumdan çıkan sonuca göre yazılsın. Yani referandumdan başkanlık sistemine evet çıkarsa, muhalefet de katkılarını bu sisteme göre yapar. Yok eğer parlamenter sisteme evet denirse, bu kez saray muktediri ve AKP başkanlık sistemi iddialarını sonsuza kadar toprağa gömer.
(U.D.): Sizin önerinize göre muhalefetin Anayasa Komisyonu’nu hemen terk etmesi mi gerekiyor?
(A.Ç.): Hayır, komisyon sadece Anayasa’yı Türk Milleti’nin tercihine göre şekillendirmek için çalışmalarına milletimizin nasıl bir sistem istediğine dair referandum sonuçlanıncaya kadar ara verecek.
(U.D.): Siz bu referandumdan muhalefetin istediği doğrultuda bir sonucun çıkabileceğine, bunun başarılabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? Saray muktedirinin bir süreç yönetimi ustası haline geldiğini söylemişken üstelik!..
(A.Ç.): Sonuç almak için topluma hedef göstermek gerektiğini söylemiştim. İşte ben bu kanun teklifi ile gerçekçi bir hedef ve umut veriyorum. Diyoruz ki; ey ahali kimse senin adına çıkıp gazetelerde ahkâm kesmesin. Kendi kaderini kendin tayin et! Başkanlık diyorsan başkanlık sistemine uygun, parlamenter sistem diyorsan, ona uygun anayasa yazıp tekrar senin önüne gelelim. Sonra da çıkıp Sayın Kılıçdaroğlu diyecektir ki, ‘Ey milletim! 12 Eylül 2010 Referandumu’nda ne söyledim? Bu değişiklikle hak hukuk gelmeyecek, dedim. Haklı çıktım mı? Evet. O zaman bize kulak verin.’

REFERANDUMUN ADİL YAPILMASI ŞARTIMIZDIR

(U.D.): Ya medyadaki muazzam baskıyı ve tek sesliliği nasıl alt edecek muhalefet? Türkiye’de son üç-dört seçim ve referandum tamamen gayrı adil, hakkaniyetsiz şartlarda yapılmadı mı?
(A.Ç.): İşte en önemli soru bu! Kanun teklifinde referandumun adil koşullarda yapılması için de maddeler var. Bu kanun bir bütündür ve referandumun adil olması şartımızdır.
(U.D.): Peki bu referandum önerinizin yasa tasarısı hazır mı?
(A.Ç.): Hazır... “Türkiye Cumhuriyeti Yeni Anayasası’nda Hangi Sistemin Esas Alınacağına İlişkin 26 Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yeni Anayasa Komisyonu Üyeleri Ve Anayasa Yapıcıları Ve Uzmanları İçin Sonucu Kesin Bağlayıcı Nitelik Taşıyacak Olan Referandum Hakkındaki Kanun Teklifi” başlığını taşıyan önerimi en kısa zamanda grubumuza ve TBMM Başkanlığı’na sunacağım. Türk Milleti için hayırlı olsun.