“Ayrıntılı aramadan geçip, cezaevine girdiğinizde, hemen sağ tarafta karşınıza, otellerdeki suit odaları andıran bir bölüm çıkıyor. Burası çift kişilik yatağı, oturma takımları ve televizyonu olan büyükçe bir odayla, yatak, banyo ve tuvaletin bulunduğu daha küçük bir mekandan oluşuyor. Adına “Ödül Odası” deniliyor. Disiplin kurallarına uyan, kurslara düzenli katılarak örnek davranışlar sergileyen tutuklu çocuk ve gençler, ayda bir kez, anne ve babalarıyla “Ödül Odası”nda 24 saat süreyle baş başa kalabiliyorlar...”

* * *

“Çünkü bu çocukların ailelerince ziyaret edilmeleri çok önemli. Örneğin geçenlerde açık görüşme saatinin sonunda ziyaretçiler cezaevini terk ederken savcı hanım küçük bir kız çocuğunun hüngür hüngür ağladığını görünce, yanına gitti. Saçlarını okşayarak neden ağladığını sordu. Kız içini çekerek “Ağabeyime doyamadım” deyince, iki çocuk annesi savcımız kızın elini tutarak tekrar içeri götürdü. Ağabeyiyle istediği kadar görüşme iznini alan çocuğun yüzünde o anda beliren mutluluk ifadesini sözcüklerle anlatamam.
Ama ne yazık ki, hiç ziyaretçisi olmayan tutuklu çocuklar da var. Hem de çok var!

* * *

“Böyle bir ziyaret sırasında şirin mi şirin bir tutuklu çocukla tanıştım. Henüz 13 yaşındaymış. Ağabeyi de tutukluymuş. Öylesine sempatik ki, 10 dakika konuşsanız kalbinize sokmak istersiniz. Sohbetimiz sonrasında müdüre çocuğun suçunu sordum. “Hangi birini anlatayım ki” dedi. Meğer 190 dosyası varmış! Ayrıca ağabeyi ile birlikte silahlı soygundan yargılanıyorlarmış!..”

* * *

“12-18 ve 18-21 yaş gruplarındaki tutuklu çocuk ve gençler buraya geldiklerinde hemen “İhtiyaç Odası”na alınıyor. Odada savcı ve müdürün çabaları sonucunda ünlü firmaların bağışladığı çeşitli giyim ve spor malzemeleri bulunuyor. Tutuklular yırtık ayakkabılarını ve giysilerini burada bırakıp, tepeden tırnağa giydiriliyor. Kendilerine ayrıca birer çift spor ayakkabısı hediye ediliyor...”

* * *

“Savcı hanım ve müdür bey buraya atandıklarında çocukların çoğu çıplak ayakla ya da günlük ayakkabılarıyla top oynuyorlarmış. Müdür, farkındalık yaratmak amacıyla hemen bir turnuva düzenlemiş. Final günü de çevredeki kamu yetkililerini ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini davet etmiş. İçlerinden biri “Ama bu çocukların spor ayakkabıları yok” deyince, müdür; “Ben sizi maç izlemek için değil, bu gerçeğin farkına varmanız için davet ettim” cevabını vermiş!.. Mesajı alan gönüllüler el ele vererek “İhtiyaç Odası”nı tepeleme doldurmuşlar.”

* * *

“Cezaevlerine zaman zaman tiyatro toplulukları gider. Bu cezaevinin kendi tiyatro grubu da var. Hatta savcı hanımın ifadesine göre, tutuklu çocuk ve gençlerin sahne performansları profesyonellerle yarışacak düzeydeymiş. Son oyunda onu dakikalarca güldüren bu çocuklardan biri, benden kitap istedi. Tabii götürdüm. İmzalarken hangi suçlamayla cezaevinde bulunduğunu sordum. “Cinayet abi” dedi. Şaşırmıştım. Konuyu değiştirebilmek amacıyla aynı oyunda rol alan arkadaşıyla sohbete başladım. Meğer o da babası ve ağabeyiyle birlikte 2 kişiyi öldürmekten yargılanıyormuş. İfadeleri öylesine derli toplu ve mantıklıydı ki, merak edip eğitim durumunu sordum. Cezaevinden iki üniversiteye devam ediyormuş. Ama onun hedefinde, bunlara ilaveten mühendislik okumak varmış...”

* * *

“Halen 301 çocuk ve genç tutuklunun bulunduğu cezaevi, her biri 272 metrekarelik 36 üniteden oluşuyor. Yani toplam kapasitesi 360 kişi. Kameralar, yatma bölümleri dışında kalan tüm alanları 24 saat süreyle kontrol ediyor...”

* * *

“İçeridekilerin yüzde 80’i dağılmış ailelerin çocukları. Çoğu adeta yazgı gibi, içinde doğup büyüdükleri kültürün tutsağı olmaktan kurtulamamışlar. Hırsızlık ve gasp, en çok işledikleri suçlar. Bazılarının kolları jilet kesiği izleriyle dolu. Bunlar genellikle anne ve babalarınca saçı hiç okşanmamış, sevgi ve şefkatle kucaklanmamış, insan oldukları unutulmuş ve unutturulmuş çocuklar...”

* * *

“Halk Eğitim Merkezi uzmanlarınca okuma-yazma, bilgisayar kullanımı, resim-vitray, seramik, diksiyon, halk oyunları, gitar, bilardo ve masa tenisi kursları veriliyor. Ayrıca futbol sahasında sık sık turnuvalar düzenleniyor ve vücut geliştirme çalışmaları yaptırılıyor. Böylece tutuklu çocuk ve gençlerin burada yaşadıkları cezalandırma sürecini insan onuruna yaraşır biçimde geçirip, bunun da etkisiyle topluma yeniden kazandırılmaları amaçlanıyor...”

* * *

“Ama nereye kadar?
Savcı hanıma ve müdüre veda ederek özgürlüklerine kavuşanlar, cezaevine arkalarını dönüp tek başlarına geleceğe yürüdüklerinde, onların yeniden suç işlemelerini önleyecek, sorunlarının çözümünde yardımcı olabilecek bir takip sistemi yok ki!
Çıkıyorlar ve arkalarına bile bakmadan, toplumumuzun yarınlarına doğru gidiyorlar...”

* * *

Sevgili okurlarım burası neresi biliyor musunuz?
Bir süre önce tecavüz ve işkence iddialarıyla gündeme gelerek Türkiye’yi sarsan İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu... Yani halk arasındaki adıyla Şakran Çocuk Cezaevi!..

* * *

Okuduklarınızı kendisine çok güvendiğim bir sivil toplum gönüllüsü dostumdan dinledim. Sık sık oraya gidiyor ve elinden geldiğince hizmet sunuyor. Anlattığına göre; bir yıl kadar önce yönetim değişmiş. Yeni Savcı Güneş Okur ve Müdür Vural Temür el ele
verip, devrim gibi bir değişim yaratmışlar.
Böylece saçları hiç okşanmamış çocukların hem insan, hem de yarınlarımız olduğunu herkese hatırlatmışlar...
Darısı insanların ve insanlığın unutulduğu diğer zindanların başına!..