Dalgalar halinde gelen cadı avı tüm hızıyla sürüyor, kumpas davalarının vitrindeki ismi Savcı Zekeriya Öz’ün elinden gelse, İstanbul’un yarısını Silivri zindanına atacağı söyleniyordu.
İktidara muhalefet eden herkes, “Acaba sıra bana ne zaman gelecek” diye bekliyordu.
Hedefteki isimler zindana gidecekleri güne kadar itibarsızlaştırılıyor, akla hayale gelmedik iftiralarla karalanıyor ve böylece kendileriyle ilgili operasyona haklılık kazandıracak zemin hazırlanıyordu.
Hedeftekilerden biri de bendim!..

*  *  *

İşte o süreçte (2010) gazeteci Nedim Şener kardeşim, hayatıma ayna tutan “İşte Hayatım” kitabını yazdı.
Kitapta cadı avının hedeflerinden biri oluşumun nedenlerini şöyle anlattım:
“Star TV’de halkı doğru bilgilendiren haberlerimiz, vaktiyle bana (ilkeli yayıncılık anlayışım nedeniyle) teşekkür eden cemaatin çok şiddetli tepkisini çekti. Cemaate yakın olduğu bilinen yayın kuruluşlarında hakkımda inanılmaz iftiralar ve saldırılar yer almaya başladı. Hatta yaftalamaya her zaman karşı olan (!) bu çevreler beni, ‘Ergenekoncu ve davayı sulandıran kişi’ olarak yaftalamaktan özel zevk aldılar!..”

*  *  *

Sonra sözü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan “asimetrik-psikolojik operasyona” getirdim:
“Bizim ülkemizin ekonomisi ortada. Zor üreten, ürettiğini güçlükle satan, bu nedenle zaman zaman döviz sıkıntısı yaşayan, dolayısıyla kırılgan, hatta krizlere gebe bir ekonomimiz var. Yeraltı zenginlikleri dersen, petrol fışkırmıyor!.. O zaman ne kalıyor bize? Türkiye’nin stratejik önemi ve güçlü ordusu...
Dünyanın geleceğinde hayati önem taşıyan enerji kaynaklarına çok yakınız ve bu zenginliklere giden yollar ülkemizden geçiyor. Ayrıca Türkiye, Avrupa Birliği için de sağlam bir gövde ülke konumunda. Üstelik genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Görülüyor ki, bu coğrafyadaki bütün senaryolarda en önemli kozumuz; Türk Silahlı Kuvvetleri... Bu gerçeğe rağmen, TSK’yı sistematik olarak hedef tahtası haline getirerek yıpratmaya çalışmak, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un deyimiyle “asimetrik-psikolojik harekata tabi tutmak” olsa olsa aymazların, kuyruk acısı bulunanların, ya da hainlerin sürdürebileceği çabalardır...”

*  *  *

Gördüğünüz gibi, yaşamım boyunca hiçbir etkinliğine katılmadığım cemaatin riyakarlığını ve TSK’nın pırıltılı, yurtsever subaylarının cezaevine niçin atıldıklarını -cadı avına rağmen- net biçimde anlattım. Ayrıca kumpas davalarını tezgahlayanların da HAİN olduklarını hiç çekinmeden, lafı eveleyip gevelemeden söyledim...
(Yaşadığım ve korku filmlerinde konu edilse senaryoyu amma da abartmışlar denilecek iftira linçlerini daha sonra ayrıntılı biçimde, isimler vererek yazacağım. Kitap yayımlandıktan yaklaşık bir yıl sonra kripto FETÖ’cü olduğunu sandığım eski bir bakanın ön planda yer aldığı baskılar sonucunda severek çalıştığım Doğan Grubu’ndan ayrılmak zorunda kaldım. Vedalaşırken patronum Aydın Doğan’ın hakkımdaki övgü dolu sözlerini, o kurumdaki son ödülüm olarak benimsedim. Ben de kendisine yönelik hiçbir olumsuz davranışta bulunmadığım gibi, ardından hep saygı ve sevgiyle söz ettim...…)

*  *  *

Mesleğimi bir daha hiç yapamayacağımı düşündüğüm günlerin birinde beklemediğim bir gelişme oldu.
Reyting televizyonları, anlı şanlı haber kanalları, Aydın Doğan’ın “Türkiye’nin bir numaralı televizyoncususun” dediği bu satırların yazarını korkularından konuk olarak bile çağırmazlarken, FETÖ tanımını medyada ilk kez kullanan gazete olan SÖZCÜ’nün genç ve cesur sahibi Burak Akbay’dan teklif aldım.
Yaklaşık 5 yıldır bu gazetedeki köşemde severek yazıyorum. Bugüne kadar evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olarak kaleme aldığım yazılara en ufak bir müdahale, hatta telkin olmadığı gibi, bazen editör arkadaşlarım bir yazının altında silmeyi unuttuğum satırları bile yayımladılar!..
2013 yılının Ekim ayından bu yana da Halk TV’de, Halk Arenası’nı özgürce yapıyorum.

*  *  *

Bunca yaşanmışlıktan sonra biri çıkıp bana “SÖZCÜ nedir” diye sorsa hiç düşünmeden şu cevabı veririm:
SÖZCÜ bağımsızlık, basın özgürlüğü, toplumun gerçekleri öğrenme hakkına saygı, cesaretle doğruları söyleme, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi, yurtseverlik, birbirinden değerli cesur yazarlar, yani demokrasimizin zenginliği demektir...
Ayrıca SÖZCÜ, kumpas davaları sürecinde beni linç eden, adımı hain darbecilerin ölüm listesine yazan, Emin Çölaşan’ı kâfir ilân eden, Soner Yalçın’ı zindana gönderen, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Başyazarımız Rahmi Turan ve diğer yazarlarımıza atılmadık iftira bırakmayan FETÖ’cülerin, aleyhine 35 dava açtıkları gazetedir...

*  *  *

Bunları anlattıktan sonra da sorarım:
SÖZCÜ’ye FETÖ’cü yakıştırması yapanların FETÖ’cülerden ne farkları var?..
Zira SÖZCÜ’nün başına bir şey gelmesine en çok FETÖ sevinir!..