04toprak25cm

Sevgili okurlarım;
Resmi rakamlara göre son bir yıl içinde gerçekleşen 23 bombalı saldırıda 336 yurttaşımız hayatını kaybetti, bini aşkın insanımız da yaralandı. İşte böylesine tehlikeli ve kanlı bir ortamda, “Musul ve Kerkük’teki kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız”, “Sünnileri birilerine yedirmeyeceğiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapmak isiyor? “Türkiye, Ortadoğu’yu kasıp kavuran mezhep savaşlarının içine mi sürükleniyor?” sorularını, tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Sayın Elekdağ’a yönelteceğim. Ama, söyleşimize riskli bir döneme giren Fırat Kalkanı operasyonundaki gelişmelerle başlayacağız. Zira Cumhurbaşkanı, Suriye’de El Bab’ı ve Membiç’i terör örgütlerinden kurtarma hususundaki kesin kararlılığını açıkladıktan sonra, PYD kantonu Afrin’e de operasyon sinyalini verdi. Arkadan Rakka’yı hedefe koydu. Önemli bir gelişme de, Türk jetlerinin ABD’nin koruması altındaki PYD birliklerini El Bab istikametinde ilerlerken vurması ve ağır zayiata uğratmasıydı. Sayın Elekdağ bu, Amerika’ya bir meydan okuma mı?

TÜRKİYE, PYD’Yİ VURARAK ABD’YE MEYDAN OKUDU

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Öyle denebilir... Ama isabetli bir değerlendirme için Fırat Kalkanı operasyonunun kısa geçmişine bir göz atalım. Operasyonun iki ana stratejik hedefinden birincisi, Türkiye için direkt bir tehdit oluşturan IŞİD’in bölgeden temizlenmesi, ikincisi de, yaklaşık 100 kilometrelik Azez-Cerabulus sınır hattının önünden güneye uzanan bölgede 4500 kilometre karelik bir güvenli bölge yaratılmasıyla buranın Kürt PYD kuvvetlerinin egemenliği altına girmesinin engellenmesi ve bu suretle Afrin ile Kobani kantonlarının PYD tarafından birleştirilmesinin önüne geçilmesidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) desteğiyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birlikleri, başarılı operasyonlarla Cerabulus’tan sonra, Dabık’ı da kurtarıp kontrolleri altına aldılar. Ardından kritik önemdeki El Bab kasabasına doğru ilerlediler. Bunun üzerine, Afrin’deki PYD unsurları, bir kanton birleştirme hamlesine girişerek El-Bab’ı ele geçirip ÖSO/TSK’nin önünü kesmek istedilerse de jetlerimiz ağır zayiat verdirerek onları durdurdu... Ankara, ABD’nin PYD birliklerinin vurulmaması hususunda kendisine “empoze” ettiği yasağa uzunca bir süre riayet etti. Ancak, Fırat Kalkanı operasyonundaki başarısının kazandırdığı özgüven ve PYD’nin aşırı cüretkarlığı, sonunda Ankara’ya “artık yetti!..” dedirtti... Böylece Türkiye, PYD’yi vurarak kantonların birleşmesini önlemeye kararlı olduğunu ortaya koydu.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): ABD’nin buna karşı tepkisi gayet yumuşak oldu. Suriye ise hava sahasını ihlal edecek Türk uçaklarını düşürme tehdidiyle yetinmeyip, El Bab’a ilerleyen ÖSO savaşçılarını havadan bombaladı. Bu durum, El Bab operasyonunu engeller mi?

RUSYA İLE MUTABIK KALINDI

(Ş.E.): Önce, PYD’ye karşı yapılan hava operasyonunu ele alalım. Türkiye’nin bu operasyonu Rusya ile tam bir koordinasyon içinde yaptığı belli oluyor. Nitekim, Moskova ile Ankara arasında istihbarat paylaşımını da içeren bir mutabakatın mevcut olduğu Rus basını tarafından açıklandı. Buna göre, Rusya’nın, El-Bap’a ve Memdiç’e karşı ÖSO/TSK tarafından yapılacak operasyonların Türk hava kuvvetleri tarafından desteklemesine anlayış göstereceği, mukabilinde de Türkiye’nin Halep’in kurtarılmasında Rusya’ya ve Esad rejimine yardım edeceği anlaşılıyor. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Ekim’de Putin’le yaptığı telefon görüşmesinden sonra, muhatabının El Nusra’nın Halep’ten çıkartılması hususunda ricada bulunduğunu açıklaması, böyle bir mutabakatın varlığını teyit ediyor.

(U.D.): Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Şam’ın tehdit ve saldırısına rağmen Fırat Kalkanı operasyonunun devam edeceğini söylüyor. Bu güvenin kaynağı ne olabilir?

(Ş.E.): Çavuşoğlu herhalde, Türkiye ile Rusya arasında Halep’in kurtarılmasını da kapsayan bir mutabakat olduğuna göre, Suriye’nin bu mutabakatı bozacak bir harekette bulunmayacağını hesaplıyor. Üst perdeden konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Şam’ın tehdidi nedeniyle Afrin bölgesi üzerinde Türk uçaklarının uçamadığını dikkate almadan, bu bölgeye operasyon sinyali veriyor. Bu durum, Ankara’nın Şam ile süratle diyaloga girmediği takdirde Türkiye açısından risklerin tırmanacağına işaret ediyor.

SURİYE’DE MUHALEFETİN KAZANMASI MÜMKÜN DEĞİL

(U.D.): Bu yorumunuz bizi, Türkiye’nin temel stratejik önceliği olan Suriye sınırımız boyunca bir PYD-PKK blokunun oluşmasının önlenmesi konusuna getiriyor. 28 Ağustos’taki röportajımızda Suriye ile atılmış olan köprülerin yeniden inşasını önermiştiniz...

(Ş.E.): Evet, Türkiye’nin sınır güvenliği meselesini sadece güvenli bölge oluşturmakla halletmek mümkün değil! Eğer, ABD himayesinde oluşan Rojova’nın, Anadolu’yu kuşatacak büyük Kürdistan’ın Suriye ayağını teşkil etmesini ve Kuzey Irak petrol ve gazını ülkemizi by-pass ederek, Akdeniz’e ulaştıracak bir koridor oluşturması riskini kesinlikle bertaraf etmek istiyorsak, Suriye ile işbirliğinde bulunmamız gereklidir.

(U.D.): Ancak, AKP iktidarını buna ikna etmek için çok kuvvetli gerekçeler gerekiyor...

ESAD’I SAF DIŞI BIRAKACAK HİÇBİR GÜÇ YOK

(Ş.E.): Jeopolitik gelişmeler şu iki nedenle Türkiye’yi bu şekilde harekete zorluyor. Birincisi, Suriye’de, Rusya-İran-Hizbullah ekseninin desteğini alan Esad yönetimini saf dışı bırakacak hiçbir güç yoktur. Özellikle, Tartus Deniz Üssü’ne ilaveten Rusya’nın en etkili hava savunma sistemlerinin, orta menzilli füzelerinin ve savaş uçaklarının konuşlandığı Kimeymin Hava Üssü’nün daimi statü kazanmış olması, Doğu Akdeniz’deki güç dengesinde Rusya lehine kayda değer bir değişikliğe yol açtığı gibi, Moskova’yı, Suriye’nin savunmasına angaje etmiştir. Bu gelişmenin, başta Türkiye olmak üzere, bölge devletleri ve ABD üzerinde de psikolojik, politik ve askeri etkileri olması kaçınılmazdır. İkincisi, Suriye’de muhalefetin savaşı kazanmak hususunda en ufak bir şansı kalmamıştır. Büyük kısmı cihatçı radikallerden oluşan ve Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar tarafından desteklenen muhalefet güçleri, dağınık olmalarına ve düzenli bir emir ve komuta düzenine sahip bulunmamalarına rağmen dirençli olmaları sayesinde ayakta kalabiliyor. Ama tekrar edeyim, Esad’ı düşürme ve savaşı kazanma hususunda bugün de yarın da zerre kadar şansları yoktur.

(U.D.): Yani iki tarafın da savaşı kazanması mümkün değil. Bu durumda savaş ilanihaye devam edecek ve boşuna kan dökülecek...

Savaşın sürmesi bizim için büyük risk


(Ş.E.): Evet, bu kesin!.. Ama savaşın sürmesinin üç önemli sakıncası var: 1) Boş yere kan dökülmeye devam edilecek. 2) İç savaşın sürmesi nedeniyle, Rusya, İran, Suriye ve Türkiye’nin güç birliğiyle kolayca yapabilecekleri bir işi, yani Suriye’de IŞİD’in kökünün kazınması işini yapmak imkânından mahrum olacaklardır. 3) IŞİD mevcut olduğu sürece de ABD, PYD’ye muhtaç olacak ve Kürt koridoru projesine destek verecektir. Görüleceği üzere, bu koşulların devamı, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından son derece zararlıdır. Bu durumda, Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini normalleştirmesi ve rejimle uzlaşıcı bir diyalog başlatmasının siyasi çözüme katkısı olacağı gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, PYD’nin Rojova projesi ile Kürt koridorunu engelleyici önlemler alma imkânını verecektir.

(U.D.): AKP iktidarı bu gerçekleri görmüyor mu?
04tank25cm

AKP’NİN SURİYE İÇİN CHP DESTEĞİNE İHTİYACI VAR

(Ş.E.): Pekala görüyor!.. Nitekim, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, “Türkiye’nin başına gelen her bela Suriye politikasından geldi” dediğini unutmadık. Ama, Hükümet iki nedenle çıkmazda ve bunlar dolayısıyla Şam’a el uzatmakta tereddüt ediyor. Bunlardan birincisi, CHP’nin, “size doğru yolu gösterdiğimiz zaman bize hain dediniz, oysa şimdi tükürdüğünüzü yaladınız” demesinden korkuyor. İkincisi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suudi Arabistan ve Katar’la Esad’ı devirip Suriye’yi Sünni bir rejimle idare etmeyi öngören bir anlaşmaya varmış olmasıdır. Hatırlayacaksınız, Başbakan Yıldırım, “Suriye’de bir Esad faktörü var, şu veya bu şekilde bu faktörü dikkate almak gerek” diyerek buzları eritmek istemiş, lâkin bu girişimi havada kalmıştı. Şimdi AKP’yi bu çıkmazdan kurtarmak ve Suriye ile diyalog yolunu açmak CHP’ye düşmektedir. CHP, bir taraftan, AKP iktidarına, Türkiye’nin varoluşsal nitelikteki ulusal çıkarlarının Suriye ile işbirliğini emrettiğini ısrarla anlatmalı, öte yandan da Şam’a Türkiye ile diyalog kanallarını açacak bir heyet göndermelidir. Bu heyet bir ortak daimi temas komitesi kurarak, iki ülkenin gazetecilerini, iş adamlarını ve akademisyenlerini bir araya gelmeye teşvik etmelidir.

YARIN: MUSUL OPERASYONU VE TÜRKİYE