Avukat dostum anlattı.
FETÖ’cülerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kurduğu kumpaslardan biri olan Askeri Casusluk Davası’nda, subay müvekkilinin, cep telefonuyla Yunan uyruklu bir kadınla konuşup, askeri sırları paylaştığı öne sürülüyor!
Oysa sanık subay o telefonun kendisine ait olmadığını söylüyor!..
Bunun üzerin avukat, mobil telefonun bağlı olduğu GSM şirketine bir yazı gönderip, söz konusu telefonun kullanıcı bilgilerini istiyor.
Olumsuz cevap gelince, bu kez savcılığa başvuruyor.
Savcılığın resmi talebi üzerine GSM şirketi bilgileri göndermek zorunda kalıyor!
Avukat dostum “Gönderilen belgeyi gördüğümde gözlerime inanamadım. Çünkü telefon satış formuna subay müvekkilimin fotoğrafı yapıştırılmış, adı soyadı doğru olarak yazılmış. Birtakım yalan yanlış bilgilerle form doldurulduktan sonra altına sahte bir imza atılmış!.. Böylece telefonu satın alan kişiyi kayıtlara sanki bizim mağdur subaymış gibi geçiren kumpasçılar, onun hiç haberi olmadan Yunan uyruklu kadınla konuşarak casusluk yapıyor izlenimini yaratmışlar!..” diyor.
Akıllara durgunluk verecek bu FETÖ tezgahını, şeytanın bile düşünemeyeceğini söylüyor...
Avukatın dedektifleri andıran çabasıyla mağdur subayın suç aleti telefonla hiçbir ilgisinin bulunmadığı kanıtlanıyor ama zavallı yok yere aylarca zindanda yattığıyla kalıyor!..
Onca acı yetmiyormuş gibi, bir de TSK’dan ihraç ediliyor!..
FETÖ’nün acımasızlığına ve mağdurun talihsizliğine bakar mısınız?

* * *

Bunu tarihten ibret alınması ve benzer mağduriyetlerin FETÖ operasyonları sürecinde yaşanmaması için yazdım.
FETÖ’nün hedefindeki 1 numaralı isim olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı kaygıları taşıyor olmalı ki, Çin’deki G-20 zirvesinden Ankara’ya dönerken uçaktaki gazetecilere operasyonlarda “at izinin it izine” karıştığını söylemiş.
Erdoğan ayrıca “Ben bir şey atayım da nasılsa tutar” diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var. Bazen fırsat bulduğumda TV’leri izliyorum. Öyle yorumlar yapıyorlar ki, suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok! Ama o insana o yaftayı yapıştırıyorlar. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım...” demiş.

* * *

15 Temmuz darbe girişiminde bulunan hainler ve su katılmadık FETÖ’cüler, elbette yargı önünde yaptıklarının hesabını vermeli. Ama bu süreç bir cadı avına dönüşmemeli ve FETÖ’cülükle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan masum kişi ve kuruluşlar, “fırsat bu fırsattır” denilerek FETÖ torbasına atılmamalı.
Türkiye bunun acısını Ergenekon’la başlayan kumpas davalarında çok çekti ve masum insanlar ağır bedeller ödedi. Hayatlar sona erdi, ocaklar söndü...

* * *

Peki cadı avı nasıl önlenecek ve kurunun yanında yaşın da yanmaması nasıl sağlanacak?
Bu soruyu da yargının doruğunda görev yapan, hukukun üstünlüğüne gönülden bağlı olduğuna inandığım değerli bir yargı mensubuna sordum. Bana şu cevabı verdi:
“Şunu kimse unutmasın: Hukukun herkesi kucakladığı, huzur, güven ve birlik içinde yaşanan bir ülke, ancak toplumdaki adalet beklentisinin karşılanmasıyla mümkün olur. Hepimiz sarsılan adalete güven duygusunu yeniden onarmakla sorumluyuz. Gelecek kuşaklara borcumuz var. Sorunsuz işleyen sınıfsız bir demokrasi ve gerçek manada herkesin imrendiği hukuk devletini oluşturmak, çocuklarımıza olan en büyük borcumuz. Onlar bizim yaşadığımız sıkıntıları ve sorunları yaşamamalı. Geçmiş sıkıntılarımızdan, bizi buralara sürükleyen yanlışlarımızdan ders alıp isabetli teşhisler yapamaz ve doğru hareket tarzını benimseyemezsek, tarih önünde mahkum olacağımız gibi, onca çaba da boşa gitmiş olur. Hep birlikte doğru işler yapıp, doğru kararlar alacağımızdan ve bu sıkıntılı günlerin üstesinden geleceğimizden kuşku duymuyorum...”

* * *

Bu tarihi açıklamanın altına imzamı atıyor ve o günlerin bir an önce gelmesini diliyorum...