04buyukfoto30cm

Sevgili okurlarım,
Gün geçmiyor ki yüreklerimizi dağlayan bir terör olayı yaşamayalım. Ne yazık ki ülkemiz, PKK’nın Dolmabahçe’deki canlı bomba eyleminin ardından, Kayseri’deki intihar saldırısıyla sarsıldı. Acı kayıplar verdiğimiz bu menfur saldırıların hemen sonrasında bu kez El-Bab’ta, IŞİD’e karşı savaşan kahraman askerlerimizin şehit oldukları intihar saldırıları gerçekleşti.
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un polis memuru terörist Mevlut Altıntaş tarafından katledilmesi herkesi şoke etti. Suikast, ülkemizin uluslararası algısını daha da kararttığı gibi, dünya gündemine de ciddi bir sorun olarak oturdu. Bu kaotik ortamda Ankara, Suriye Krizi’ne çözüm için işbirliğini öngören bir “ortak bildiri”’yi 20 Aralık’ta Moskova’da, İran ve Rusya ile birlikte imzalayarak “Esad’ı devirme” politikasına son verdi.

*  *  *

Dış politika konusunda tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ ile yaptığımız söyleşide ilk olarak “Ortak bildiri Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla ne ölçüde uyumlu” sorusunu yönelttim.

SURİYE POLİTİKASINDA RADİKAL DEĞİŞİM

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Daha bir ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’ye devlet terörü estiren zalim Esad’ın hükümdarlığına son vermek için girdik” demişti. Bu bakımdan Moskova ortak bildirisinin imzalanmasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan beş yıllık Suriye politikasında tam bir “U” dönüşü yapmış ve Esad’ın meşruiyetini tanımıştır. Bildirinin içerdiği esas noktalar şöyle özetlenebilir: “İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik ve mezhepsel grubu barındıran Suriye’nin egemenliği ile bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü esas alırlar. Taraflar Suriye Krizi’nin askeri bir çözümünün olmadığı inancındadırlar. Buradan hareketle ve ateşkesin genişletilmesiyle siyasal barış süreci başlatılacaktır. İmza sahibi ülkeler Suriye Hükümeti ile muhalefet arasında görüşmeler sağlamak suretiyle bir barış anlaşmasının hazırlanmasına yardımcı olmayı hedeflediklerini ve bu anlaşmanın garantörü olmaya hazır olduklarını ilan ederler. Sürecin bundan sonraki aşaması (gelecek ay) Astana’da yapılacak zirve olacaktır.” Buraya kadar bildirinin yedi maddesini özetlemiş oldum. Önemi nedeniyle bildirinin son 8. maddesini aynen okuyorum: “İran, Rusya ve Türkiye, DEAŞ (IŞİD) ve El Nusra ile ortak mücadele ve silahlı grupları onlardan ayırmak konusunda kararlılıklarını doğrular.” Bildiriyi nasıl değerlendirdiğime gelince...… Kanımca, bazı sakıncalı yönleri olmasına rağmen, Türkiye bildiriyi kabul ederek Suriye politikasında hayalcilikten gerçekçiliğe geçmiştir...… Yani doğru bir iş yapmıştır.
UĞUR DÜNDAR (UD): Peki, bu bildiriden Esad’ın meşruiyetinin tanındığını nasıl çıkarıyorsunuz?
(ŞE): Önce, 8. maddede Suriye’de düşmanın Esad rejimi değil, IŞİD olduğu vurgulanıyor. Sonra da Esad rejiminin muhalefetle müzakere edeceği belirtilirken, Esad’ın müzakerelerde ve devlet yönetimindeki rolüyle ilgili hiçbir şart veya kısıtlama getirilmiyor.
Belli ki önümüzdeki dönemde Beşar Esad devlet başkanı olarak Suriye’yi yönetecek, fazla bir kıymeti harbiyesi kalmayan muhalefetle müzakerelerde ağırlığını koyacak ve zamanla Batı’nın gözünde IŞİD’le mücadelede öne çıkan bir siyasi lider olarak algılanabilecek... Artık, AKP iktidarının beş yıldır izlediği politikayla, Türkiye’nin başına çok büyük dertler açan sığınmacı belasını sardığı.. PYD’nin güney sınırımız boyunca fiili egemenlik kurarak devletleşme yolunda ilerlemesine yol açtığı...…PKK’nın uluslararası boyut kazanarak tehdit kapasitesini çarpıcı biçimde artırmasına imkân verdiği...… Ayrıca IŞİD’in ülkemizde yoğun biçimde örgütlenme şartlarını yarattığı, tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır!.
Nihayet AKP iktidarı çok geç de olsa akıl yolunu bulmuş görünse de şu soruyu sormadan da edemiyorum: Yanlış bir politikada kıyasıya inat ederek ülkesine bu denli ağır zararlar veren ve buna rağmen ayakta kalabilen bir başka iktidar örneği dünyada var mıdır?
(UD): Cumhurbaşkanı Erdoğan sürekli olarak “PYD’ye güneyimizde bir Kürt devleti kurdurmayacağız!..” diyor. Erdoğan’ın bu konudaki hassasiyetini Putin de biliyor. Buna rağmen, Moskova bildirisinin 8. maddesinde mücadele edilecek terör örgütleri arasında PYD’nin ismi yer almıyor. Bu Türkiye açısından çok sakıncalı bir durum yaratmıyor mu?

PUTİN, SURİYE’DEKİ KÜRTLERİ DE BARIŞ MASASINA OTURTABİLİR

(ŞE): Evet, yaratıyor!.. Rusya’nın sinsi bir hesabı olduğu açıkça belli oluyor. Bu hesap, barış sürecinin uygun bir aşamasında müzakerelere Suriyeli Kürtlerin de katılmasını sağlayabilme düşüncesinden başka ne olabilir? Oysa, ABD’nin PYD’yi ve Kürt koridorunu desteklemesi Türkiye’nin güvenini sarsmış ve Rusya’ya meyletmesine yol açmıştı. Rusya’nın bu hesabının iki sebebi vardır. Birincisi, nüfuz mücadelesidir. Rusya, ABD’yi dışlayarak Ortadoğu’daki Kürt bağımsızlık hareketini yönlendirecek yegane güç olmayı hedefliyor. İkincisi de, Rusya, PYD/PKK’yı icabında çıkarlarını Türkiye ve İran’a dayatmak amacıyla kullanacağı bir “aparat” olarak elde tutmak istiyor.
(UD): Peki, bu durumda üçlü koalisyona katılmak Türkiye’ye ne yarar sağlayacak?

TÜRKİYE’NİN ÜÇLÜ KOALİSYONA KATILMASINDA YARAR VAR 

(ŞE): Türkiye üç alanda somut yararlar elde ediyor. Birincisi, bildiriyi imzalaması Türkiye’ye barış masasında daha bidayette bir yer sağlamış bulunuyor. İkincisi, bildiri Türkiye’ye Esad yönetimiyle diyalog ve işbirliği için gerekli zemini yaratıyor. Esad, kendisiyle yapılan bir röportajda, PYD kantonlarının kalıcı siyasi yapılanmalar olmasına ve bunların federe devletin parçaları olarak tanımlamasına karşı çıkmıştır. Böyle bir oluşuma tüm Suriye halkının karar vermesi gerektiğini belirtmek suretiyle PYD projesini reddetmiştir.
Komşumuz Suriye aşırı perişan durumda ve başta gıda, ilaç ve inşaat alanları olmak üzere ekonomik yardıma müthiş ihtiyaç duyan bir ülke konumunda. Bu durumdaki Suriye ile Türkiye’nin “ortak çıkar listesi” oluşturması güç olmayacaktır. Türkiye tabiatıyla PYD’nin etkisiz hale getirilmesinin bu listenin başında yer almasına çalışacaktır.
(UD): Ankara ile Şam arasında temas başladı mı?

SURİYE İLE YAKINLAŞMA FIRAT KALKANI’NIN DEVAMINI SAĞLAR

(ŞE): Türkiye’nin üçlü koalisyona katılması Şam’ı derhal harekete geçirdi. Esad’ın danışmanı Buseyra Şaban, Türk yetkililerle konuşmaya hazır olduklarını açıkladı. Şimdi Türkiye’nin üçlü koalisyona katılarak sağladığı üçüncü yarara geliyorum. Türkiye’nin oluşturduğu Cerabulus-Azez hattından güneye Suriye topraklarına doğru uzanan güvenli bölgenin, IŞİD’in mevcudiyetini yok etmenin yanında, PYD’nin, Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirme amacını engelleme işlevinin de bulunduğu malumdur. Ancak Suriye, güvenli bölgeye Türkiye’nin topraklarına yaptığı bir saldırı olarak bakıyor ve uçaklarımızı düşürmekle tehdit ediyordu. Bu durumda Türkiye Fırat Kalkanı operasyonuna hava desteği sağlayamıyordu. Ankara ile Şam arasında başlayacak işbirliği atmosferinde güvenli bölgenin Türkiye ve Suriye çıkarlarını bağdaştıracak şekilde idame edilmesi ve Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonunu sürdürmesi mümkün olabilecektir.
(UD): Sizce ABD, üçlü koalisyonun barış sürecine katılacak mı?

ABD’NİN İNCİRLİK’İ KULLANMASI PYD KOŞULUNA BAĞLANMALI  

(ŞE): Trump, “Suriye’de IŞİD’i yok etme işini Rusya’ya bırakalım” demişti. Ancak, 20 Aralık’tan sonra ortaya çıkan tablo, Rusya’nın önderliğinde Türkiye ve İran’ın Suriye’ye barışı getirmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı temelinde aktif bir siyaset izlediklerini, ABD’nin ise güçsüz ve pasif kaldığını yansıtıyor. Ayrıca, Trump yönetimi aşırı İslamofobik. Bu nedenlerle ABD meydanı Rusya’ya boş bırakmak istemeyecektir. Ancak Trump yönetiminin İncirlik Üssü’nü IŞİD’le mücadele için kullanmasına, Türkiye bir şartla izin vermelidir. Bu da ABD’nin, PYD’yi kara gücü olarak kullanmayacağı ve PYD’ye hiçbir silah, teçhizat ve eğitim sağlamayacağı şartıdır. Türkiye bu milli ve onurlu duruştan asla şaşmamalıdır. Türkiye’nin, hem İncirlik Üssü’nü ABD’ye açması, hem de ABD’nin, terör örgütü PYD’yi hava savunma sistemleri de dahil, silah ve teçhizatla donatmasına göz yumması, ne akıl ve mantıkla ne de milli onur ve haysiyetle bağdaşır.

Kandil’i PKK’nın başına yıkma vakti çoktan gelip geçmiştir!


(UD): Türkiye’nin İncirlik’le ilgili kararının yaratacağı “eksen
kayması” ithamlarına da hazırlıklı olmak lazım...…
(ŞE): Çok doğru!..
Türkiye, bu haklı yaklaşımının aleyhine istismar edilmesini önlemek için de, NATO’dan ve Avrupa Konseyi’nden ayrılma, AB’den koparak Rusya yörüngesine girme gibi bir niyeti olmadığını, Moskova bildirisiyle katılmış olduğu üçlü koalisyonun da temel amacının Suriye’de savaşı sonlandıracak ve çözüm arayışını süratlendirecek bir girişim olduğunu vurgulamalıdır.

04elek

Söyleşimizi bitirmeden vurgulamak istediğim bir nokta var. Türkiye, bir terör olayı için akıttığı gözyaşı kurumadan başka bir terör olayı için gözyaşı döken ve devamlı yas tutan zavallı ve çaresiz bir ülkeye dönüşmüştür. Türkiye’yi bu utanç verici aciz durumdan kurtarmak lazım!.. Bize bu acıları çektirenler, canlı bombaları, İstanbul’a, Ankara’ya ve Kayseri’ye gönderenler, PKK terör örgütünün karargâhı ve komuta merkezi olan Kandil’de çöreklenmiş “terör ağaları”dır! Uluslararası hukuktan doğan haklarımızı kullanarak 34 yıldır askerimizin, polisimizin ve halkımızın kanını akıtan şer yuvası Kandil’in bir kara harekâtıyla PKK’nın başına yıkılmasının zamanı gelmiş geçmiştir...…