Bu ülkede hiçbir olay karşısında şaşırmamayı öğrendim sanıyordum...
Yanılmışım!.. Bırakın şaşırmayı, dehşete düştüm... Bu ülkede yaşamın milyonlara zehir edildiği, edileceğini düşünmekte ne denli haklı olduğumu, ülkeyi yöneten zihniyetin hak, hukuk, adalet kavramlarıyla işlerinin olmadığı gerçeğini bir kez daha iliklerime dek hissettim!..
Biliyorsunuz, yüksek yargı kurumlarından birinin, Danıştay’ın başında bir hanımefendi var. Bu hanımefendi ilk olarak Cumhurbaşkanı’nın karşısında cübbesini iliklemeye kalkıştığı için adam gibi medyada haber olmuştu... Doğal olarak ilikleyememişti çünkü yargı mensuplarının cübbelerinde düğme olmazdı!.. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, kim olursa olsun karşısında eğilmemesi gerekliliği nedeniyle hukuk devletlerinde cübbeye düğme dikilmezdi!..
Aynı yargı mensubu daha geçenlerde, bu kez Yargıtay ve Sayıştay başkanlarıyla birlikte sarayın “çay toplama” davetine katılmış, yine eleştirilerin odağına oturuvermişti. Sonuçta Danıştay Üst Kurulu toplanıp, Başkan Zerrin Güngör’ün disiplin kuruluna gönderilmesine gerek olmadığı kararına vardı...
Ardından Danıştay Başkanı hanımefendinin kızının saray kadrosunda çalıştığı, damadının ise saray inşaatını üstlenen firmada üst düzey bir göreve getirildiği iddiası ortaya atıldı. Böyle bir iddia, bir hukuk devletinde tek sözcükle tanımlanabilirdi:
-Skandal!..

“Çocuklar işsiz mi kalsın?!”


Zerrin Hanım hukukçu Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından istifaya davet edildi.
Edildi de ne oldu? Hiç!. Genellikle “adalet” ile ilgili konularla pek uğraşmayan, ancak adalet dağıtması gereken kurumların “sıfırlanması”, iktidarın kafasındaki şablona göre “yeniden yapılandırılması” gibi konularda cansiperane çalışmalarıyla göz dolduran Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, dün bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Önce şöyle dedi:
-Danıştay Başkanı’nın çocuklarıyla ilgili basında yer alan haberler ne kadar doğru, ne kadar eğri onu tetkik etme imkanım olmadı...
İddia ortaya atılmış, aradan günler geçmiş, Adalet Bakanı sıfatlı muhterem “haberim yok” deyip “adalet” sorunlarıyla ne kadar haşır neşir olduğunu itiraf ediyor!.. Asıl sonrası trajik; Adalet Bakanlığı’nın başındaki kişi “adalete” ne denli uzak olduğunu adeta haykırıyor:
-Danıştay Başkanı veya bir milletvekili, bir bakan, herhangi bir kişi devlette görev yapıyor diye çocuklarının işsiz kalması, çalışmaması, çalışmasının da yanlış değerlendirilmesi, esasında doğru bir yaklaşım değildir...
Yaa, anladınız mı eyy millet; bu tür görevlerde olan zevatın çocukları ancak sarayda görev alır yoksa işsiz kalır, yazık olur diyor adaletin “bakanı!” Çünkü koca Türkiye Cumhuriyeti’nde bu çocukların yapabileceği başka hiçbir iş yok!..
Yıllar önce bu bakanın çok şey öğrendiği belli olan sarayın Başbakanlığı esnasında mahdumunun arka arkaya gemi aldığı ortaya çıkınca o da aynen şöyle demişti:
-Ne yapsaydı oğlum, iş takipçiliği mi yapsaydı?..
Böylece başbakan çocuklarının ya gemicilik ya da iş takipçiliği yapmaktan başka seçenekleri bulunmadığını, bizzat başbakanın ağzından öğrenmiştik!.. İşte yıllar sonra çıraklıktan kalfalığa doğru evrilen (usta ancak bir kişi olabilir) Bozdağ’ın ustasını ne kadar büyük bir dikkatle izlediğini, öğrendiğini görmüş olduk!.. Tabii böylesine şahane bir açıklamayı görüp resmen dumura uğrayınca, bizim mahalledeki o kızcağız geldi nedense aklıma: -Adı Adalet’ti!..

AYM üyesi katliam sanığının avukatı!..


Bitmedi; burası Türkiye, burada “skandal” çok!..
Sivas katliamı, bu ülkede yaşanan en utanç verici, en alçakça ve barbarca eylemlerden biri olarak tarihin kara sayfalarına kazındı...
Sonrası daha da utanç verici, daha da vahimdi... Bu ülkenin pırıl pırıl insanlarını tüm Türkiye’nin gözü önünde, 8 saat süren canlı televizyon yayınlarının tanıklığında yakan, katleden yobazların elebaşları yurtdışına kaçtı. Yakalanabilen piyonlar, tetikçiler ise uzun yıllar yargılandı. Zamanın Adalet Bakanı, Refah Partili milletvekilleri bu güruhu cezaevinde defalarca ziyaret etti, avukatlıklarını üstlendi.
Sivas Katliamı Davası’nda yıllar içinde bir çok kez karar alındı, bozuldu, tekrar yargılama yapıldı... Sonunda allem edildi, kallem edildi ve dava “zaman aşımına” uğratıldı!.. Zamanın başbakanı sonucu duyduğunda şöyle demişti:
-Hayırlı olsun!..
Katliamda yakınlarını, eşini, kızını, babasını kaybeden insanlar bu kararı reddetti ve Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı... Ve nur topu gibi yeni bir skandalımız oldu!. Sivas katliamında babası şair Metin Altıok’u yitiren CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, Twitter hesabından bu skandalı şöyle duyurdu:
-Sivas Davası zaman aşımı kararı Anayasa Mahkemesi’nde. Anayasa Mahkemesi üyesi Celal Mümtaz Akıncı sanık avukatı!..
Nasıl, şeytanın bile aklına gelmez valla!.. Ben şimdi Adalet Bakanı sıfatlı muhteremden şöyle bir açıklama beklerim
arkadaşlar:
-Ne yapsın yani, Anayasa Mahkemesi üyesi olmasın da işsiz mi kaldın?. Çalışmasının yanlış değerlendirilmesi, esasında doğru bir yaklaşım değildir!..
Bizim mahalledeki Adalet, şayet yaşıyorsa şimdi acaba nerelerdedir?..