Cumhuriyet gazetesinden 1 Ağustos 2013 tarihinde yaptığım bir açıklamayla istifa ettim...
Yaklaşık 17 yıl yazarı, Cumhuriyet Radyo kurucusu olarak çalıştığım gazetemden ayrılmak acı verici ancak gerekli ve gerçekçiydi... Özellikle İlhan Selçuk’un adeta infaz edilerek yaşamını yitirmesi, yönetime “hayata bakışımız” epey farklı isimlerin egemen olması, Cumhuriyet Vakfı’nda yapılan hukuka aykırı seçimler sonucu Cumhuriyetçi arkadaşlarımızın gazeteden uzaklaştırılması, habercilik anlayışının bizim gazetemizin durduğu çizgiden sapması doğal olarak bu kararı almamı gerektiriyordu...
Ayrılmakla ne kadar doğru yaptığımı çok geçmeden görecektim; genel yayın yönetiminden yazar kadrosuna varıncaya kadar büyük değişiklikler gerçekleştirildi. Çok değil, daha düne kadar yakın zamanlarda iktidarla birlikte cumhuriyetçilere cephe alan, Ergenekon kumpası esnasında gazetenin başyazarına dil uzatacak kadar Cumhuriyet’ten uzak olan kişilere dahi köşeler açıldı!.. Gazetenin manşetleri 90 küsur yıllık Cumhuriyet gazetesi ideolojisinin tamamen dışına çıktı...
-Bir diğer deyişle, Cumhuriyet gazetesi artık cumhuriyetçilerin gazetesi değildi!..
Zaten kısa süre içinde bu durum kamuoyunda da açıkça anlaşıldı; gazete büyük tiraj kaybına uğradı. Cumhuriyet okurları tarafından defalarca protesto edildi... Ancak yönetim, bildiği yolda azimle yürümeyi, Cumhuriyet değerlerinden bilinçli olarak uzaklaşmayı sürdürdü...
Cumhuriyet gazetesinin Fetullahçı çeteyle bir şekilde ilgisinin bulunduğu yolunda bir algı oluştu, oluşturuldu. Belki bir ya da iki kişi bazında “olabilir mi?” sorusu sorulabilecek bu algıyı ben hiçbir şekilde ciddiye almadım. Ancak iktidar ve kuyrukçuları bu algıyı olabildiğine kanırttı ve kullandı.
Ancak aynı şeyi, Kürt sorunu konusunda söyleyemeyeceğim!.. Gazete yönetimi bu konuda kartlarını gayet açıkça koydu ortaya; manşetleriyle, yorumlarıyla, bazı yazarlarının “izlenimleriyle” taraf olduğunu net olarak ortaya koydu...
Gazeteden bir “oldu bitti” ile ayrılmaya zorlanan Cumhuriyetçiler işin peşini bırakmadı. Sevgili Alev Coşkun, vakıf seçimlerinin hukuka ayrı yapıldığını delilleriyle birlikte mahkemeye taşıdı. Vakıflar Genel Müdürlüğü daha 20 gün önce Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun usulsüz bir seçimle yönetime geldiğine dair görüşünü resmen açıkladı. Diğer bir deyişle vakıf seçimlerinin yenilenmesi ve gazetenin Cumhuriyetçilerin yönetimine geçmesi artık an meselesiydi.
-İşte Cumhuriyet gazetesine operasyon tam da bu ortamda gerçekleştirildi!..

Cumhuriyet kayyuma devredilemez!..


Öncelikle, altını özenle çizmemiz gereken bir ilkeyi paylaşmalıyım:
-Cumhuriyet gazetesinin kimliğine, bağımsızlığına, karşı girişilecek her türlü tehdit ve baskıya sonuna dek karşıyız!..
Kendi ideolojik bakış açılarıyla Cumhuriyet gazetesini farklı sulara taşıyan, vakıf mallarını haksız biçimde elden çıkaran, gazeteyi ciddi biçimde zarara uğratan bazı yöneticiler dışında yazar ve haberci arkadaşlarımızın yalnızca gazetecilik yaptıkları için gözaltına alınması, gazetenin ipe sapa gelmez suçlamalarla kayyuma devredilme düşüncesi ancak faşist rejimlerde görülebilecek bir uygulamadır.
Ayrıca, hukuk süreci zaten sonuçta yönetimi gasp edenlerin tasfiye olacağı ve Cumhuriyet’in gerçek çizgisini temsil eden gazetecilerin yönetime geleceği günlerden geçmekteydi. İşte sırf bu nedenle bile yapılan operasyonun Cumhuriyet gazetesinin varlığına karşı bir saldırı olduğu kuşkusu, endişesi ortaya çıkmıştır.
Bunu neye dayanarak söylüyorsun derseniz, yanıt iktidar kuyrukçusu yanaşmaların anında zilleri takıp oynamaya başlaması ve “Cumhuriyet kapatılsın” çığlıklarıdır derim!.. Sosyal medyaya bir göz atın; nasıl da ellerini ovuşturduklarını, nasıl da naralar attıklarını göreceksiniz!..
Düşünsenize, kamuoyunda büyük ölçüde itibar kaybına uğramış, uğratılmış Cumhuriyet gazetesinin geçmişte iki kez olduğu gibi yeniden gerçek sahiplerinin, ulusalcı yurtseverlerin eline geçmesi kadar büyük bir karabasan olabilir mi bu güruh için!.. Hiç kuşkuları olmasın öyle de olacaktır:
-Cumhuriyet gazetesi Cumhuriyetçilerindir!..

Ölüm mangaları!..


Hep altını çizdiğim, artık neredeyse özdeyiş haline gelmiş bir cümleyi anımsatmak istiyorum:
-Cumhuriyet gazetesi ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni kurtarmadan Cumhuriyet kurtarılamaz!..
Tam da o günlerden geçiyoruz... Bahçeli Bey’in desteğiyle adına “Başkanlık” dedikleri nefes alınması zor bir diktatörlüğe doğru koşar adımlarla götürülme çabası gözlerimizin önüne gerçekleşiyor...
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname Cumhuriyet’in tabutuna çakılan son çivilerden biriydi!..
Medyanın hallaç pamuğu gibi atılması, 10 binin üzerinde akademisyenin üniversitelerden ihraç edilmesi, rektör seçimlerini kaldırarak tüm rektörlerin saray tarafından seçilmesi, şüpheli sanıkların savunma haklarının iyice kısıtlanması, tutukluların avukatlarıyla yapacakları görüşmelerin sesli ya da görüntülü olarak dinlenmesi “yeni rejim” yolunda döşenen kilometre taşlarıydı!.. AKP milletvekili Şamil Tayyar, rektör seçimlerinin iptalinden sonra gönlünden geçeni gayet doğru biçimde yansıttı:
-Darısı yargının başına!..
“Hangi yargı?” dediğinizi duyar gibiyim!.. Ama yetmiyor, her şeyin, herkesin, tüm kurumların tam anlamıyla teslim alınması gerekiyor!.. Bunun için kendi adamlarına, kendi yayın organlarından “silahlanın” çağrıları yapılıyor. Daha önce yazmıştım; sanal dünyada “Ak Parti hayranları” adıyla örgütlenen bir grup, geçenlerde “Vatansever Gençler Teşkilatlanıyor!” başlığıyla şu çağrıyı yaptı:
-Misyon: iç güvenlik ve olaylara anında müdahale. Huzur ve asayiş... Kontenjan sayısı 5 bindir...
Sloganları da şöyle: “Bir ölür bin diriliriz!” Bu tür yapılanmalara özellikle Güney Amerika ülkelerinde “Paramiliter” yani yarı askeri örgüt deniyor. Genellikle diktatörlerin “özel örgütü” olarak biliniyor. Ancak halkın bunlara taktığı isim başka:
-Onlar “Ölüm Mangaları” diyor!..