Biz Suriye’ye niçin girmiştik?..
Aslında soruyu daha değişik biçimde sormam lazım; “Biz Suriye’ye hangi resmi açıklamayı yaparak girmiştik?” daha doğru olur... Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye topraklarına “Fırat Kalkanı” operasyonu için adım atarken şu açıklamayı yapmıştı:
-Türkiye’nin güvenliği ve Suriye’nin toprak bütünlüğü.
Ne demekti bu? IŞİD ve PYD’nin, ülkemizin sınır güvenliğini tehdit ettiği ve ileride telafisi mümkün olmayan, geri dönülmesi olanak dışı zararları önlemekti. Diğer bir deyişle orada bir Kürt devleti kurulmasına izin vermeyecektik!.. Bu aynı zamanda Suriye’nin bütünlüğünü korumak anlamına da geliyordu!..
Ortadoğu bataklığına asla saplanmamamız gerektiğini anlatan kaç makale yazdım anımsamıyorum; ancak Saray’ın ve iktidarın son derece sığ bir strateji, defalarca olduğu gibi yine “üst akıl” tarafından “kandırılması” neticesi 2011’de çapulcu sürülerini destekleyerek Suriye’de bugün 62 devletin “savaş oyunu” oynamasına zemin hazırlayan körlüğü, Türk ordusunun bu müdahalesi kaçınılmaz olmuştu... Bu müdahale olmayıp ABD desteğindeki PKK uzantısı PYD, sınırın doğusundaki Mümbiç ile batısındaki bölgeyi birleştirseydi, Türkiye’nin Ortadoğu arasına bir “Kürt kantonu”, sonrasında ise bir “Kürt devleti” gerçekleşebilecekti!..
Vatan savaşı veren Mehmetçik görevini her türlü olumsuzluğa karşın aksatmadan yapmak için canını dişine taktı; hedeflenen amacın çok büyük bölümü başarıyla sonuçlandı. Bu arada Saray, bir yandan Rusya ile ilişkileri ısıtırken, diğer yandan ABD ile flört çerçevesinde hedef yükseltmeye başladı; Suriye’nin daha derinlerini, Rakka’yı, Musul’u ABD ile birlikte hal edebileceklerini söylemeye başladı.. ÖSO adıyla maruf cihatçı gruplar Türkiye desteğinde IŞİD’in elindeki El Bab’a uzanmaya başladı...
Ancak ABD, Musul’da Türkiye’ye hiçbir şekilde geçit vermediği gibi, bu konuda adres olarak Irak’ın Türkiye’den hiç hazzetmeyen yönetimini adres gösterdi!.. El Bab konusunda da yine derin bir sessizliğe büründü...
-Kağıt üzerinde pek çekici görünen “elma şekeri” realitede boğazımıza takılmıştı!..

Nur topu gibi bir yeni Rus krizi!..


Bütün bu can sıkıcı durumların üstüne geçen hafta 24 Kasım’da Türk askerine hiç umulmadık bir saldırı düzenlendi...
El Bab bölgesinde operasyon görevinde bulunan askerlerimize yapılan hava saldırısında, üç askerimiz şehit oldu... Öncelikle saldırı günü pek manidardı; geçen yıl aynı gün Türkiye bir Rus uçağını düşürmüştü!.. TSK ise yaptığı açıklamada saldırının “Suriye rejim güçlerince” gerçekleştirildiğini söylüyordu!..
Ortalık karıştı tabii; Saray, Putin ile defalarca görüştü, sonrasında en büyük Türk büyükleri saldırının “Rus ya da Suriye cenahından gelmediğine” dair bir şeyler söyler gibi yaptılar, işin üzeri örtüldü!.. Ancak olayın üzerinden bir kaç gün geçti geçmedi Saray, “Kudüs ve Sürecin Problemleri Sempozyumu’nda” dinleyenleri hayrete düşüren şu açıklamayı yaptı:
-Biz Suriye’ye niye girdik? Zalim Esad’ın hükümranlığına son vermek için!..
Aynı kişi, 2001’de de “en kısa zamanda Emevi Camisi’nde namaz kılacağız inşallah” demişti, hatırlarsanız!.. Aradan 5 yıla yakın süre geçti; Esad güçleri burnumuzun dibindeki Halep’i neredeyse almış durumda!... Zaten Suriye nüfusunun yüzde 75’i halihazırda Esad rejiminin kontrolündeki bölgede yaşamını sürdürüyor. Halep’in de alınması (ki 20 Ocak’a kadar, yani Trump Başkanlığı almadan önce) Ruslarla birlikte karara bağlanmış durumda...
Saray’ın böyle bir realite ortada dururken bu sözleri sarf etmesi, Rus yönetimini de harekete geçirdi doğal olarak...
Rus yetkililer Erdoğan’ın sözlerini “imkansız”, “siyasi söylem”, “hayalcilik” olarak niteledi. İran durur mu; Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Resul Senariyad daha da açık verdi mesajını:
-Erdoğan’ın Beşar Esad’ı yıkmaya gücü yetmez... Böyle bir gücü olsaydı, tampon bölge oluşturmada başarılı olurdu!..
Ağır bir yanıt tabii... Asıl hazin olanı ise dün Saray başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra yapılan açıklamaydı... Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin tam tersi ilan ediliyordu:
-Fırat Kalkanı Harekatı’nın temel hedefi sınır güvenliği, DEAŞ(IŞİD) ve diğer terör örgütlerinin bölgeden tamamen temizlenmesidir...
Kısacası, MGK Cumhurbaşkanını yalanlıyordu!..

Türkiye Suriye’de nasıl operasyon yapabiliyor?..


Asıl can alıcı soru da bu...
Stratejik ortağımız(!) ABD’nin “sütre gerisine” yattığı, sesinin çıkmadığı şu süreçte, Türkiye Suriye topraklarında, geniş bir alanda önüne kattığı cihatçı gruplarla nasıl operasyon yapabiliyor, PYD’yi nasıl engelleyebiliyor?..
Yanıt çok basit aslında; Rusya ile aranın düzeltilmesi, Şanghay İşbirliği Örgütü’yle flört ve tabii el altından da olsa Suriye ile başlatılan diyalog!.. Bu durumda şu soru takılıyor insanın aklına:
-ilişkiler düzelmeseydi Türkiye Mümbiç ve El Bab operasyonlarını yapabilir miydi?!.
Sorunun yanıtı da içinde zaten!.. Daha İran’dan, Lübnan Hizbullahı militanlarından söz etmedim bile!.. Eğer Türkiye tam anlamıyla bir bataklık olan Ortadoğu’dan hedeflediği güvenli bölgeyi yaratarak, sınırlarını esenliğe kavuşturarak çıkmak istiyorsa bu dengeleri “olmazsa-olmaz” korumak zorunda..
-Mavi boncuk dağıtarak, emperyalist ağzına özenerek, Lozan’ı tartışmaya açarak varacağınız yer o bataklıkta debelenmek, boğulmaktır yalnızca...
Mehmetçiğe de, millete de, ülkeye de çok yazık edersiniz!!!