Hem de iktidar sahiplerinin bile sızlanacağı hatta açıkça şikayet edecekleri ölçüde!..
Oraya geleceğim; ancak darbe girişiminden sonra kimsenin açıkça “bir dakika!” diyemeyeceğini bilerek bütün ülkede OHAL uygulamasına geçen iktidar, görünen o ki, ipin ucunu fena halde kaçırdı!..
FETÖ avı, kendilerine muhalif olan ve genellikle “solcu” olarak bilinen ya da tahmin edilen yurttaşların tasfiye hareketine dönüştü!.. Kamu kurumlarından, üniversitelere akıl almaz bir kıyım halen tam gaz sürüyor. 14 bin öğretmenin açığa alınacağı açıklandı. Tam da okulların başladığı bir dönemde öğretmenler diken üstünde... Eğitim Sen Genel Başkanı Kani Karaca durumu gayet güzel özetledi:
-Darbeyi fırsata çeviriyorlar!..
İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin başbaleti Yücel Emre Kaynarsu, evinin satışını Bank Asya’dan yaptığı gerekçesiyle ihraç edildi. Baletin avukatı ise, Bank Asya üzerinden satış bilgisinin gerçek olmadığını açıkladı, iyi mi!..
Üniversitelerde devrimci demokrat kadrolar açıkça kıyıma uğruyor... ADD üyesi isen, Çağdaş Yaşamı Koruma Derneği’ne üye olmana bile gerek yok, burs vermişsen, hakkında bir aşağılık ihbar gelmişse kaçarı yok, ihraçsın!..
CHP Emek Büroları, darbe girişiminin ardından yaşanan gelişmeleri bir rapor haline getirdi; okuyun, ağlarsınız... Emek Bürolarının koordinatörü, Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba durumu şöyle açıklıyor:
-Dün FETÖ ile sarmaş dolaş olup devleti FETÖ’cülere parsel parsel dağıtanlar bugün emekçilere saldırıyor!..
Buraya kadar tamam; ne olduklarını, nereden gelip nerelere gittiklerini bildiğimiz bu muhteremlerden bu beklenir doğal olarak... Ancak şu satırları dikkatle okumanızı rica ediyorum:
-15 yıldır tanıdığım, “o gece” tankın önüne yatan FETÖ düşmanı Oktay Kılıç’ın evi FETÖ’den aranıyorsa, bu operasyon “bize” dönmüş demektir!..
Oktay Kılıç kimdir bilmiyorum, ama bu mesajı kimin attığını gayet iyi biliyorum!.. Kim biliyor musunuz?..
-Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz!..
Saray’ın önde gelen bir elemanı bile haykırırcasına şikayet mesajını kamuoyu ile paylaşıyorsa düşünün zavallılığın boyutunu...
-Cadı avı bumerang misali Cumhurbaşkanlığı dahil AKP kadrolarını da vuruyor feryadı değil midir bu?!..

O “savcı bozuntusu da” yakalandı!..

Cumhuriyet savcılarının yüz karasıydı...
Kaçak olduğu dönemde yediği herzeleri, dolandırdığı kişileri, sahte savcı kimliğiyle yaktığı canları anlatmıştım. Ama bu kanı bozuk, İliç Savcısı iken de rüşvet alır, karşılığında suçluları serbest bırakırdı. Hakkındaki şikayetler ayyuka çıkmıştı.
Sonra savcılıktan kendi isteği ile ayrılıp “gizli tanık” oldu!.. Kod adı “Efe” idi... Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Albay Dursun Çiçek hakkında ipe sapa gelmez en aşağılık iftiraları eline tutuşturulan kağıtlardan okudu, anlattı... Ergenekon Davası sırasında, bir başka odadan Çiçek hakkında iftiralarını sayıp dökerken, “peki benim üstümde hangi renk kıyafet vardı?” sorusuna önce “yeşil” yanıtını vermiş, Çiçek’in “ama ben denizciyim” demesi üzerine, “pardon özür dilerim, diğerleri yeşildi, sizde beyaz vardı” diye karşılık vermişti. Çiçek’in yanıtı salonu kahkahaya boğmuştu:
-Denizciler ocak ayında siyah giyer!..
Sevgili Müyesser Yıldız, müthiş bir gazetecilik örneği verip, bu herif-i naşerifin yüzünün ve kimliğinin değiştirildiğini ve yediği herzeleri bir bir ortaya çıkardı. Ama ne hikmetse bir türlü yakalanamadı...
15 Temmuz darbe girişimi olmasaydı yakalanacağı da yoktu!.. Birileri bu herifi koruma altına almıştı. Ama devran döndü, “gizli tanık Efe” İzmir Bornova’da yakalandı. Kaçmaya çalışırken tel örgülerden geçmeye çalıştığı sırada düşüp ayağını kırdı!..
Asıl adı Bayram Bozkurt... Sahte adı Hakan Aslan... Kod adı Efe... İyi ki kafasını kırmadı:
-Çünkü bu pisliğin anlatacağı pek çok “cerahat” var, neler çıkacak neler!!!

Bir dev adam!..

Neresinden baksanız çeyrek asırdır tanıyorum onu...
Tanıdıkça sevdiğim, hayran olduğum ender insanlardan biriydi... Şöhretin zirvesinde, böylesine güzel gülen, böylesine “mahalleden arkadaş” havasında bir “dev adamla” sık sık karşılaşamazdınız... Sevgili Soner Yalçın’ın geçen gün onun hakkında söylediklerinin altına imzamı yürekten atıyorum:
-Tarık Akan, o masalsı çocukluk günlerimden beri, benim de kahramanım oldu!..
Müthiş pırıltılı, bir o kadar da acımasız şöhretin esiri olmadı, altında ezilmedi; tam tersine “salon artistliğinden” dev filmlerin büyük oyunculuğuna evrildi... Bileğinin hakkıyla “dev sanatçı” titrini göğsüne iliştirmeyi başardı...
Ama Türkiye’de sanatçı olmak zordu; bedelini ödedi, işkencelere, hapishanelere direndi, vatana ihanetle bile suçlandı. Ama asla “eyvallah” demedi... İşte ondan sonra gözümde büyük sanatçı olmaktan “bir dev adama” dönüştü... Bir çoklarının hamamböceği gibi kuytulara kaçıştığı, Ergenekon, Balyoz sürecinde hep en önde, hep yurtseverlerin yanında yer aldı...
Bir sinsi hastalığa yakalandığı haberini aldığımda aradım; sesinde en ufak bir titreme dahi yoktu, “bunu da yeneriz be kardeşim!” dedi o kadar, ne bir yakınma, ne bir şikayet... Evet, yenecek, yenmek zorunda çünkü bu güzelim ülke için bir çok bedeli göze aldı...
-Gelecek güneşli günleri en çok hak edenlerden biri de o!..