Tam 107 kişi...
2015 yılının 10 Ekim günü Ankara garı önünde kahpe bir bombalı saldırı sonucu can verdi... Çoğu çocuk denecek yaşta, lise, üniversite öğrencisiydi... Ana kuzusu gencecik kızlar, hayatının baharında delikanlılar havaya savrularak paramparça oldular...
Bu insanlık dışı vahşet karşısında nutkumuz tutulmuş şekilde haykırmıştık o gün:
-Bu nasıl güvenlik, bu nasıl istihbarat?.. Marifet katliam sonrası sorumlu bulmak değil, o katliamı başlamadan bitirmektir!..
Her defasında yaşandığı üzere yine olan yaşamını yitirenlere oldu, cenazeler ağıtlarla, gözyaşlarıyla defnedildi ve sayfa kapandı!.. Yanlış anlaşılmasın kapanan uğurlanan kurbanların sayfasıydı; geride kalanların, acılı anaların, babaların, arkadaşların sayfası ardına kadar açıktı!..
Aradan bir yıl geçti... Yine bir 10 Ekim geldi çattı... İçlerindeki ateş sönmeyen, yitirdikleri yavruları, yakınları, arkadaşları için her gün gözyaşı döken insanlar katliam yerinde toplanıp sonsuzluğa uğurladıkları kurbanları anmak istediler; bundan daha doğal, bundan daha vicdani, bundan daha insani ne olabilirdi ki?.. Devletin en tepesinden yöneticiler de ellerinde karanfillerle, güllerle o insanların acılarını paylaşmak için, bir nebze olsun teselli etmek için, hadi bilemedin “Yenikapı Ruhu” için, birlik, beraberlik görüntüsü yaratmak için o meydana gider, yüreği yaralı insanlara sarılırdı değil mi?..
-Ama hayır, OHAL vardı, izin yoktu!..
Vahşi katliamı önleyemeyen güvenlik güçleri, o meydana bir kaç karanfil koyup, kaybettikleri canları anmak isteyen acılı insanlara biber gazıyla, gaz bombasıyla adeta “huruç harekatı” düzenledi!.. O insanların acısını paylaşmaya gelen CHP milletvekilleri de bu “kahramanca seferden” payına düşeni aldı!.. İstanbul Üniversitesi’nde katliamda kaybettikleri insanların anısına şiir okuyan öğrenciler bile “yüksek sesle okuyamazsınız” denilerek gözaltına alındı, iyi mi?..
Görüntüleri içim sızlayarak izledim; darbe girişimi gecesinden bu yana kulağımıza üflenen, gözümüze sokulan “Birlik beraberlik ruhuna” pek yakışmıştı!.. Geçen gün yazdığım “Yenikapı ruhu mu tuz ruhu mu?” başlıklı yazımı anımsadım:
-Bunun adı “faşizm” değilse, neydi Tanrı aşkına?!..

Kuvvetler ayrılığının ruhuna El Fatiha!..


Faşizm dedim de aklıma geldi...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu adli yargı ve cumhuriyet savcı adayları ile idari yargı hakim adaylarının kura töreninin, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacağını açıkladı!.. HSYK, yaptığı resmi açıklamada kura töreni için adresi şöyle tarif etti:
-Beştepe Millet ve Kongre Kültür Merkezi...
Parantez içinde ise “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” yazıyordu tabii!.. “Ne var bunda, milletin sarayı değil mi?” diye soranlar çıkabilir doğal olarak; öncelikle halkımız bu sarayın kaça yapıldığından, aylık, yıllık masrafından bile haberdar değil!.. Hadi bunu geçelim, İktidar partisiyle “ayrılmaz bir kader birliği” yaptığı ayan, beyan ortada “partili bir Cumhurbaşkanı’nın” komutasında, bağımsızlığı olmazsa olmaz ilk sırada gelmesi gereken yargının üyelerinin Saray’da kura çekimi yaptığı bir ülke tasavvur edebiliyor musunuz...
-Bunun adı nasıl bir “bağımsızlık” olacak acaba?!.
Bitmedi; bundan böyle akademik yıl açılışları da tüm üniversite rektörlerinin katılımıyla Saray’da gerçekleştirilecek!.. Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç yeni düzenlemenin “ülkedeki birlik ve beraberlik ruhunu canlı tutmak” için yapıldığını, geleneksel hale getirileceğini açıklayarak müjdeyi de verdi:
-Akademik yıl açılışları bir şölen haline gelecek!..
Demek ki bu yıla kadar tüm üniversitelerde yüz binlerce öğrencinin katıldığı açılış törenleri “cenaze töreni” işlevi görüyordu!.. aslında yapılanların “espri” filan kaldıracak hali kalmadı... OHAL sayesinde yasaya, anayasaya bile gerek kalmadan bir “tek adam” rejimi kanırta kanırta kuruldu!.. Demokrasinin en yaşamsal dayanağı olan “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” çöpe atıldı...
-Başta ana ve yavru muhalefet olmak üzere, desteklerini esirgemeyen tüm “demokratları” bi güzel kutluyorum!..

Atatürk’ü nasıl sileceklerini bilemiyorlar!..


Önce durup dururken Anıtkabir’in bahçesine çocuk parkı yaptılar...
Plastikten, üç kuruş bile etmeyecek, zevksizliğin şahı çocuk parkına bir de hiç sıkılmadan sponsor firmaya teşekkür plaketi diktiler!.. Büyük tepki alınca apar topar söktüler...
Ülke gündeminin baş döndürücü hızı ve ağırlığı arasında bu densizlik unutulup gitmişti. Meğer bambaşka planlar devredeymiş!..
Mimarlar odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın açıklamasından öğrendik ki, bu kez de Anıtkabir’in göbeğine halı saha yapmışlar!.. Şu mantığa, şu saygısızlığa bakar mısınız... Genelkurmay Başkanlığı’nın “oluru” olmadan Anıtkabir Komutanlığı böyle bir izin veremeyeceğine göre asıl muhataba sormak lazım:
-O halı saha asker boş zamanında futbol oynasın diye mi kuruldu, yoksa parayı bastıran kiralayıp oynasın diye mi?..
Bir kurucu önderin aziz hatırasına karşı yapılan bu açık saldırının sorumluları çıkıp bu yapılan densizliğin hesabını vermelidir... Fikirleriyle başa çıkamadığınız büyük devrimciyi fiziken silip atmaksa derdiniz, o kadar kolay değil beyler; Haa eğer, “bizim korumamız buraya kadar” diyorsanız, CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş zaten yüksek sesle haykırdı:
-Koruyamıyorsanız bırakın biz koruruz!..