Orası ilk başlarda boş bir araziydi...
Sonra bir kısmı otopark olarak kullanılmaya başlandı; mahkeme binasının bulunduğu alana giremeyen ya da yer bulamayanlar bu araziye park etmeye başladı. Mahkeme binası dediğime bakmayın; kapalı spor salonu elden geçirilmiş, kocaman bir yargılama salonuna dönüştürülmüştü...
-Üstelik Silivri zindanlarıyla neredeyse yan yana, aynı tel örgüler içindeydi!..
Önce Ergenekon, sonra Balyoz davaları bu “kapalı spor salonunda” dönüşümlü olarak görülüyordu... Hukuk çevrelerinin “böyle yargılama olmaz. Hapishaneyle mahkeme salonunun aynı yerde olması kabul edilemez” eleştirileri ise sürekli kulak ardı ediliyordu...
Diğer yandan, o karşıdaki, tel örgülerin hemen dışındaki boş arazinin bir köşesine İşçi Partili gönüllüler önce çadır, ardından prefabrik barakalar kurarak, İstanbul’un 100 kilometre uzağında, yazın güneşin altında yanan, kışın ayazdan donan bozkırda, mahkemeyi izlemeye, yurtseverlere moral vermeye gelen insanlar için adeta bir vaha yaratmıştı...
Moral diyorum, çünkü bu sihirli sözcük herkes için geçerliydi; NAZi mahkemelerini andıran o davalardan gözyaşlarını tutamadan, sinirden köpürmeden çıkabilen insan neredeyse yok gibiydi... her dava sırasında tutuklu, avukat ya da izleyicilerden en az bir kaç kişi hakkında “mahkemeye hakaret,”, “heyete hakaret” iddiasıyla mutlaka suç duyurusu yapılırdı!..
Pekii, hadi tutuklular, avukatlar iddia edilen suçu konuşma yaparken işliyorlardı, salonun en uzak köşesinde bulunan izleyicilerin “suçu” nasıl tespit ediliyordu?.. Çok kolay; salonun her tarafına yukarıdan hassas mikrofonlar sarkıtılmıştı!.. Ayrıca en az iki koldan görüntü kaydeden kamera sistemi kurulmuştu!.. Bir örnek vereyim; Ömür boyu ağırlaştırılmış hapisle yargılanan Doğu Perinçek, bu tür suçlamalardan yanılmıyorsam toplam 30 yılı aşkın cezaya çarptırılmıştı!.
-İşte böylesine adil, böylesine adaletli bir davaydı Ergenekon, Balyoz ve diğerleri!..

Görkemli bir yargılama sarayı!..


Protesto, gaz, biber, cop, direniş derken aylar yılları kovaladı...
Bir gün bir de baktık o karşıdaki arazi dikenli tellerle çevriliyor... İşçi Partili gönüllülerin kurduğu “barınak” kaldırılıyor... Ne olduğunu kısa sürede öğrenecektik; Zindan girişinin hemen karşısına şöyle en görkemlisinden bir “Adalet Sarayı” dikiliyordu!..
Hem Türkiye’nin en büyük en “lüks” duruşma salonu olacaktı, hem de “hapishane içinde duruşma salonu olmaz” tepkilerine tumturaklı bir yanıt!.. Madem içinde olmazdı o halde karşısında olurdu!..
Bizzat cemaatçi hakim ve savcıların “cin kafasından” çıkmış bir proje olduğunu da öğrenmiştik; Salonun inşaatıyla, iç dizaynıyla kim ilgileniyordu biliyor musunuz?..
-Şu anda başına 300 bin TL ödül konmuş, kırmızı bültenle aranan, bir zamanların “kahraman savcısı” Zekeriya Öz ile gaddarlıkta yarışan, kumpas davalarının iki numaralı ismi, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından yurtdışına tüyen Özel yetkili Başsavcı Vekili Fikret Seçen!..
İşte bu Başsavcı Vekili, o salonun yapımıyla o denli titizlikle ilgileniyordu ki, kürsüyü beğenmeyip, iki kez yıktırmış, yeniden yaptırmıştı!.. Yaklaşık 1000 (yazıyla bin) kişiyi alan bin 500 metre karelik büyük salondaki kürsünün arkasında eski Yunan eserlerinden esinlenerek devasa sütunlar diktirmişti Seçen. Bu görkemli sarayın hediyesi yalnızca 23 milyon Türk Lirasıydı!.. Büyük salonun dışında 635’er metre karelik iki küçük duruşma salonu bulunuyordu...
Bodrum katında ise yok yoktu; baro odaları, nezarethane, kafeterya, basın odası, hakim ve savcı odaları, mahkeme kalemleri, yalnızca hakim ve savcılara mahsus restoran ve kafeterya... Büyük duruşma salonuna sanıklar binanın bodrum katından merdivenlerle duruşma salonunun tam ortasına çıkıyorlardı. Tıpkı bazı futbol sahalarında olduğu gibi “çıkış tünelinden!..”
-Hani insanın neredeyse sanık olacağı geliyordu!!!

Kime niyet kime kısmet!..


Bu inşaat tam 14 ay sürdü...
17-25 2013 “yolsuzluk operasyonundan” 6 ay önce tamamlandı... Bu salon yapılırken Balyoz kumpasında mahkumiyet kararı eski, spor salonundan bozma mahkeme salonunda verilmişti bile... Yeni salonun inşaatının tamamlandığı 2013 Mayıs’ında ise Ergenekon davasında son savunmalar yapılıyordu... 5 Ağustos’ta Ergenekon kararları açıklandığında salon tamamlanmış durumdaydı... O salonda bu kadar yıl içinde yalnızca KCK davasının duruşmaları görüldü..
-O halde bu görkemli ve de devasa salon kimler için düşünülmüştü?..
Kim ya da kimler için tasarlandığını 17-25 aralık operasyonları esnasında görecektik!.. Olmadı, başaramadılar; tasfiye kılıcı Fetullahçılara dönüverdi... Son deneme 15 Temmuz Darbe Girişimiydi, yine başaramadılar... O zaman ne oldu derseniz, bizim yıllarca ekranlarda söylediğimiz atasözüne gelindi:
-Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner!..
Şimdi Fikret Seçen’in özene bezene, yıktırıp, yıktırıp yeniden yaptırdığı, sütunlarla donattığı o devasa salonda yaklaşık 2 bin 300 FETÖ sanığı yargılanacak!.. Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı, İstanbul eski Valisi Hüseyin Avni Mutlu, yurtdışına tüymeyi başaramamış polis şefleri, savcı, hakim müsveddeleri o kürsünün önünde yargıç karşısına çıkacak!..
-Darısı kaçak ahlaksızların başına!..