Yanıldık millet, hem de fena halde yanıldık!..
Aslında “yanıltıldık” lafı daha doğru olacak; Dünya genelinde gazeteler, televizyonlar, kamuoyu araştırma şirketleri ve tabii siyaset esnafının oluşturduğu “kitle imal silahları” adını verdiğim devasa çete, algılarımızla öyle acımasızca oynadı, beynimizi öylesine ele geçirdi ki, göstere göstere zafere yürüyen bir milyarderi, işe yaramaz, sapık, kadın düşmanı, meczup ve dolayısıyla kazanması mümkün olmayan bir soytarı olarak kabul ettik!..
-Orta ve alt sınıf Amerikan halkı ise bu algı dayatmasına kulak asmadı!..
Biliyor musunuz; ABD tarihinin en çok ilgi gören oy kullanılan seçimlerinden biri olan bu Başkanlık seçiminde Donald Trump’ın hakaret ettiği, aşağıladığı propagandası yapılan kara derililer, Hispanic sıfatıyla anılan Meksika ve Güney Amerika kökenliler ve en çok da “White Workers” denilen beyaz işçiler seçimin sökülüp alınmasında başrolü oynadılar!.. Hepsinin ortak bir özelliği vardı:
-Alt sınıftan, üniversite bitirmemiş, güvencesi olmayan insanlardı!..
Diğer bir anlatımla; geleceğe ait umutlarını kaybetmiş, kıt kanaat yaşayabilen, her an işini kaybedebilecek ve en önemlisi çocuklarına hiçbir şey sunamayan kitlelerdi Trump’ı zafere taşıyanlar!..
Ve bu kitleler en son ana kadar kitle imal silahlarının devasa propaganda eylemine karşı renk vermedi... Öyle ki; son gün Hillary’i 4 hatta 6 puan önde gösteren kamuoyu araştırma şirketleri vardı, Yalnızca bir tek araştırma şirketi, IBD, TIPP Trump’ın kazanacağını sadece 1 puanlık yanılgıyla bildi!..
-Bu o şirketler için ABD tarihindeki en utanç verici sonuçtu!..

Tek başına yürüdü!..


Aslında o görüntüyü verdi demek daha yerinde olacak...
ABD’nin ve dünyanın en ünlü gazeteleri, televizyonları, şirket patronları, siyasetçileri karşısındaydı... Öyle yalnızdı ki, kendi partisinin ağır topları, örneğin eski Başkan Bush bile ona oy vermedi, aleyhine çalıştı. Hollywood ezici biçimde karşısında, Clinton’un yanındaydı. Ünlü pop yıldızları Clinton için mitinglerde şarkı söyleyip, Trump’a bol bol hakaret ettiler!..
Ben ABD tarihinde bu denli aşağılanıp, soytarı yerine konulup sonunda ezici bir zafere imza atarak başkan olan bir başkasını anımsamıyorum!.. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değildi; alaya alınan, küçümsenen, kaybetmeye mahkum denilen adam 27 milyar dolarlık servetiyle bırakın ABD’yi, dünyanın en zengin ve güçlü adamlarından biriydi. Servetini tek başına yapan Trump’ın babası tescilli bir ırkçı, zenci düşmanı Ku Klux Klan üyesi olmasına karşın, zencilerden ve göçmenlerden hatırı
sayılır büyüklükte oy almayı da başardı...
Bilmiyorum Trump’ın “balkon konuşmasını” izlediniz mi; tüm söylediklerinin arasında bir cümle çok ilgimi çekti:
-Seçim kampanyasında tam 200 emekli general ve amiral ile birlikte çalıştım!
Bu, 8 aylık maratona nasıl hazırlandığını ortaya koyan müthiş bir ayrıntıydı tabii!.. İşte bu hazırlık, devasa hırs ve tükenmeyecek zenginlik tarihin en büyük zaferlerinden birine imza atmasını sağladı!..
-Trump yalnızca bir seçim kazanmadı, dünya elitlerini de dize getirdi!..

Büyük değişim bekleyenlere kötü haberler!..


Bu kadar laftan sonra gelelim gerçeklere...
Amerikan’ın kaybedenleri Trump’a “değişim” için oy verdi; Clinton’un kazanması halinde neler olacağı üç aşağı beş yukarı belliydi ama Trump adeta kapalı bir kutuydu ve alt sınıflara özlemini duydukları bir hayat vadediyordu...
Ancak herkesin unuttuğu bir gerçek var; ABD politikasında asıl güçlü olan sistemdir, ön planda görünenler değildir ipleri elinde tutan, “Derin Amerikan Devleti” nin değişmez elemanlarıdır, dünya ekonomisini, silah, petrol, altın ticaretini ellerinde tutanlardır!.. ABD Merkez Bankası’nın taa 1913’ten bu yana “özelleştirilmiş” olduğunu, hissedarları arasında Rockefeller, Rothscild gibi süper zengin ailelerin bulunduğunu, federal devlete borç verdiklerini ve bunun trilyonlarca dolar düzeyinde olduğunu biliyor muydunuz?!.
Türkiye açısından bakalım biraz da... Trump, kampanya esnasında bizim “en büyük Türk büyüklerini” mest edecek açıklamalar yapmış, örneğin insan hakları konusunda “polisimiz sokak ortasında insanlarımızı vururken, başkalarına nasıl ders verebiliriz” demişti!.. Darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı’nı takdir ettiğini söylemiş, bastırma harekatını alkışlamıştı... Suriye konusunda “birlikte harika işler yapabiliriz” sözlerini sarf etmişti...
Ancak bunlar kampanya dönemindeydi ve o günler tarih oldu; artık karşımızda emlakçı Trump değil, ABD Başkanı Donald John Trump var!..
Yeni Başkan’ın da Türkiye ile, Suriye ile, bizim açımızdan yaşamsal olan “Kürt/ABD Koridoru” konusunda Obama ya da Clinton’dan farklı düşünmediği de ortada... Irak’taki savaşa en başından karşı çıkması, Putin’le sıcak ilişki kuracağı mesajı, Ortadoğu’daki kaosu sona erdireceği vaadi tabii ki olumlu ancak yukarıda belirttiğim gibi; bu ve benzeri konularda son sözü söyleyecek olan da Başkan’dan çok yine o “derin mahfiller!” Onlara karşı çıkarsa, yapmaya
uğraşırsa ne olur sorusunun yanıtı ise çok basit:
-Amerikan Başkanlarına suikastlar tarihini okuyun derim!..
Sonuç olarak; Clinton’un kaybetmesine hiç üzülmedim ama tarih bilgim, “değişim” denen, huzur denen sihirli sözcüklerin tarihin hemen her döneminde yine “sırtlanların” iki dudağı arasında olduğunu söylüyor...
-Kusura bakmayın!..
NOT: Herkes elinde bayrağı ATA’sına koşuyor bugün!..