Bayram değil, seyran değil Saray yine Lozan’a, dolayısıyla kurucu iradeye saydırdı!..
Cumhurbaşkanı dün 27. kez bir araya geldiği muhtarlara Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi niteliğindeki Lozan Antlaşmasını şikayet etti!.. Önce neler söylediğine bir bakalım:
-1920’de bize Sevr’i gösterdiler. 1923’te bizi Lozan’a razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada. Şöyle bağırsan duyulacak adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi...
Orada da bırakmadı Cumhurbaşkanı; Milli Mücadele kahramanı İsmet İnönü’yü de hedef aldı:
-O anlaşmada masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını vermediler. Vermedikleri için sıkıntısını biz yaşıyoruz.
Bir kere “anlaşma” değil, “Antlaşma” önce bu konuda anlaşalım!.. Söylediklerine gelince, birader ben bunun neresini düzelteyim, öncelikle emperyal devletler bize Sevr’i göstermediler, burnumuzun önüne uzattılar! Aralarında Damat Ferit Paşa haininin de bulunduğu üç kişilik Osmanlı heyetine Paris’in 3 km. dışındaki Sevr kasabasında eşşek gibi imzalattılar !.. Mustafa Kemal ve arkadaşları olmasaydı, Küçük Asya dedikleri Yozgat, Çorum havalisinde cemaat olarak yaşamaya mahkum olacak, sonra da silinip gidecektik. Sevr o sayede çöplüğe atıldı!..
1923’te bizi Lozan’a razı etmediler; biz ilk görüşmeler sırasında önümüze konulan müsveddeyi reddettiğimiz için toplantı sonlandı. Ancak ikinci görüşme maratonunda istediklerimizin azamisini aldığımız için o antlaşma imzalandı. Tarihte ilk Kurtuluş Savaşını kazanan bir mazlum ulus, özgürlük ve bağımsızlığını bileğinin hakkıyla söküp aldı!.. O sayede Misak-ı Milli sınırlarının Musul ve Hatay hariç, 789 bin metrekarelik tamamına “VATAN” olarak damgamızı vurduk!..

Lord Curzon’u, Montrö’yü bilmeyen danışmanlar!..

Lozan o kadar bizim lehimizeydi ki, İngiliz Dışişleri Bakanı öfkeden kudurmuştu...
Lord Curzon antlaşmanın imzalanmasından sonra İsmet Paşa’ya hıncını şu sözlerle ortaya koymuştu:
-İstediğinizi aldınız (cebini ve ABD delegesini işaret ederek) ama para bizde; nasıl olsa geleceksiniz, yardım isteyeceksiniz. O zaman bugün kabul etmediklerinizi bir bir önünüze koyacağız!..
İsmet Paşa, hafif bir tebessümle o ünlü yanıtını vermişti:
-Gelirsek yaparsınız!..
Gelelim adalar meselesine; cehalet iyi bir şey değildir, o 12 ada Osmanlı tarafından İtalyanlara verilmişti. Onlar da İkinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra Yunanistan’a terk ettiler. Düyun-u Umumiye borçlarının esaslı bir bölümü de üstümüze kalmıştı. Ancak kazandıklarımızın yanında çok küçük kalıyordu!.. Öncelikle Boğazları yabancı askerden ve silahtan arındırmış, yüzyıllar boyu kanımızı, iliğimizi sömüren Kapitülasyon belasından kurtulmuş, İstanbul’u, İzmir’i, Trakya’yı, Akdeniz şeridini, Doğu ve Güneydoğu’yu, Karadeniz’i söküp almıştık. Büyük devrimcinin dehası sayesinde çok değil, 15 yıl
içinde önce Montrö Antlaşmasıyla Boğazları ve ardından da Hatay’ı Misak-ı
Milli ile bütünleştirecektik!..
-Bugün ülkenin tüm değerlerini satıp savanlar bunu anlayamaz...
Çok doğal olarak, “Ulu Hakan” ları eliyle şimdiki Türkiye topraklarının iki misli yani 1.5 milyon kilometrekare toprağı yitiren, Kıbrıs’ı, Filistin’i İngilizlere adeta hediye eden kafanın bu durumu anlamasını da beklemiyoruz. Ancak biraz saygı hiç fena olmaz!..
Saray’ın, Meclis Başkanı sıfatlı muhteremin “Meriç ile Ağrı dağı arasında sıkıştık” şeklindeki gülünç cümlesini savunmaya çalıştığını da anlıyoruz, ancak bu şekilde tarihi eğip bükmekle başaramazsınız!..
Asıl vahim olan ise Saray’ın tarih danışmanları!.. Bir değil, üç değil, beş değil; insan sürekli yanıltılmaz ki canım, tabii ki Cumhurbaşkanı her şeyi bilemez ama doğru dürüst bilgilendirilmesi de hakkıdır yani...
-Çocuk oyuncağı değil ki bu!..

İktidarın şaşkın damadı!..

Cumhuriyet gazetesi, Doğan Medya Grubu CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ’ı dünkü manşetinde şöyle tanımladı:
-İktidarın damadı!..
Peki, Saray’ın damadına, özel kalem müdürüne attığı mesajlar, verdiği “raporlar” ortaya saçıldıktan sonra bir tam gün boyunca sessizliğe gömülen Yalçındağ sonunda nasıl bir açıklama yaptı?..
-Suikast, komplo, ne diyeceğimi bilemiyorum ama...
Ben de başka bir şey duyacağımı düşünmüyordum zaten ama ortaya koyduğu savunma pek zayıf kalmış maalesef... CEO arkadaş, “bu mailleri ben atmadım” diyor, “22 senedir günlük tutuyorum. Hepsi maalesef çalınmış, ele geçirilmiş” diyor, “günlüklerim manipüle edilerek , değiştirilerek, hitap konularak bazı yerlere e-mail atılmış” diyor...
Ama savunmanın en şahane bölümü, niçin “pek şaşkın” olduğunu, gayet şaşkın biçimde anlatmaya çalıştığı bölüm:
-Teknik olarak benim bilgisayarımdan e-mail atılmış gibi...e-mail atabiliyorlarmış bilgisayarınızı ele geçirdikleri zaman...
Allah, Allah; koca bir kurumun, “Server”ları Rusya’da olan dev bir medya grubu CEO’sunun düştüğü şu zavallı duruma bakın, üzüldüm yani!.. Sonra düşündüm; şu ünlü WikiLeaks belgelerine konu olan yüzlerce, binlerce çok ünlü şahıs çok mu salaktı acaba, böylesine dahiyane bir savunmayı akıllarına getiremediler?!.
-Yav, sahiden keser dönüyor, sap dönüyor, bir gün gelip hesap dönüyormuş hakkaten!..
NOT: Önceki gün Halk Tv’de “Medya Mahallesi” programında, Ayşenur Aslan “CHP ayağa kalkıyormuş” dediğinde pek sevindim önce “nihayet gördüler durumun vahametini” falan dedim. Sonra öğrendim ki, TBMM açılışında Cumhurbaşkanı geldiğinde ayağa kalkacaklarmış!.. Memleket yangın yeriyken böyle bir haber ancak “dipnota” layıktır diye düşündüm, bilginize...