Telefondaki ses çok genç ve bir o kadar da çekingendi:
- Ümit Bey’le mi görüşüyorum?..
- Benim, buyrun?.
- Ben, Kader Gündüz...
İsim hiçbir şey ifade etmemişti. Tam anımsayamadığımı söylemek üzereyken o tamamladı:
- Şehit Turan Gündüz’ün kızı!..
Önce zaman durdu!.. Sonra, 22 yıl önceye, 20 Şubat 1986, Tunceli, “Geyiksuyu Karşılar Köyü Operasyonu” na gidiverdim...
Karşılar köyünde biri kadın üç PKK’lı teröristin saklandığı ihbarı Jandarma KomandoTugay Komutanı Osman Çitim’e sabaha karşı ulaştırılmıştı. Plan son derece basitti: Dört, beş ve altıncı bölük timleri unimoglarla karayolundan Geyiksuyu’na ulaşarak Karşılar köyünü çembere alacak, Özel Tim ise iki helikopterle köye havadan baskın yapacak, teröristler Özel Tim’in elinden kurtulmayı başarsalar bile bu kez diğer timlerin eline düşeceklerdi.
- Maalesef öyle olmadı!..
Tugayda destek kuvvet olarak yalnızca benim komutamdaki karargah bölüğü kalmıştı.. Önce komando timleri gitmiş, ardından da yaklaşık 2 saat kadar sonra on altı Özel Tim elemanını taşıyan helikopterler havalanmıştı. Telsizden ilk haber operasyon başladıktan yarım saat sonra geldi:
- Bir şehit vermiştik!..
Saatler geçtikten sonra gerçek, içinde Turan Gündüz’ün cesedi ve yaralı bir eri taşıyan helikopterle birlikte ulaştı:
- Teröristler kaçmıştı!..

Babasının yüzünü bile görmeyen Kader!.. 


Olayın tamamını sabaha karşı, Özel Tim dönünce öğrendik...
Hepsi yarı donmuş, bitkin ama öfkeli ve hınç doluydular. Operasyonun candamarı sayılan zamanlamada yapılan bir hata her şeyi mahvetmişti:
- Karayoluyla giden birlikler bölgeyi kuşatamadan helikopterler Karşılar köyüne ulaşmıştı..
- İlk helikopter Özel Timi köyün epey gerisine bırakırken, diğer helikopter tam teröristlerin gizlendiği evin alt tarafına bırakmış ve açılan ateş sonucu Özel Tim Kürtçe Tercümanı Turan Gündüz şehit olmuştu.
- Teröristlerin üzerinde beyaz kar elbiseleri, onun da üzerinde bildiğimiz naylon vardı. Yani hem karın üzerine yattıklarında görünmez oluyorlar, hem de naylon sayesinde kayabiliyorlardı. Buna karşılık birliklerin üzerinde haki renkte kazak ve parka vardı. Yani en elverişli şekilde görülebiliyorlardı.
Takip akşama kadar devam etmiş, bazen aradaki mesafe 20-30 metreye kadar inmişti. Beşinci bölük komutanı Arif Üsteğmenin tüfeğine çarpıp seken bir kurşun yanındaki eri yaralamıştı.(Sevgili Arif üsteğmenim şimdi Tuğgeneral ve Şırnak’ta görev başında!) üç terörist ise kaçmıştı...
Helikopter tugay pistine indiğinde herkesin gözleri yaşlıydı. Göz çukurlarına dek ter, çamur ve öfkeye bulanmış iki Özel Tim astsubayı dışarıya atladı. Hemen ardından bir sedye uzandı gecenin ayazına doğru.. Üzerinde gencecik bir bedeni taşıyordu... Daha 20’li yaşlarının başındaki Turan Gündüz’ün şehit bedenini...
- Ağlayarak selam durduk...
Kader, babasının şehit olduğu tarihten iki ay sonra, 22 Nisan 1986’da dünyaya geldi.. Babasını yalnızca resimlerinden ve bölük pörçük anılardan tanımaya çalışmıştı... Ve 22 yıl sonra birgün babasının asteğmenine ulaşmaya karar verdi...
Kader’le hemen buluştuk. Karşımda 22 yaşında, Anadolu Üniversitesi İletişim F akültesi son sınıf öğrencisi pırıl pırıl bir şehit kızı duruyordu... Uzun uzun konuştuk. Ona babasını ve o günü anlattım.. Sonra o günü bizzat operasyonun içinde yaşamış olana Mustafa Gün Asteğmen, sanki malum olmuş gibi aradı, onunla da konuştu. Kader’den ayrıldıktan sonra Mustafa’yı aradım. Şu karara vardık:
- Artık ortak bir kızımız var!..
Peki, ben bu buluşmayı niçin anlattım?.. Çünkü, Türkiye’de binlerce Kader var ve her gün yeni Kaderler katılıyor onlara... O aziz şehitlerin çocukları... Bir şeyi daha anlatmak için yazdım:
- Bu vatan kimilerinin zannettiği gibi, hiç ama hiç ucuz değil!..

O aziz şehitlere, gazilere yapılan ayrımcılık!..


Bugün, yukarıdaki yazıyı yazdıktan neredeyse 9 yıl sonra artık o kadar emim değilim!..
Köprünün altından o kadar sular aktı ki... Öyle bir iklime savrulduk ki, artık şehitlerimiz bile ayrımcılığın kara ellerine terk edilmiş vaziyette... Kerameti kendinden menkul terikat artıkları artık aziz şehitlerimizi, bu vatan uğruna toprağa düşen evlatlarımızı bile “tasnif eden” konuma yükseldiler, yükseltildiler!.. Medya maymunu haline gelmiş bir tarikat cambazı daha bir kaç gün önce hiç utanıp sıkılmadan hangi şehidimizin diğerinden üstün olduğu yolunda “fetva” verme cüretini bile gösterdi... Cübbesinden gayrı en ufak bir özelliği bulunmayan, sahtekarın önde gideni bu tarikat lideri bozuntusu şu sözleri söylemekten sakınmadı:
-IŞİD’in şehit ettiği askerlerimiz diğer şehitlerden üstündür!..
Herif-i naşerifin elinde sanki şehitlik terazisi var, tartıyor!.. Ya gazilerimize yapılanlar; yüreğine yapışık mermiyle yaşayan vatan evlatları, vücudunun yüzde 39’unu kullanamayan evlatlarımız gazi sayılmıyor... Niçin? Çünkü mevzuat hazretleri, engelli olmak için en az yüzde 40 engelli raporu istiyor... Merminin öldürme riski var mı onu kesin olarak öğrenmek istiyor!..Ve bizler o evlatlarımız karşısında, o kösele suratlar adına utanıyoruz, eziliyoruz, özür diliyoruz..
-Şu zillete bakar mısınız?!.