Sözcü Grubu’nun gazetesi KORKUSUZ’da bir yılımı doldurmak üzereyim...
Cumhuriyet Gazetesi’nde geçen 16 küsur yılın ardından “ayrı dünyalara” savrulduğumuzu görünce 2013 Ağustos ayında istifa etmiştim... Çok uzun sürmeyen Ulusal Kanal, Aydınlık Gazetesi deneyiminden sonra İstanbul’u da terk ettim...
İnsanların yaşamı ilelebet düz bir çizgi üzerinde seyretmez!.. Sevgili Nihat Genç’in Odatv’deki son yazısında şahane bir şekilde anlattığı gibi, “insanın hayatında acının da çok önemli ve derin bir yeri vardır!”
-Zahmetsiz bir yaşam sürmek için benliğini bir takım kapılara bağlayanlar sonuçta insanlığını da o kapıda prangaya vurur!..
Bir yılı aşkın süre İstanbul’dan, gazete yazarlığından uzak bir yaşam sürdüm... Yazmak için karşı konulmaz istek duyduğumda sağ olsun Odatv ekranını sonuna kadar serdi önüme... Televizyon programlarına katıldım, kitap yazdım, büyük dostluklar geliştirdim... Ama bir gazetede yazmak için kıvrandığımı da hissediyordum... Bilen
bilir, bambaşka, karşı
konulması neredeyse olanaksız bir duygudur...
Bu duyguyu televizyon programcılığı, siyaset yorumculuğu ile bastırmaya çalıştım hep... Zaten “mali durum faciası” nedeniyle İstanbul’a da dönmüştüm... Muhterem medyanın büyük bölümü iktidarın “kapatması” haline geldiği için bizim gibi gazeteciler için çok fazla şans olmadığını da biliyordum tabii!..
-Bizim de o yanaşma takımı içinde yerimiz olamazdı doğal olarak!..

Yazarı olmaktan kıvanç duyduğum Grup!..

Öylesine mutsuz, bezgin bir günümde telefonum çaldı; karşımdaki ses, “Ümit Bey, yepyeni bi gazete, güzel şeyler yapacağız, görüşmeye gelebilir misiniz?” diyordu!.. Koşa koşa gittim, kısa bir görüşmenin ardından el sıkıştık ve başladım...
Haftada beş gün, 10 ayı aşkın süredir, gündemde olan ya da gündeme kazandırmak istediğim her konuda yazdım... Yazdıklarımın virgülüne, noktasına dahi müdahale edilmedi. Bu gazetede, bu güzel insanların arasında yer almaktan, katkıda bulunmaktan, aynı havayı teneffüs etmekten onur ve gurur duyuyorum...
Peki, bu yazıya niçin gerek duydum?.. Çünkü bugün Türkiye’nin uzak ara en kaliteli gazetecilerine, yazarlarına kucak açan, “muhalefet” denilince akla ilk ve tek gelen, yalnızca bayide satılan ve tirajı yüzbinlerle ölçülen Sözcü Grubu’na “FETÖ’cü” damgası vurmak için alçakça bir komplo dizayn edilmeye çalışılıyor da ondan!..
İsmi de cismi de beş para etmeyecek bir takım yanaşmalar ve onların tasmalarını elinde tutanlar, şu içinden geçtiğimiz yüzkarası OHAL düzenini fırsat bilip, Cumhuriyet bayrağını en önde, zirvede taşıyan Atatürkçü bir yayın organını boğmak için fırsat kolluyor da ondan!..
Uzun yıllarını Cumhuriyet düşmanlarına, en bağnazından tarikatlara, şeyhlere, şıhlara, gerici iktidarlara karşı “kelle koltukta” mücadeleyle geçirmiş bir Rahmi Turan, bir Emin Çölaşan, bir Bekir Coşkun, bir Uğur Dündar, bir Yılmaz Özdil, Bir Necati Doğru, bir Soner Yalçın, bir Mehmet Türker, bir Saygı Öztürk, bir Can Ataklı, her biri bir büyük değer olan tüm yazarlar FETÖ üyesi öyle mi?.. Dürüst gazeteciliğin neredeyse son kalmış temsilcileri, her koşulda gözünü kıpmadan en yürekli manşetleri atmış bir Metin Yılmaz, o sayfalara ruh katan sapına kadar muhabirler, yazı işleri elemanları, sayfa sekreterleri FETÖ’ye hizmet ediyor öyle mi?..
-Beş yaşındaki çocuklar bile k.çıyla güler bu iddialara!..

Aynı yolda başımız dik yürüyeceğiz!..

Önce bir saptama yapalım...
Bu grubun patronu Burak Akbay’ın gazetecilik dışında hiçbir işi yoktur!.. Hele devletle akçeli hiç bir işin içinde yer almaz, almamıştır!.. Bugün merkez medyasından yanaşma medyasına, bir kaç gazete hariç bu ilişkilere girmemiş bir tek gazete, televizyon bulamazsınız!.. Günümüzde medyanın içine düştüğü bu korkaklığın, bu zavallılığın, bu yanaşma düzeninin en temel nedeni de budur zaten!..
Bu gruba sıvamaya çalıştıkları “FETÖ” çamuruna gelince; gazetesinden yazarına, gericisinden liberal takılanına, eski solcusuna, akademisyeninden siyasetçisine neredeyse hepsi o çamurun içinde yuvarlanmış, el etek öpmüş, Pensilvanya’yı “hac yeri” haline getirmiştir!.. Açın bakın arşivleri, bugün Fethullah’a, Cemaat’e en yakası açılmadık küfür ve hakaretleri edenler, daha düne kadar okudukça, dinledikçe utandığım vıcık vıcık övgülerin içinde debelenmiştir!..
Açın bakın Sözcü Grubu’nun arşivlerine; bu iktidarla birlikte al gülüm ver gülüm yedikleri tüm herzelerin manşetlerden afişe edildiğini görürsünüz!.. Bunu bu ülkenin yurtsever, yiğit, Atatürkçü yığınları da gayet açık gördüğü için her gün bayilere koşup, parasını verip yüzbinlerce gazete almaktadır.
-Sözcü ve KORKUSUZ yalnızca bayilerde satılır, havuzlarda ya da karanlık odalarda ihale karşılığında değil!..
Bize gelince, mesleğe başlarken ne idiysek bugün de oyuz!.. Çizgimizden en ufak ödün vermeden, baskılar, aşağılık ayak oyunları, kumpaslar karşısında gözümüzü bile kırpmadan bugüne dek ne yazdıysak o yolda yürüyüşümüzü sürdüreceğiz... Bir gün bu güzelim ülkede, mutlu, umutlu, haysiyetli, özgür ve bağımsız yaşayacak isek, çorbada tuzumuz olduğunu bilmenin kıvanç ve mutluluğunu yaşayacağız... Güvencemiz milyonlarca yurtseverdir!.. Yukarıda sözünü ettiğim diğer zevat mı?..
-Onlar Tarih Baba’nın defterinde dipnot bile olamayacaklar!..