Toplumsal yaşamın aydınlığını, bireylerin esenlik ve mutluluğunu gölgeleyen, giderek sağlıklarını olumsuz etkileyen çirkin olaylar, insanlık ve terbiye dışı tutum ve davranışlar karşımıza çıkıyor. Siyasal alandaki karışıklıklarla partizanlıkların, kendini bilmez kişilerdeki yansımaları büsbütün tiksindirici oluyor. Bir şeyler yaptığı kanısını uyandırmak ya da birilerine yaranıp bir şeyler elde etmek, bir yerlere gelmek için utandırıcı durumlara düşmekten çekinmeyen aymazlara, kişiliksiz, uydu ve kuklalara rastlanıyor. Eğitim bozukluğu terörden daha tehlikeli oluyor.
Son zamanlarda giderek artan bir yüzsüzlükle cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’e saldırıyorlar. Özellikle günümüz iktidarına yakın kesimlerden, yandaşı medyadan gelen saldırılar, soruşturma ve kovuşturma yapmakla görevli olanların sakıncalı hoşgörüleri (!), bir anlamda kışkırtıcı ilgisizlikleri nedeniyle birbirine ekleniyor.
İstanbul’da yayımlanan, “akademik” olduğunu söyleyen bir E-dergi sıkılmadan, çekinmeden “... Selânik yahudi dönmelerinden” diyor. Tarihsel ve bilimsel nitelik taşıdığı savındaki bu derginin saçmalıklarının, sapkınlık sayılacak yayınının hiçbir yönden insanlıkla, Türklükle, dindarlıkla bağdaşacak bir yanı yoktur. Buna ve bunun gibilere sessiz kalmanın da.
Kimilerinin soy kökenini açıklamaktan kaçınıldığı günümüzde tertemiz soyu ve geçmişiyle kıvanç duyduğumuz Atatürk’e saldırmak asla bağışlanamaz. Hiçbir töre, hiçbir etik kural bu kötülüğü uygun bulmaz. İnsanı insan yapan öz değer olan onurla da uyuşmaz. Devleti koruyanlar devlet kurucusunu korumaz mı? İnönü’ye de bir yandaş kanalda saldırı sürüyor.

YAZIK

Son zamanlarda kimi iktidar yanaşma ve yalakaları gerçekleri saptırıp tersine çevirerek Atatürk’e ve arkadaşlarına saldırma yarışına girdiler. Günümüz cumhurbaşkanının birbirini tutmayan sözlerinin başında Atatürk ve cumhuriyetle olan görüşleri gelir. Sanırız, ona yaranmak için kimi yandaşlarla kimi dönekler de Atatürk’ü ve kazandırdıklarını karalamaya çalışıyorlar. Ne kadar uğraşsalar boşuna, bilinen bir sözü bir de biz yineleyelim. “Güneş balçıkla sıvanmaz.”
Lozan’ı anlayamayanlar, tarih bilgileri yetersiz olanlarla hiç olmayanlar, partizanlar atıp tutuyorlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1630’da Aden’i Yemen’e bıraktığını,1683’de Estergon’u yitirdiğini, 1690’da Kanije’yi Avusturya’ya verdiğini, 1771’de Rusya’nın Kırım’ı işgal ettiğini, 1829’da Edirne Antlaşması’yla Yunanistan’ın bağımsızlığını aldığını, 1868’de Girit’in özerk olduğunu, 1878’de İngiltere’nin Kıbrıs’a el koyduğunu, 1912 Londra Konferansı sonucu Ege adalarının Yunanistan’a bırakıldığını saklayıp konuşmalarla halkımızı aldatmaya çalışıyorlar. Musul’la ilişkimizin kalmamasının gerçek nedenlerini de yalan dolanla saptırıyorlar. Amaçları Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kazandırdıklarını değersiz ve geçersiz kılıp 2023 hedeflerine yandaş toplamak. Lozan Barış Antlaşması olmasaydı ülke toprakları bugünkünün yarısı ancak olurdu.
Atatürk’ü ve Kemalizm’i anlamamaları şöyle dursun amaçlı biçimde saldırmalarıyla öne çıkanlar arasına gazeteci Hasan Cemal de girdi (Hürriyet, 23.11.2016). Bunların bir an için düşünmeleri gerekir: Ya Atatürk olmasaydı?
Bırakınız öncesini, son 15 yılın yıkımlarına, yitiklerine bakılsın yeter. Anayasa değişiklik tasarısına bakmak yeter.

ORTAM

Çok şey niteliğini, anlamını ve değerini yitirdi. İnan ve güven duygularıyla sevgi ve saygı sözde kaldı. Aykırılıklar ve çelişkiler sürüyor. Çok kimsenin sesi çıkmıyor, demokratik tepkilerini bile açıklamaktan kaçınıyorlar. Hukukla bağdaşmayan öneri ve tasarının gündemden çıkarılması için kadınlarımızın örnek direnişleri toplum yaşamına ışık tuttu. Öncülük yapan kadınlarımız kıvanç duyurdu. Karanlıktan kurtulmanın güç olmadığı daha iyi anlaşıldı. İnsanlık üstün çıktı. Toplumdan kaçınarak Meclis’e verilen Anayasa değişikliği, katılmayı olanaksız kılan içeriğiyle endişe duyurmaktadır.