Ulusal varlığımızı her yönüyle temsil ederek kurumlaşıp simgeleşen Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yaşamımızdaki özgün yerini yadsıyan karşıtlarının azgınlıklarını izlediğimiz üzücü ortamların palyaçolarını kınarken bizim soylu duygularımızla duru düşüncelerimizi yansıtan bir seslenişe köşemizde yer veriyoruz. Yüksek Mimar S. Eriş ÜLGER bakınız nasıl bağışlanmak istiyor:

* * *

“BİZİ AFFET ATATÜRK!


Atatürk’ün aramızdan ayrılışından bugüne kadar yaşadığımız sıkıntıların nedenlerini hep Atatürk’e, birer inci gibi işlediği devrimlerine, devrimlerinin sonucunda Türkiye’nin kapısından içeri giren medeniyete bağladılar.
Yaptıkları her yanlışta “suçlu Atatürk” dediler.
İktidarı da muhalefeti de Türkün ve Türkiye’nin en büyük düşmanı olarak seni gördüler, seni gösterdiler.
Toprak bütünlüğümüzün tehlikeye düşmüş olmasını Atatürk’ten bildiler.
Lozan’la elde ettiğimiz topraklarımızı çok gördüler. ‘Sevr’i kabul etseydik o küçücük toprak parçasına kimse göz koyamazdı’ dediler.
Hürriyet ve bağımsızlığımızın elden gidişini, O’nun bize armağan ettiği hürriyet ve bağımsızlıkta aradılar.
‘Kurtuluşa ne gerek vardı? Amerika’nın veya İngiltere’nin mandasını kabul edip, gül gibi geçinip gidecektik’ dediler.
Geri kalmışlığımızı O’nun getirdiği medeniyette aradılar.
‘Kültür Devrimi’ni, Eğitim Devrimi’ni, Hukuk Devrimi’ni biz mi istedik?’ dediler.
Cumhuriyet rejiminin çıkmaza girmesinin suçunu Atatürk’e yüklediler.
‘Saltanattan, hilâfetten memnunduk’ deyip Cumhuriyet’in getirdiği nimetlerden şikâyet ettiler.
Mütareke Basını’nın yerle bir edilmesini Atatürk’ün bencilliğine bağladılar. ‘Mütareke Basını bize yeter de artar bile’ dediler.
Çevremizdeki tüm komşularımızla ve dünya ülkeleri ile kavgalı olmamızı, O’nun ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesine bağladılar.
‘Bizler Osmanlı’nın torunlarıyız, bize ‘Cihad’ yakışır’ dediler.
Her başarısızlığın altında, O’nun ‘Zeki ve çalışkan’ dediği Türk Milleti’nin özünde aradılar. ‘Biz Türk değiliz, Türkiyeliyiz’ dediler.
‘O’nun yaptığı sevapta, günah var’ dediler. Güzelim Türkçe ezanı, Arapça’ya çevirdiler.
Unutulmamalı ki!
Türk Rönesans’ı dünyada benzeri olmayan ve bundan böyle bir benzerinin yaşanması mümkün olmayan olağanüstü bir başarıdan da öte başlı başına bir mucizedir.
Haini en çok olan bir toplumun yüzde 3-5 ile Kurtuluş Savaşı kazanılmıştır.
Erkeği, kadını, yaşlısı, genci ile okuma yazma oranı yüzde l-2 arasında dolaşan bir toplumla ‘Türk Rönesansı’ gerçekleştirilmiştir.
Asırlardır kul muamelesi görmüş bir toplumdan önce bir ordu kurulmuş, bu ordunun, içinden eşsiz liderinin öncülüğünde bir Millet, çıkarılmıştır. Bu doğuşun dünya yüzünde de bir örneği yoktur.
Yoktur:
Çünkü hiçbir milletin kaynağı ordu değildir. Aksine milletler kendi bünyesinden ordusunu çıkarmıştır.
Tarih, vatanı için gerektiğinde Türk ırkı kadar savaş yapmaya da, barış yapmaya da böylesine uygun bir milletin varlığından söz etmiyor.
Toprağının elinden kayıp gitmesine mani olmak için can veren bu ırk, toprağını düşmanının elinden koparırcasına aldığı an sulhun sembolü olan güvercin olacak kadar da mütevazı bir ırktır.
Toprağına kast edenin göğsüne hançerini saplayan da, savaş alanlarında yaralanmış düşmanını kucaklayıp matarasındaki son bir iki damla suyunu da düşmanının dudaklarına uzatanda bu ırkın temsilcileridir.
İnsanlığın, zarafetin, kahramanlığın, tevazuun, çalışkanlığın, zekânın, sevginin, dostluğun ne olduğunu öğrenmenin en kolay yolu Türklüğün tarihini okumaktır.
Anadolu’da, bir pazar yerinde gördüğü, konuştuğu, dertleştiği köylülerin yanından ayrıldıktan hemen sonra yaveri Cevat Abbas’a ‘Bu milletle neler yapılmaz ki!’ diyen Mustafa Kemal’i bu ordu da, içinden çıkardığı bu millet de, hiçbir zaman yanıltmamıştır.
Yukarıda ‘Haini bol toplum’ dedik.
Kimdir bunlar? Seni idama mahkûm eden Şeyhülislâm Dürrüzadeleri, vatan/millet hainlerini, Vahdettinleri, Anzavurları, Çerkez Etemleri, Şeyh Saitleri, Yozgat, Konya, Dersim isyancılarını, Koçgiri’yi, Millî Aşiretçileri, ‘Ey Türk Gençliği’ dediklerin unutmadı.
Güçleri yetseydi seni kongrelere başkan seçmeyeceklerdi.
Ya kurup topladığın Meclis çatısı altındaki hainler?
Meclis’te çoğunluğu elde etseler seni Başkumandan yapmayacaklardı.
Hainliklerinin zirve yaptığı yerde, kurduğun Meclis’ten seni atacaklardı.
O zaman da, seni manen öldüremeyenler onları kurtardığın yerde, çok değil birkaç sene sonra seni öldüreceklerdi.
Deva bulmaz hastalığını halkınla paylaştığın gün, hıçkırıkların feryatlarını, sevinç çığlıkları ile boğanlar çoğunluktaydı.
Aynen bugün olduğu gibi.
Dünden bu günün hiçbir farkı yok.
Şu kadar farkla ki: Yukarıdakilerin torunları bu gün kravat takıyor.
Sana ebedî saygı,
Sana sonsuz sevgi Atatürk!”