Mustafa Kemal ATATÜRK’ün istese padişah-halife olabileceği gerçeğine karşın (hem arkadaşları Osmanlı sisteminin korunmasını, sürdürülmesini istiyordu, hem de 13 Ocak 1923’te çıktığı Marmara ve Ege bölgesi gezisi sırasında altı Ortaanadolu milletvekili Meclis matbaasında broşür bastırarak Mustafa Kemal’in padişah-halife olmasını istemişti) cumhuriyeti Türk Ulusu’na yaraşır en iyi rejim olarak seçmişti. “Türk Mucizesi” olarak anılan Türk Devrimi’nin en büyüğü cumhuriyet olmuştur. Birbirini izleyen sonraki devrimlerle çağdaşlığın tüm gereklerine ve olanaklarına kavuşturulmaya çalışılan ülkemiz, cumhuriyetin ilânından başlayarak engelleme kalkışmalarıyla karşılaşmış, suikastlerden darbe girişimlerine uzanan karşıtlıklarla yıkılmasına çalışılmıştır. ATATÜRK’ün Türk Gençliği’ne kutsal “emaneti” olan lâik cumhuriyetimizin karakterini bozma girişimleri siyasal oyunlarla yinelenmiştir.
Günümüzde Bay RTE’ın önderliğinde “Başkanlık” yürüyüşü yaygara biçiminde sürdürülüyor. Bir halk demokrasisi olan cumhuriyeti sözde ve biçimsel bırakıp, yalnız adını koruyarak bir kişinin yönetimine teslim etmenin hiçbir haklı gerekçesi ve nedeni yoktur. Bay RTE neyi yapamıyor, hangi engel var ki yoğun bir tutkusu gibi görünen başkanlıkta direniyor? Anlamakta güçlük çekiliyor. Meclis’te ağır çoğunluğu olan iktidar partisi elinde.
Hattâ avcunun içinde. Hükümet tümden öyle. Silahlı Kuvvetler böyle. Üniversiteler iki dudağının arasında. Daha ne isteniyor? Anayasa’da doyurucu bir değişiklik yapılacağına demokratik gerekler gözardı edilerek özel bir değişiklikle Meclis’e apar topar getiriliyor. İktidarın olası ortağı adına yapılan “Sistemin nefesini açtık” açıklaması gülünç düşüyor.
Karışık ve karmaşık kötü olasılıklara açık bir sistemin sözü ediliyor.

BİZE GÖRE

Kanımızca, Bay RTE karşı ses istemiyor. Dinle ilgili durumu belli. Siyasette aldığı yol, edindiği olanaklar açık. Bunlara karşın başkanlık tutturması, şimdiki konumunu ve durumunu yeterli görmemesinden kaynaklanıyor. Yoksa ulus, ülke, devlet yararı için değil. Ne yapsa katlanılsın, ne söylese uyulsun, tepki verilmesin, karşı çıkılmasın, alkışlansın, buyurduğu her şey yapılsın. Anayasa dışına çıkmış, yasaları gözardı etmiş, suç sayılacak tutum ve davranışları olmuş, ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın hiç kimse, hiçbir kurum karışmasın, kendisinden başka güç olmasın. Asla muhalefet olmasın istiyor. 31. muhtarlar meclisini topladı.
Bunları anlamak için üç maymunu oynamak gerekir. Anlayınca da karşı çıkmak gerekir. İş işten geçerse ağdan kurtulmak, kuyudan çıkmak çok güç ister. Faturanın bedeli ağır olur. Yıllar geçer. “Esad’ı devirmek için Suriye’ye girdik” sözünün iki gün geçmeden tersini söylemesi gibi çelişkileriyle ne yapacağı belli olmayan birinin eline devleti teslim etmenin hukukla, akılla, gerçekle taban tabana zıt olduğu ortada. Böylece kişiye odaklanıp siyasal bir maceraya girmenin sakıncaları sayılmayacak kadar çok ve dünya örnekleri de varken istek destek de yanlıştır.
Bir kez,
ATATÜRK’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” sözünün hiçbir anlamı ve değeri kalmayacak. Siyasal amaçlı, inanç amaçlı, soy amaçlı bölünme bugün bile yaşanıyor. Kimse gerçekleri yadsımasın (inkâr etmesin). Bu durumun ülkeyi nereye götüreceği kestirilemez, ulusun kendisi ve egemenliği gidecek, kişinin nereye kadar ve nasıl olacağı bilinip önlenemeyen egemenliği gelecek. Yasama organı iyice etkisiz olacak. Anayasa’yı ve yasayı dinlemeyen kimseye yargının bir şey yapamayacağı bugünden belli. Yargı iyice güven yitirecek, adaletsizlik iyice artacak, durumun nereye varacağı, nelere yol açacağı belirlenemeyecek. Toplumsal karanlık koyulaşacak. Basın özgürlüğü, üniversite özerkliği, demokratik kitle örgütleri kalmayacak. Şeriat destekçileri, tarikatlar, cemaatler elinde devletin güvenirliği ve saygınlığı kalmayacak. Yarınlarda saltanat ve hilâfetin istenmeyeceği güvencesini kimse veremeyecek.
Sorun, sanılandan büyüktür. Bu konuda anamuhalefet partisi ile bağımsız-özgür medyaya ve üniversitelere büyük bir vatan görevi düşmektedir. Cumhuriyetin adı korunsa, biçim değişmez görünse de oluşma düpedüz bir rejim değişikliğidir. Neyi istediler de yapamadılar? Dolar çağrısı ortada. Sanıyoruz, olsa olsa yapamayacakları şeyleri yapmak için, kendilerinden başkalarını düşünmeden yelken şişiriyorlar.