Önemi nedeniyle Türk
Hukuk Kurumu önceki başkanlarıyla şimdiki başkanının imzasını taşıyan “Yüce Türk Ulusu’na Sesleniş” başlıklı, 28.12.2016 günlü bildirinin tam metnini kamuoyunun bilgisine sunmayı görev sayıyoruz:
“Her alanda tam bağımsızlığı, özgürlüğü, ulusal egemenliği ve çağdaşlığı amaçlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra “En Büyük Türk Devrimi” olarak gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti’nin son yıllarda içine düştüğü olumsuzlukların derin üzüntüsü içindeyiz.
Temelini Atatürk ilkelerinin oluşturduğu uygar yaşam atılımlarının en önemlisi olan hukuk devleti yapısının değişik ve çelişik uygulamalarla onarılması güç yaralar aldığı gerçeği, Anayasa değişikliği konusundaki çarpıklıklarla kanıtlanırken, terörle tırmanan kötülüklerin verdiği acı dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır.
Temeli cumhuriyetle atılan demokrasinin çağdaş gereklerini özenle yerine getirmeyi öteleyip inanç, soy ve toprak ayrılıklarıyla gündeme getirilen partizan işlem ve eylemler, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı etkileyen olumsuzluklar olarak sürdürülürken cumhuriyeti bir ad olarak sözde bırakacağı izlenimini veren Anayasa değişikliği tek kişi ve dikta yönetimine kapı açacak kurallar içermektedir. Toplumsal dokuyu bozmaktan öte, ulusal bütünlüğü ve ülke tümlüğünü tehlikeye sokacak olasılıklara kapı açan önerinin gerçek hukuk devleti ve gerçek demokrasiyle bağdaşır yanı yoktur.
1982 Anayasası’nın değiştirilmesi gereken maddelerini bırakıp yararsız, hatta sakıncalı olabilecek bir yapılanma için kalkışılan değişikliğin kaçınılması gereken durumlara yol açacağı endişesini doğrulayan güncel oluşumlara ilişkin kuşkular giderek büyümektedir. Kimilerine özel
konum ve güvence sağlayacak düzenleme önerileri gerçekleşirse daha büyük olumsuzlukları getirecek girişimlerle karşılaşmak olasılığı da düşündürücüdür.
Ulusal egemenliğin kaynağı ve dayanağı olan kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bunun doğal sonucu yargı bağımsızlığı ortadan kalkınca yaşam güvencesi kalmayacak, devleti avuçlarının içine alan tek kişinin ağırlığı ve ağalığıyla döndürülmeye çalışılacak devlet çarkının kıyımları önlenemez olaylara neden olabilecektir. Atatürk emaneti Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları’nın sahiplerine verilmesi, YÖK’ün ve cumhurbaşkanının aşırı yetkilerinin sınırlanması, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bağımsızlıklarının sağlıklı güvencelere bağlanması, üniversiteler, RTÜK ve TRT’nin özerkliği, çağdaş yapısı ele alınmayıp günümüz
siyasal iktidarını buyruğunda tutan günümüz cumhurbaşkanına sınırsız olanaklar, yetkiler sağlanıp sorumluluğunu sınırlamamak büyük bir hukuksal çelişkidir.
Günümüzün her yönden kınanan olaylarını gösterip “Bunları ancak başkanlık sistemiyle önleriz” diyerek toplumu koşullandırmaya çalışmak, bir tür siyasal aldatmaca ve siyasal çıkarcılıktır. Hukuksallığı, demokratikleşmeyi, Atatürkçü mayayı bırakarak gereksiz ve yararsız olması bir yana, sakıncalı oluşumlara yönelmek ulusumuz, ülkemiz ve devletimiz için karanlık çağrısıdır. Siyasal amaçları ulusal ilkelerin önüne almak, üstüne çıkarmak, ulusumuzun güvenliğe, adalete, esenliğe en çok gereksinim duyduğu ortamda asla uygun karşılanamaz.
Zamansız, yararsız, toplumun görüşü alınmadan, doyurucu çalışmalar yapılmadan iki partinin önerisi olarak yasama organına sunulan Anayasa değişikliğinin geri alınması başarılamazsa gerçekleşmemesi için gereken çabanın gösterilmesi dileğimizi kamuoyuna saygıyla sunuyoruz.”