Her alanda tam bağımsızlığı, özgürlüğü, ulusal egemenliği ve çağdaşlığı amaçlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı “Ya istiklâl ya ölüm!” diyerek kazandığımız zaferden sonra savaştaki kimi arkadaşlarının karşı çıkmasını önleyerek lâik cumhuriyeti gerçekleştiren kurtarıcı ve kurucularımıza karşı iktidar yandaşı medyanın çirkin saldırıları sürmektedir. İktidara ve onun buyruğundaki kurumlara güvenerek yürütülen insanlık dışı, ahlâk dışı, vicdansızlık ve sapkınlık örneği yayınlara karşı ilgili makamların hoşgörülü tutumu da üzüntüleri ağırlaştırmaktadır.
Türkleri Anadolu’dan sürmek, yok etmek isteyen yabancı yayılmacı, sömürgeci güçlerin işgalini ve yıkımını önleyerek, halkımızın öldürülüp tutsak olmasını engelleyerek varlığımızı dünyaya kabûl ettiren, çağdaş cumhuriyeti ilân ederek saltanat-hilâfetin kötülüklerinden koruyan, onurlu ve saygın bir yaşamı sağlayarak aydınlığın tüm kapılarını açıp yollarını döşeyen, İkinci Dünya Savaşı (72 ay süren bu savaşta çevremizde 53, dünyada 72 milyon insan ölmüştü) ateşinden uzak tutan, demokrasiye geçişi sağlayan, yoktan var edercesine atılımlar sağlayıp devrimlerle sonsuza kadar bağımsız yaşamanın olanaklarını kazandıran, bayrağımızı özgürlüklerin ufkunda dalgalandıran büyüklerimize karşı paslı dilleri, kirli kalemleriyle saldıran çıkarcı sapkınları kınamak bile az geliyor. Çirkinliklere, yalanlarla yandaşlıklarla sarılanlar insan olamazlar ki Türk olsunlar. Şeriatın ağından, esaretin çukurundan kurtarıldıklarını unutan Osmanlı sevdalısı partizanların arsızlık ve yüzsüzlükleri her gün yeni bir kalkışmayla toplumsal barışı yaralıyor. Atatürk ve İnönü olmasa nerde, kimin nesi ve nasıl olurlardı, düşünemiyorlar. İkisi de kurumlaşmış ulusal simgelerimizdir.

ACABA?

İnsan sormadan edemiyor. ATATÜRK ve İNÖNÜ’ye karşıtlıkları resmî belgelere, tutanaklara geçmiş, toplumun bilgisine yerleşmiş kimilerinin amaçlı, dayanaksız yazıları ve sözleriyle saldıran, olaylar uydurup kimilerine yaranma çabasıyla azgınlaşanlar, Atatürk-İnönü ilişkilerindeki örnek, özgün ve soylu düzeyi tersine çevirenler, Atatürk’ün yaşamından ölümüne, sonra Anıt-Kabir’de toprağa verilmesine değin benim de içinde bulunduğum olayları saptıranlar acaba insanlık dışı düştüklerini, eylemlerinin Türklük ve yurttaşlıkla bağdaşmadığını, yalan-dolan ve yinelenen kötülüklerinin kendilerini küçülttüğünü, uydu ve uşak durumuna indirdiğini, ahlâk, terbiye, onur ve erdem bağlarını tartışmaya açtıklarını düşünmüyorlar mı? Çıkarların çukurunda bocalama görünümü veren konuşmacı ve yazar bu “Hiçler”, yandaşı oldukları kimilerinin ve sözde siyaset kurumlarının önünde tiksindirici yayınlarıyla nefret topladıklarının ayırdında görülmüyorlar. Bu ölçüde aymazlık içinde bulunanlara ne söylense kâr etmez. Kendi tarihine saldırı ve düşmanlıkları yüzlerinin karasıdır.

AYIPTAN ÖTE

Dünyanın beğenisini toplamış, tarih yazmış kişilere saldırmak her tür kınamaya yaraşır toplum zararlılarıdır. Medyanın kara kesimindeki âdilikleri tanımlamak bile sıkıntı veriyor. Bunlar, aynada yüzlerine nasıl bakıyor, ailece özgür yaşamlarını sağlayan büyüklere sataşmanın ayıbına nasıl katlanıyor, toplum içine nasıl çıkıyorlar, şaşılır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın müfterilere “Hain” dediğini duymadılar mı? Yalanlarla suçlamanın, yakıştırmalarla karalamanın yaptırımını vicdanlarda aramak yeterli olmamaktadır. Bağlılıkları bağımlılık durumuna gelenler, kişisel düşkünlüklerinin otlağında yemlenenler, başkalarının onurlarıyla oynamak için ahlâk kurallarını gözardı edenler asla bağışlanmaz ve kınanmaktan kurtulamaz.
Atatürk’ün fotoğraflarını aşağılara asanlar, adını yalnız baş harfleriyle verenler, sorunları tarikat ve cemaatlerin sözde önderleriyle çözmeye çalışanlar, FETÖ’den alıp TÜRGEV’e verenler, IŞİD’e yardım ve katkılarını unutturmaya çalışanlar, Anayasa’yı tam demokratikleştirme yerine diktaya elverişli duruma getirmeye uğraşanlar TÜRKİYE’yi karanlığa sürüklemektedir. ATATÜRK ve İNÖNÜ’ye hiçbir yönden erişmelerine olanak bulunmayanları övmek insanlık dışı düşmektir.