Gündem değişikliği yoluyla kişisel ve partisel dayatmalarını sürdürmek siyasetçilerin olağan yöntemi durumuna geldi. Kaçırmak ve saklamak istedikleri durumları olduğunda başka konulara eğilip, başka sorunlara neden olarak ağırlıktan kurtulmak, kendi istediklerini gerçekleştirmek çabasına giriyorlar. Karşılıklı sert ve çirkin sözler, karalama ve suçlamalar, kışkırtmalar, amaçlı saptırmalar, yadsımalar birbirine ekleniyor. Bilgisizlik, yetersizlik, bağnazlık ve sapkınlık yansıtan konuşmalar birbirini izliyor. Toplum katında asla hoş görülmeyecek, bağışlanmayacak tutum ve davranışlardan kaçınılmıyor.
Son günlerde tarihsel olayları bozarak değiştirme (tahrifat) ve yadsıma (inkâr) söylemlerine ağırlık veren kimi siyaset adamları ulusal kazanımlara ve değerlere saygısızlık ettiklerinin ayırdında değiller. Türk tarihinde en önemli yükseliş olan Ulusal Kurtuluş Savaşı ile onun kazanımı lâik cumhuriyeti simgeleyen 1923 için kimilerinin olumsuz yaklaşımları kınanacak içerik taşımaktadır. Bilinmeli ki “1923 psikolojisi” şanlı bir dönüşümün başlangıcıdır. Soyluluğun, gerçekçiliğin, yurtseverliğin, barışçı ve çağdaş uygarlık anlayışının, ulusal egemenliğin, Türk ve Türkiye sevgisinin, insanlığa bağlılığın, bağımsızlık ve özgürlüğün, halka hizmetin, her tür sömürüye karşı çıkmanın istencidir. Zamanın koşullarını, ülkenin durumunu, dış ilişkilerin özelliğini unutup unutturarak kendi kalkışmalarına yol açmak isteyen günümüz partizanları karşı oldukları lâik cumhuriyeti kurucularıyla birlikte suçlamaktan geri kalmıyorlar.
Başbakan B. Yıldırım, Feto palazlanmasının AKP döneminde olmadığını söyleyerek toplumla alay ediyor olmalı. Her istediklerini verdiklerini patronları söylemedi mi? Kendilerini “sütten çıkmış ak kaşık” gösterme çabası güldürüyor.

BAŞKANLIK HEVESİ VE HAVASI

Ülkenin bunca sorunu çözüm beklerken, yürürlükteki Anayasa’nın verdiği geniş yetkilerle yetinmeyip diktaya eğilimli bir kişinin “Başkanlık” ya da “Partili başkanlık” sistemleriyle tek adamlık tutkusunu yaşama geçirmek, kanımızca, “Yangına körükle gitmek”tir. Üstelik günümüzde şimdiye değin yaptıkları belli olan kişilerin böyle bir konuma getirilmesi son derece sakıncalı olur. Siyasal cehenneme dönüşümde hiç kimse kendini güvende sayamaz ve toplumsal barışla ulusal dayanışma kişisel ve partizan yönelişlerin kıyımına uğrar.
Kurallaştırılmamış, kurumlaştırılmamış konular kişilerin özgörüleriyle (takdirleri) olumsuzluklara neden olur. RTE’ın dil saldırıları da ortada.
Çarpıklıkları önlemek güçleşir. Onarımı olanaksız durumların bedeli ödenmeyecek kadar ağırlaşır. Giderek iyice kaçınılan kara ve kanlı yönetim olan diktalara özenmek, çağdışı düşmektir. Hele eğitimi, geçmişi, yaptıkları bilinen, denenmiş kimselerin aşırı isteklerine kapılmak, akıntıda boğulmakla birdir.

AÇIKLAMA İSTİYOR

Kimi uygulamalar soruları gerektiriyor. İçişleri Bakanlığı’na İnönü Bulvarı’ndan girişin betonlarla kapatılmasını anlamakta güçlük çektiğini söyleyenler çok. Bakanlığı korumakta yetersiz mi kalınıyor ki Kızılay’dan gelip Genelkurmay’a doğru, İnönü Bulvarı’na giriş kapalı tutuluyor. Yurttaşların doğal yollarını kapatmak yerine, gerekli önlemler alınamıyor mu? Hele 29 Ekim akşamı Ankara’da yolların kamyonlarla kapatılması...
Suriye sınırları içindeki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’ni sınırımıza yakın yere çekerek yeğlenen kaçınma bize yaraştı mı? Toprağı bırakmak (terketmek)doğru oldu mu? Şimdilerde Suriye’de, Irak’ ta savaşı göze alanlar Süleyman Şah’ın yerini niye koruyup tutamadılar? Terörü niye önleyemiyorlar? Kandil’i niye yıkamıyorlar?
15 Temmuz olayı nedeniyle kanun hükmünde kararnamelere dayanılarak uygulanan ilişik kesme, askıya alma, çıkarma işlemleri yeterince inceleniyor mu, yoksa Bay RTE’ın sert çıkışlarıyla üstü kapanıyor mu? Yasalarla yapılamayacak durumları KHK’lerle yapmayı sürdürecekler mi? Anayasa’nın 91. Maddesi’nin düzenlediği yetki yasası ve bu yasaya dayanan kararnameler, olağanüstü durumlara ilişkin kanun hükmünde kararnamelerin düzenleyeceği konulara yer veremeyeceği gibi olağanüstü kanun hükmünde kararnameler de olağan kararnamelerin düzenleyeceği alana giremez. Tersine düzenlemeleri, kararnamelerin adına bakmadan, içeriğine bakarak Anayasa Mahkemesi denetler. Mahkemenin tersine kararı Anayasa’ya aykırılığın yeni bir örneğidir.