Kişiler arasındaki iletişimi sağlayan en eski, en yaygın araç mektuptur. Asker mektuplarıyla aşk mektupları en belirgin, en önde ve en özlenenleridir. Arkadaş ve dostları birbirine yakınlaştıran mektuplar da ilişkilerin sağlıklı sürmesine yarayan sıcaklıkları içerir. Sorunlara çözüm arama, yardım isteme, yakınma, bilgi verme, eleştiri, sitem-serzeniş, bilgi ve sanat tartışmaları mektupların konusudur.
İletişim olanaklarının hızla ve ölçülemez biçimde yaygınlaşmasına karşın mektuplar yine de yerini korumaktadır. Sözle anlatmaya zaman bulamadığımız durumlarda mektuba sarılır, ayrıca kimi belgeleri, fotoğrafları da ekleriz. Çoğumuzu ilgilendiren sorunlara değinen yakınmaları da mektuplarla paylaşırız. Kaymakamlıktan ayrılıp yıllardır avukatlığını sürdüren Atatürkçü arkadaşımız Erol ERTUĞRUL’un mektubunun ekini önemi nedeniyle okurlarımızla paylaşmayı uygun buldum.
MHP lideri Bahçeli desteğiyle “Başkanlık sistemi” hevesi, ateşinin yükseldiği, Cumhuriyet Bayramı ve Atatürk’ü anma etkinliklerine yasakların getirildiği günümüzde yayımladığımız mektubunun önemi daha iyi belirecektir. Anayasa’nın ilk dört maddesinin korunmasıyla başkanlık pazarlığı yapılacaksa geçmiş tutumlarıyla bilinmeli ki RTE egemenliğinde o dört maddenin de geçerliği kalmayacaktır.
İşte mektup:
“Fazıl Hüsnü Dağlarca, Çanakkale Savaşları için “Kurtuluş Savaşımızın önsözü” demişti. Önsöz’den sonra asıl kitaba geçilir. Günümüzde Çanakkale Savaşları’ndan çok söz edildiği halde, bazı çevrelerce Kurtuluş Savaşımıza gerekli önem verilmiyor. Öyle ki Çanakkale Savaşları’nın asıl kahramanı Mustafa Kemal unutturulmaya çalışılırken, tümü ile onun çabası ile emperyalizme karşı kazanılmış Kurtuluş Savaşımız geriye itiliyor. Dinî bayramlarımız için dinlence süreleri arttırılıp en güzel kutlamalar yapılırken, ulusal bayramlarımız uydurma gerekçelerle ertelenip unutturulmaya çalışılıyor. Ne var ki geçmişte Mustafa Kemal Atatürk’ü hiç anmayanlar, hattâ onu kötüleyenler son yaşadığımız olaylardan sonra “Ey Atatürk sen ne büyükmüşsün!” demek zorunda kaldılar.
Çanakkale Savaşları gerçek bir destandır. Orada Mustafa Kemal’in önderliğinde Mehmetçik destanlar yaratmış, emperyalizme geçit vermemiştir. Bu savaşlarla vatan savunması konusunda büyük bir deneyim elde edilmiş, bu deneyimle bir var olma, yok olma savaşı olan Kurtuluş Savaşımız kazanılmıştır. Çanakkale Savaşları da Kurtuluş Savaşımız da bizim destanlarımızdır. Bizim kahramanlık öykülerimizdir. İkisi ile de övünç duyarız.
Her iki destanı da Mustafa Kemal’in komutasında kahraman ordumuz gerçekleştirmiştir. Ne acı ki on yıllarca Fetö denilen bir dinci çeteye göz yumulmuş, bu örgütün başta cumhuriyetin ordusu, emniyet örgütümüz, yargı olmak üzere tüm kamu kurumlarına sızmasına, yerleştirilmesine destek olunmuştur. Bu terör örgütünün tüm kurumlarımızdan temizlenmesi zorunludur. cumhuriyetin ordusu, polis örgütümüz, cumhuriyetin yargısı nasıl olur da bir dinci örgüte teslim edilebilir? Bu örgütün Ergenekon, Balyoz vb. kumpaslarla vatanseverlere neler yaptıklarını yakın geçmişte yaşadık.
Bu dinci örgüt eli ile yapılmak istenilen bir darbe girişimini gerekçe göstererek bugün
Cumhuriyetin ordusunun niteliklerini değiştirmeye çalışmak ordumuza da ülkemize de büyük zararlar verir. Bir ülkeyi teslim almanın yolu bilinir ki önce ordusunu etkisiz kılmak ve teslim almaktır. Kuvvet komutanlıklarını bakanlığa bağlamak, askeri liseleri, harp okullarını, harp akademilerini kapatmak doğru yol olamaz. Harp akademileri kurmay subay yetiştiren kurumdur. Mustafa Kemal de bu akademi çıkışlıdır. Hele, subay yetiştirecek okullara tüm lise çıkışlıların ve tüm meslek lisesi çıkışlılarının alınması girişimi imam hatip lisesi çıkışlılarının subay yapılması anlamına gelir ki gelecekte bugün bir dinci örgütün yapmaya çalıştığı darbeyi bir başka dinci örgüt yapmaya çalışacaktır. Bu düzenlemeyi ancak Türkiye’nin karşıtları isteyebilir.
Cumhuriyetin ordusu, siyasal kadroların eline, hele tek bir adamın eline bırakılamaz. Ülkemiz için yaşamsal önemdeki bu değişiklikler olağanüstü hal gerekçe gösterilerek KHK eli ile gerçekleştirilmektedir. Genelkurmay Başkanlığı’nı Cumhurbaşkanına bağlamak Türkiye’ye en büyük zarardır. Jandarma Genel Komutanlığı’nı ordudan ayırıp doğrudan İçişleri Bakanlığı’na bağlamak jandarmayı siyasallaştırmaktır. Cumhurbaşkanları anayasamıza göre sorumsuzdur. Yasal sorumluluğu bulunmayan bir makama Genelkurmay Başkanlığı’nı bağlamak doğru olamaz. Bu kararlar alınırken TBMM devre dışı bırakılmıştır. Bu girişimler olağanüstü hal kavramı dışında kalmaktadır. Çünkü bu girişimler kalıcıdır ve ülkemizin geleceğini etkilemektedir. Yaşadığımız dönemdeki olağan dışı olayları gerekçe göstererek ülkemizin geleceğini olumsuz etkileyecek kararlar alınamaz.”