Savaş çığlıklarıyla kahramanlık gösterilerinin iktidarda kalmak ve seçimlerde daha çok oy almak için yöntem olarak benimsendiğini gösteren tutum ve davranışlar, özellikle söylemler sürüp gidiyor. Güneydoğu’daki terör olaylarının durmak - dinmek bilmediği günümüzde şehitlerin yaktığı yürekleri soğutacak hiçbir etkin girişim yok. Toplumda bu konudaki duyarlıkların sağladığı olumlu bir durum da yok. Nereden nereye geldiğimizi bilmeyenler, görmeyenler, anlamayanlar, unutanlar, içine düştüğümüz karmaşanın ayırdında değil. İktidar yanlısı medyanın saptırdığı gerçekler birer birer yaralayıcı ok biçiminde bize dönmektedir. İktidarın reklâm aracına dönüşen, birçok gazetecinin ve yazarın kişiliğini, gerçek yüzünü gösteren yayınlar tiksindirici içeriğini artarak sürdürüyor.
Lâikliğin düşünce ve inanç özgürlüğü olduğunu anlamayanların kurucularıyla birlikte cumhuriyete yönelen çirkin saldırıları rejimin niteliğini bozacak düzeye gelmiştir. Günümüz cumhurbaşkanı “Lâikliğin tanımını yaptık” diyerek amaçlarında ve yaklaşımlarındaki çarpıklığı açıklamış olmaktadır. Eşsiz ATATÜRK’ün cumhuriyet, ulus, lâiklik konusundaki tanımları ile inanç konusundaki anlamlı sözlerini kavrayamayanlar, aldatıcı söylemleriyle, toplum bilincini gölgelemektedir.

YANLIŞ

“FETÖ’cülerin yemini geçerli mi?” gibi Diyanet’ten saçma sapan sorulara yanıt isteyen devlet görevlilerinin bulunduğu, böyle sorulara “Yanıt bile verilemez” diyemeyenlerin fetva nitelikli görüşler vererek hukuk devletinde çelişkilere neden olduğu bir dönemde giderek “Neler göreceğiz?” endişesi rahatsızlık vermektedir. Cumhuriyet, demokrasinin beşiği, faşizmin ve diktanın karşıtı bir siyasal düzen olarak sonsuza değin korunacaktır. Atamızın en kutsal, en büyük, en önemli ve en değerli emaneti budur. Yetersiz siyasetçilere, gericilere, saltanat-hilâfet çığırtkanı Osmanlı özlemcilerine, bölücü ve yıkıcılara, çıkarcılara, sapkınlara (hainlere), nankörlere (değerbilmezlere), onursuzlara, aymazlara, Türklük ve Türkiye karşıtlarına asla kıydırılmayacaktır. İnanç sömürüsü, öncelikle, inanca saygısızlıktır.

HUKUK... HUKUK!..

Yapılanma ve ilişkiler düzeninin güvencesi olan hukuk, kimilerinin (kişi ya da tüzel kişi) istencine bırakılacak bir kavram ve kurum değildir. 15 Temmuz olayını bahane edip fırsat bilerek, kanun hükmünde kararnamelerle hukuka kıyılmaktadır. Kimi yakınmalara neden olan uygulamalar siyasal iktidarın çoğunlukla kendisinin neden olduğu durumların sorumluluğundan kurtulmak için, başta söylemleri olmak üzere, partizan açılımlarıyla da hukuku gözardı ettiği izlenmektedir. Kararnameyle dernek kapatılıp tüzel kişiliğine son verilemez. Kanunla da bu yapılamaz. Kararnameyle nasıl boşanma kararı verilemezse dernek de dağıtılamaz. Olsa olsa geçici olarak çalışmaları (faaliyeti) durdurulur, arama yapılır, belgelerine incelenmek üzere el konulur. Hattâ vakıf üniversiteleri de kararnameyle kapatılamaz. Devlet ancak kendi üniversitelerini kapatır. Yargısal ya da yönetsel, yasal bir işlem olmadan kararnameler kapı kilidi, iktidar kıskacı olamaz. İktidar, kendi içinde inandırıcı bir işlem yapmadan güven veremez.
Kanun hükmünde kararnamelerle olağanüstü gereklerin dışına çıkılamaz. Bu süreleri aşan kalıcı düzenlemeler yapılamaz. Yürürlükteki kurallar geçici olarak uygulanmayabilir ve geçici kurallar uygulanabilir. Rektör seçimlerinin cumhurbaşkanına bırakılması gibi bir düzenleme hukuka uygun değildir. Rektörlüklerin olağanüstü durumla ilgisi amaçlı ve yapay bir sav olmaktan öteye geçemez. Darbe savı açılım bahanesi olmuştur.
Hukuk olmazsa hiçbir aydınlıktan, açıklıktan, gerçekte sağlıktan, güvenden, özgürlükten, kişilikten ve insanlıktan söz edilemez. Adalet çalışanlarının görevlerini namus bilerek yapması en etkin güvencedir. Yargıdaki gölge, toplumsal yıkım karanlığa gömülmektir. Unutmayalım, ilkelerden ödün vermek, ölümdür.

KUTLAMA

Hukuka aykırı durumlar karşısında direnen onurlu, erdemli, bilinçli Türk kadınlarını yürekten kutluyorum.