Nedense gerçekler kolay kolay kabûl edilmiyor ama yalana çabuk inanılıyor. Özellikle medyada yer alan gerçek dışı anlatımlar, yazılar yalanla örülüyorsa onun tersini anlatmakta güçlük çekiliyor. Anayasa’da güvenceye alınan düzeltme ve cevap hakkı (mad.32), Basın Yasası’nın 18. maddesiyle yaşama geçiyorsa da “Tekzip” denilen bu yöntemin hiçbir yararı olmuyor. Önceki yanlış, gerçek dışı haber ya da yazıyı okuyup ona inanan kimse sonraki düzeltmeyi görmüyor bile. Kaldıki bu yöntem de çok kez kötüye kullanıldığından o da ciddiye alınmıyor.
Ne yazık ki kendilerinden beklenen özeni göstermeyerek ağır kusurlu duruma düşen kimileri yazdıklarının ya da kendilerine yazdırılanların araştırmasını yapmadan çalakalem veryansın ediyor ya da kabadayılık ve baskı dayatan konuşmalarıyla yanıt verdiğini sanıyor.
Yargıtay Başkanı İmran ÖKTEM’in cenaze törenindeki olayların karşısında yer aldığımız, bu çirkinlikleri kınamak için Anıt-Kabir’e yürüyüş düzenlediğimiz halde bizi gericiler içinde gösterenler çıktı. Uğur MUMCU aramızdan ayrılmadan bir hafta önce Anayasa Mahkemesi’nde öğle yemeğinde konuğum olduğu, Türk Dili dergisinde ona seslenen bir şiirim, yayımlandığı, eşine zamanın Genelkurmay Başkanı’yla birlikte hemen başsağlığı ziyaretinde bulunduğumuz halde hepsini tersine çeviren uydurma yayınlar yapıldı.
Mumcu’nun ağabeyi de yalanlara karşı çıktı.

YENİLERİ

28 Şubat için de aynı yol izlenmektedir. Söyleyecekleri bir şeyi olmayanlar, söylenmeyecekleri dillerine dolamaktadır. 28 Şubat olayı Millî Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlara bağlanmakta, zamanın Başbakanı, AKP’lilerin babası, dedesi N. Erbakan’ın kararları Bakanlıklara yazıyla gönderip uygulanmasını istediği unutulmaktadır. Alınan kararlar Anayasa’dan kaynaklanan yetkinin kullanımıdır ve hiçbirinin sakıncalı bir yanı yoktur. Bunları da basında yer almasıyla öğrendik. Hiçbir kimseyle bu konuda bir görüşmemiz olmadı. Genelkurmay Başkanlığı’nda daha önce verilen bilgilendirme toplantısında hiçbir siyasetçi yoktu. Genelkurmay Başkanı yoktu. Uzman subaylar ülkeyi karanlığa sürükleyen olayları görüntülerini yansıtarak anlattılar. Genelkurmay devletin en önemli, tümüyle yansız, ulusun güvencesi bir örgüt. Bir üniversite, bir bağımsız kuruluş toplantı yaptığında katılmak yadırganmıyor da Genelkurmay yapınca niye eleştiriliyor. Olay siyasal değil. Genelkurmay bizim Genelkurmayımız. Aramızda AKP’de Millî Savunma Bakanlığı yapmış bir başkan da bulunuyordu, isteyen gelip izlemiş, gelmeyenler de olmuştu. Ayakta alkışlama söz konusu değildi. Toplantının sonunda katılıma teşekkür edilince verdikleri bilgiye teşekkür edildi, o kadar. Bilgi vermek, bilgi almak, aydınlanmak neden dayatma-empoze olsun? Katılanlar çocuk mu ki etkiyle karar versinler? Öyle olsaydı 28 Şubat etkisiyle verilen kararlarla, kararları imzalayanlar bugünküler gibi eleştirildi.

ESKİSİ

Yapılışı, yönetimi sivillere bırakarak demokrasiye geçişi, kazandırdıkları nedeniyle “Devrim” olarak nitelediğimiz “27 Mayıs 1960” askerî harekâtının Demokrat Partili’ler yönünden duygusal karşıtlığı doğal karşılanmalıdır. 27 Mayıs öncesindeki olaylar, işlemler, hukuksuzluklar olmasaydı da 27 Mayıs harekâtı da olmasaydı. Ancak Menderes yönetiminin giderek hukukdışına çıkan partizan yönetimi zorunlu kıldı. 27 Mayıs, hukuksal, çağdaş, siyasal bir açılımdır. Biçimsel yönden bir “darbe” sayılsa da geçerliğini yitirmiş bir iktidara karşı halkın çoğunluğunun desteklediği bir ulusal ordu hareketiydi. Bir bozulmayı, bir yıkımı önleyip öze dönüşü sağlamış, dünyanın iki üç en iyi anayasasından birini kazandırmıştır. İçeriğine ve getirdiklerine bakmadan “Darbe Anayasası” suçlamasını yapanların, günümüz iktidarının adamları oldukları bilinmelidir. Şimdiki durum “Sivil darbe” değil midir? İktidarcı medya Zarrab’la ilgili ABD kovuşturmasına sessiz kalmasının tersine amigolarıyla 27 Mayıs’a yüklenmektedir.
Değerlendirmelerde gerçekçilik temel ve ön koşuldur. Siyasal parti sözcülerinin oy beklentisiyle yaklaşımlarının ve başkalarını eskilikle eleştirip kendi eskiliğini saklayan, dinlediğini, okuduğunu anlamadığı gibi sorup öğrenmeden yazanların hiçbir önemi yoktur. 10. Yıl Marşı’na “Irkçı” diyenlerin de.
10. Yıl Marşı ile ATATÜRK’ün Gençliğe Seslenişi’ne karşıtlıkların çirkinliği yetmiyormuş gibi bu kez de imamlara ve müftülere nikâh kıydırma sözüyle tırmanan gericiliğin üzüntülerine, İstanbul Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısının dayanılması güç acısı eklendi. Tüm kötülükleri gericilikleri ve vahşeti kınıyor, ulusumuzun, halkımızın acılarını yürekten paylaşıyoruz.