Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, Suriye konusunda birbirinden beter iki seçenek arasında kaldı;
Ya Rusya’yla gelişen ilişkiler çerçevesinde, “düşman/katil/eli kanlı diktatör” denilen Beşar Esad’ın Suriye’deki rejimi ile iletişim kurulacak, orta/uzun vadede barışılacak;
Ya da, Suriye’de Esad kuvvetlerinden sonra alandaki en büyük güç haline gelen, Amerikan destekli PYD-YPG ile işbirliği yolu aranacak.
Bu seçeneklerden ikincisi, yani PYD-YPG ile ortak adım ihtimali, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından artan Amerikan karşıtlığı ve PYD-YPG’nin uzantısı olarak görülen PKK’nın son dönemde artırdığı terörist saldırıları nedeniyle pek mümkün görünmüyor.
Bu durumda Erdoğan ve AKP’nin elinde, “Esad seçeneği” kalıyor.
Ankara’nın Esad’la işbirliğini geliştirmesini kolaylaştıracak başka etkenler de var;
Mesela; İran faktörü yeniden devrede.
İran Dışişleri Bakanı Zarif’in Ankara’ya yaptığı ziyaretin ana gündem maddesi Suriye idi. Ankara, Zarif’e “PYD-
YPG Türkiye için olduğu kadar, İran için de zararlı” mesajı verirken, İran’ın AKP hükümetine telkinleri “Esad’lı geçiş” için tavrını yumuşatması yolunda oldu.
Tüm bunların üzerine bir de hiç beklenmedik bir dev aktör, Çin de Suriye’de denkleme dahil oldu; hem de Beşar Esad’ın yanında.
Çin, Esad rejimi ile “askeri işbirliği” ve “insani yardım” konusunda işbirliği yapacağını resmen açıkladı. “Eğitim” ve “yardım” adı altında, Çin askerleri de yakında Suriye’de olacaklar.
Esad da, Ankara’nın kararını “kolaylaştıracak” hamleler yapmaya başladı. Suriye iç savaşında yıllardır ilk kez, Esad güçleri PYD-YPG kontrolü altındaki bölgeleri bombaladı. Esad, Türkiye-Katar-Suudi Arabistan destekli cihatçı gruplar ve IŞİD’e karşı, Suriyeli Kürtlerle yaptığı “adı konulmamış ittifakı”, birden bire bozdu. Esad’ın Kürt kontrolündeki bölgelere yaptığı sürpriz saldırı Ankara’da da, altı çizilerek not edildi.
Bütün bu gelişmeler alt alta toplandığında, Erdoğan’ın ve AKP’nin, Beşar Esad’ın temsil ettiği Suriye rejimi ile “barışmasının” önü tamamen açık görünüyor.
Şimdi tek engel, “üç saatte Şam’da namaz” gibi, “eli kanlı diktatör” gibi çıkışların “nasıl yutulabileceği/unutturulabileceği” kaldı.
Ankara, bunu yapmadan öne şimdi son kartını oynamaya çalışıyor; Rusya ve İran’a, “Esad gitsin, Baas kalsın” tezi ortaya konuluyor. Ama 15 Temmuz darbe girişimi ile ordusu darmadağın olmuş, istihbaratı “yok hükmünde” bir ülkenin, bu aralar herhangi bir tezini kabul ettirmesi zor.
Kısacası; Suriye’de Esad kazanmış görünüyor. “Eli kanlı diktatör Esed”, çok yakında “kardeşim Esad” haline gelecek gibi...

Tazminat mı lütuf mu?


İsrail’le Türkiye arasındaki Mavi Marmara anlaşmasındaki iki detay çok ilginç;
Konu, İsrail’in Mavi Marmara mağdurlarına ödeyeceği “kan parası” üzerinde düğümleniyor.
Türkçe metinde, İsrail’in ödeyeceği para açık ve net bir ifadeyle “tazminat” olarak geçiyor.
Anlaşmanın İngilizce metninde ise “tazminat” yerine “ex gratia” ifadesi kullanılıyor. Latince bu ifade “tazminat” anlamını taşımıyor. Daha çok, bir tarafın diğerine “kendi isteğiyle yapacağı iyilik” için kullanılıyor. Türkçe’de en iyi karşılayan ifade “lütuf.”
İşte tam da burada anlaşmada yer alan ikinci kritik konu geliyor;
Eğer taraflar arasında anlaşma konusunda bir uzlaşmazlık söz konusu olursa, ne Türkçe, ne de İbranice metin değil, İngilizce metin geçerli sayılacak.
“İsrail sonuçta kan parasını verecek. Adına ne denirse densin” diyenler olabilecektir.
Oysa durum öyle değil; İsrail vereceği paraya “tazminat” demeyerek;
- Uluslararası hukuk alanında sorumluluktan kurtuldu,
- Kelime oyunu ile, Mavi Marmara’da sivilleri öldürmeyi “suç” olmaktan çıkardı;
- Tek bir kelime ile, Gazze’ye yönelik uyguladığı deniz ambargosunun “yasal olduğunu” hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, hem de AKP hükümetine kabul ettirmiş oldu.
İsrail açısından az bir kazanım değil bu...

Ankara Fısıltısı

İncirlik Rusya’ya açılır mı?


Rusya’yla yakınlaşma; ABD ile gerginlik...
Ankara kulislerinde, bunun özellikle Türkiye’nin askeri ittifaklarına nasıl yansıyacağı konuşuluyor.
İlk somut söylenti, Türkiye’nin füze savunma sistemini Ruslara ihale edebileceği yolunda.
Ancak bununla kalmıyor söylentiler;
Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında İncirlik çok tartışılmaya başlandı.
Şimdi bu tartışmalara bir de, “İncirlik Rus uçaklarına da açılır mı?” sorusu eklendi.
Malum, İncirlik’i Katar’dan İspanya’ya, Fransa’dan Almanya’ya pek çok ülke, IŞİD’le mücadele operasyonları çerçevesinde kullanıyor.
ABD’nin ise kendine özel ayrı bir üs bölgesi bulunuyor
Şimdi, IŞİD’le mücadele kapsamında Rusya’nın da böyle bir taleple gelip gelmeyeceği, gelirse Ankara’nın yanıtının ne olacağı en çok merak edilen konu. Tabii, böyle bir sürece Amerikalıların ne tepki verecekleri de...
Malum; Almanya İncirlik’te Suriye operasyonlarında kullanılmak üzere, kendi özel mini bir üs istemişti. Mülteci anlaşmasının ve Merkel’in Türkiye’nin kapısını aşındırmasının olumlu ikliminde Ankara, bir ara bu üssü verip vermemeyi ciddi olarak düşünmüştü.
Almanların isteği, daha sonra gerilen ilişkiler nedeniyle reddedildi.
Ankara’da şimdilerde, “Almanya’ya verilen İncirlik’teki mini üs, neden Rusya’ya verilmesin?” sorusu sık sık soruluyor.