Lost, Prison Break, Fringe gibi dünyanın en çok izlenen dizilerinde yönetmenlik yaptığınız için; dünyanın en başarılı dizi yönetmenlerinden birisi olarak biliniyorsunuz. Bugüne kadar yönettiğiniz dizilerin tutması bir tesadüf mü? Yoksa sadece ‘Bu iş mutlaka tutar’ dediğiniz senaryoları mı kabul ediyorsunuz?
Tamamen kendi yarattığım bir tesadüf. Hayatım boyunca çalışmayı hep çok sevdim. Aldığım projelerde de elimden gelenin en iyisini yapmak için uğraştım. Evet; Prison Break, Criminal Minds, Without a Trace, Lost, Fringe, Revenge, Agent of Shields, Grey’s Anatomy gibi dünyaca ünlü birçok dizide yönetmenlik yaptım.

İtiraf etmem gerekirse; zamanında asla yapmam dediğim tarzda projelerdi başta bunlar. Bu dizilerin tutacağından o kadar şüpheliydim ki; sadece yaşlılar bu dizileri izler diye aklımdan geçiriyordum. Yanılmışım! İyi ki de yanılmışım ve bu projelerde çalışmışım...

Bu yüzden büyük konuşmayın! Yapmam dediğiniz projelerde çalışıp, onları en iyi haliyle seyircinin karşısına çıkartmak size bağlı.

Dünyaca ünlü birçok projede çalıştıktan sonra, Türkiye’ye “Kalbimin Sultanı” (The Sultan Of My Heart)  dizisinin ilk bölümünü çekmek ve ve diziye Creative Supervisor'lık yapmak için geldiniz. Sizi bu dizide çalışmaya ne ikna etti?
İlk olarak tabii ki senaryosu. İyi senaryo her şeydir. Osmanlı Sarayı’nda geçen, Sultan 2.Mahmut ve Rus kızı Anna’nın aşk hikayesini anlatan senaryosunu okuduğumda gerçekten de çok duygulandım.

İkinci olarak da dizinin yapımcısının Filinta dizisinin de yapımcılığını yapan Burhan Özkan olması beni ikna etmeye yetti. Filinta dizisinde de ilk bölüm birlikte çalışmıştık. Özkan, başarılı bulduğum ve çalışmayı sevdiğim yapımcılardandır.

 “Kalbimin Sultanı” (The Sultan Of My Heart)  dizisinin oyuncu kadrosunda bu diziyle parlar diye düşündüğünüz bir oyuncu var mı?
Dizinin Rus oyuncusu Anna rolündeki; Alexandra Nikiforova. Şimdiden Türkçe öğrenmeye bile başlamış. Çok yetenekli bir kız.

Melis BAYRAKTAR - Bobby ROTH Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER Melis BAYRAKTAR - Bobby ROTH Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER


AMERİKALILAR ALT YAZI İLE BİR ŞEY İZLEMEYE ALIŞIK DEĞİL

Türk dizileri son yıllarda, başka ülkelerde gösterilmeye başlanmış olsa bile, Amerika dizi piyasasında bir türlü kendine yer bulamıyor.  Sizce “Kalbimin Sultanı” (The Sultan Of My Heart)  dizisiyle, o barajı yıkabilecek miyiz?
Türkiye’ye geldiğim günden beri aslında biz de sette hep, ‘Türk dizilerini nasıl uluslararası diziler arasına sokabiliriz?’ diye konuşuyoruz. Bence bunun temelinde ekonomik nedenler ve biz Amerikalıların alt yazı ile bir şey izlemeye alışkın olmaması yatıyor. Umarım o barajı yıkmayı başarırız.

90 DAKİKAYI 7 GÜNE SIĞDIRMAK ZOR

 Türk dizileri ve Amerikan dizilerini kıyaslamaya kalkarsanız ne söyleyebilirsiniz?
Türk dizileri ve Amerikan dizilerini kıyaslamak çok zor. Amerikan dizileri daha çok aksiyona dayalı.  Aksiyon sahnelerinin çekimi için de ayrılmış inanılmaz bütçeler var. Her şeyden önemlisi vakit var. Türk dizilerinde ise; iki kişinin olduğu sahneler daha çok.  Bu dahada zaman alan bir şey. Ama zaman yok! Türkiye’de set çalışanları için 90 dakika çok büyük bir problem. 90 dakikayı 7 güne sığdırmak çok zor. Bence problem 90 dakika çekmek değil, 90 dakikayı 7 güne içimize sindirerek sığdırabilmek. İş kalitesi zamanla yarışırken ister istemez düşüyor. 90 dakikayı 7 güne sığdırmak çok güç ve emek isteyen bir durum. Vakit ve bütçeler daha iyi olsa, emin olun çok daha kaliteli işler çıkar.

Sete hazırlık sürecini nasıl tamamlıyorsunuz?
Deli gibi çalışarak! Hala her çekimden önce, tek tek her ayrıntıyı çalışıyorum. Çekim yapmayı planladığım kareleri fotoğraflandırıyorum. Oyuncu sete gelmeden her şeyin hazır olmasına özen gösteriyorum ve kafamda bir sonraki çekimin nasıl olacağını tasarlamaya başlıyorum.

YÖNETMENLİK PARA İÇİN YAPILACAK BİR İŞ DEĞİL

Bobby ROTH Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER Bobby ROTH
Fotoğraf: Oğuz BİRKARDEŞLER


Yönetmenliğinin yanı sıra, Masterclass’larında genç yönetmen adaylarını da yetiştiriyorsunuz. Buradan onlara tavsiyeleriniz neler?
En başta söylemeliyim ki bu iş herkese göre değil. Para için yapılacak bir iş hiç değil. Yönetmenlik bana göre; tutku, sabır ve delilik işi. Kendi çocuklarımın asla tercih etmesini istemediğim bir sektör olmasıyla beraber, oğlumla çalışmaktan inanılmaz keyif aldığım da bir iş.

Bu işi yapacak yönetmen adaylarının kendilerini bilmeleri ve tanımaları çok önemli. Güçlü ve zayıf taraflarını, tutkularını ve zaaflarını tanımakla başlamalılar işe. Artistik bir zekaya sahip olmaları gerekmez. Gerekli olan tek şey çok çalışmaları gerektiği! Güçlü taraflarını ön plana çıkarıp, güçsüz tarafları için çalışsınlar. Bir de, hikayeyi gördükleri yere kameralarını kursunlar, bunun nasıl bir kamera olduğunun önemi yok.