Görmez, "Din görevlilerinin yahut DİTİB'in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir" dedi.

Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB'in en önemli ilkelerden bir tanesinin, hizmet götürdükleri insanları her türlü aşırıcılıktan, yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmek olduğunu belirtti.

Almanya ve Avrupa'da, FETÖ'nün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterilen çabayı 'Diyanet'in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesinin son derece üzüntü verici olduğu söyleyen Görmez, "Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir" diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ortaya çıkan her türlü iddiayı araştıracağını ve gereğini yapacağını vurgulayan Görmez'in konuşmasından bazı başlıklar şöyle;

"DİTİB HUKUKA SAYGILI BİR KURULUŞ OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞTÜR"

"DİTİB, Almanya'da kurulmuş en önemli din hizmeti yürüten, sosyal ve kültürel hizmetleri yapan çok önemli bir kuruluştur. Barışı önceleyen, her türlü dini ve kültürel aşırılıktan uzak, birlikte yaşamaya çok önem veren, hukuka saygılı bir Alman sivil toplum örgütü olarak hep varlığını sürdürmüştür. Avrupa'daki Müslüman topluluklara örnek bir kuruluş olmuş ve entegrasyona çok önemli katkılarda bulunmuştur. 35-40 yıllık geçmişinde, bir tek camisinde bile bir sorunun yaşanmamış olması, DİTİB'in tarihine kaydedilecek çok önemli bir değerdir."

Foto: SÖZCÜ ANKARA Foto: SÖZCÜ ANKARA


"DİTİB, DİYANET'LE İLİŞKİLERİNİ ULUSLARARASI HUKUK VE HER İKİ ÜLKENİN HUKUK SİSTEMLERİNİ DİKKATE ALARAK GELİŞTİRMİŞTİR"

"DİTİB kuruluşundan itibaren, Diyanet'in manevi otoritesini kabul etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanet'in tecrübesinden istifade eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet'le ilişkilerini uluslararası hukuk ve her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide, Almanya'nın bilgisi dışında hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bu ilişki hem DİTİB'e, hem Diyanet'e, hem Almanya'ya, hem Türkiye'ye çok şey kazandırmıştır. Çünkü göç başladığında hem gönderen ülke olarak Türkiye'nin, hem de kabul eden ülke olarak Almanya'nın bu topluluğun din hizmetini, dini rehberliğini nasıl yapacağına dair hiçbir öngörüleri olmamıştı. DİTİB'in bütün camileri, dernekleri ve lokalleri Almanya'da yaşayan ve sonra Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünüdür. Onlar, kendi çocukları için zor şartlarda kazandıkları paralardan biriktirerek bu camileri, dernekleri ve lokalleri yaptılar. Bu büyük merkezlerin ortaya çıkmasında devletler olarak ne Türkiye'nin, ne de Almanya'nın hiçbir katkısı yoktur. Bu çok saygın bir şeydir. Ancak kendi cami içinde yürüteceği din hizmeti noktasında, din eğitimi noktasında Diyanet'in rehberliğine ihtiyaç duyduğu için başlangıçtan itibaren böyle bir işbirliği oluşmuştur."

"DİTİB-DİYANET İLİŞKİLERİ MEDYATİK ALGILARA FEDA EDİLEMEYECEK KADAR ÖNEMLİDİR"

Gerek Türkiye-Almanya ilişkileri, gerekse DİTİB-Diyanet ilişkileri medyatik algılara feda edilemeyecek kadar önemlidir. Son zamanlarda yaşanan tartışmalardan çok büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB'in en önemli ilkelerden bir tanesi; hizmet götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden, yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir."

"SON DERECE YANLIŞ VE ÜZÜNTÜ VERİCİDİR"

"Almanya ve Avrupa'da, FETÖ denilen örgütün zararlarından, oradaki insanları korumak için gösterdiğimiz çabayı "Diyanet'in görevlilerinin casusluk yaptığı şeklinde takdim edilmesi son derece yanlış ve üzüntü vericidir."

"HİÇBİR DİN GÖREVLİSİ, KENDİ CEMAATİNDEN HERHANGİ BİRİSİNİN MAHREM HAYATIYLA İLGİLİ HİÇBİR BİLGİYİ PAYLAŞMAZ"

"Hiçbir din görevlisi, kendi cemaatinden herhangi birisinin mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB'in kendi vatandaşlarımızı, Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden koruma reflekslerini, çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak adlandırmak, akıldan uzak bir şeydir. Bu görevliler 1 sene önce gitmediler. Bu hizmeti, Diyanet ve DİTİB, 3 senedir, 5 senedir değil 35 senedir yürütüyor. Bu ilişki 35 senedir ahlak ve hukuk temelinde yürümektedir. Bu ilişki gelişerek devam etmektedir. Bu suçlamaları kabul etmek mümkün değildir."

"SÖZ KONUSU YAZIŞMA ŞAHISLARLA İLGİLİ DEĞİL, YANLIŞ DİNİ DÜŞÜNCELERLE İLGİLİDİR"

"Medyaya yansıyan söz konusu yazışma şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Bu yazışma ne camilerle, ne de din görevlileriyle ilgilidir. Sadece Büyükelçilikte, Diyanet'i temsil eden görevlilerle yapılmış ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı; asla şahısların özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve DİTİB'in ortak gayelerinden bir tanesi; Avrupa'da ve Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın yanlış din anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak tutulmasıdır. Biz, cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide'nin yanlış, sapkın düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, küresel çapta bir kötülük hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."

"HERKES TÜRKİYE İLE EMPATİ YAPSIN"

"Benim bu iddiada bulunanlara şöyle bir sorum olacak: Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ'la ilgili olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide'yle ilgili olsaydı yahut Boko Haram'la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı? Sayın Merkel'in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki; 'Herkes Türkiye ile empati yapsın. Bizim ordumuz, bizim meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?' Bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var, bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği yapılır.

"ANCAK 'HERZ POWER' (GÖNÜL GÜCÜ) OLMAYI TERCİH EDERİZ"

"Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir müessesedir. Diyanet İşleri Başkanlığının her personelinin siyaset yapma yasağı vardır. Dolayısıyla biz kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz. Küresel dünyada, pek çok ülke, din kurumlarını bir 'soft power' olarak adlandırmak ister. Biz, başlangıçtan itibaren asla böyle bir şeyi kabul etmediğimizi ilan etmişiz. Biz ne 'soft power', ne de 'hard power' olmayı, dinlere ve dini kurumlara yakıştırmayız. Ancak 'herz power' (gönül gücü) olmayı tercih ederiz."

(DHA)