Yabancı lüks markaların ilgisi ile Ortadoğu, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler için alışveriş destinasyonu haline gelen Türkiye’de 2018’de 7 milyar  TL’lik bir lüks tüketim pazarına ulaşılması bekleniyor. Bu tahmin, ekonomik şartların stabil kalması ve markaların satışlarına devam edebileceği varsayımı üzerine kurulmuş… Burberry, Louis Vuitton, Chanel gibi markaların açtığı mağazalarla hareketlenen ve çoğunlukla ekonomik krizlerden etkilenmeyen alışveriş caddelerini ise son 2 yıldır siyasi dinamiklerle, koruma kararları vurmuş durumda. Özellikle ithalata getirilen ek vergiler ile orta segment markaların çekilmeye başladığı pazarda, lüks markalar ise gümrük uygulamalarından şikayetçi. Perakende sektörüne rekabeti ve büyümeyi öğreten yabancı markaların küstürülmemesi gerektiğine dikkat çeken Tescilli Markalar Derneği (TMD) Yönetim Kurulu Başkanı ve Global Blue Türkiye Genel Müdürü Hülya Aslantaş, yatırıma gelen şirketlerin, tehditten çok fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Özellikle bir gecede değişen kararların markaları ciddi ölçüde etkilediğine dikkat çekerek, Türkiye’de 20 milyar dolara ulaşan ‘taklit’ ürün pazarının 7.5 milyar dolar gibi dev bir vergi kaybına neden olduğunu aktaran Hülya Aslantaş ile lüks tüketim pazarının Türkiye’deki geleceğini konuştuk…

TAKLİTTEN 20 MİLYAR

Çok göz önünde olan bir dernek değilsiniz, temsil ettiğiniz kesimden ve yarattığınız ekonomik değerden bahseder misiniz?

Tescilli Markalar Derneği (TMD) aslında 2001 yılında kayıt altında çalışan yerli ve yabancı markaların haklarının korunması, kaçak, taklit ve sahte ürünlere karşı alınacak önlemlere katkıda bulunmak ve mücadele etmek amacıyla kuruldu. Lüks tüketimin 2018 yılında 7 milyar TL’lik bir ekonomik büyüklüğe ulaşması bekleniyor. En çok, taklit ve sahte ürünlerin yakalandığı ülke olarak Çin’den sonra dünyada ikinci sıradayız.

Peki bu ürünler nasıl yakalanıyor ve ne kadarlık bir ekonomik kayıptan bahsediyoruz burada?

Taklit ürünler ancak şikayet olması halinde yakalanabiliyor. Türkiye’nin imajı için, öncelikleri için çok önemli bir konu ama bir türlü öncelikler buraya gelemiyor herhalde. Biz yaklaşık 200’e yakın markayı temsil ediyoruz. Bizim üyelerimizin ciddi bir kısmı ya direkt yurtdışında yerleşik markalar ya da yabancı olup Türkiye’ye direkt girmiş markalardan oluşuyor. Türkiye’de tüm taklit ürün pazarı yaklaşık 20 milyar dolara ulaşıyor. Bunun da getirdiği vergi kaybı 7.5 milyar dolara ulaşıyor. Bu vergi kayıt altına alınabilse, 90 bin ilave istihdam yaratılabilir. Dünyada 1 trilyon dolarlık bir taklit ürün pazarı var.

Bugünlerde pek çok farklı sektörün tartıştığı, ithalata getirilen ek vergilerle koruma önlemleri sizi nasıl etkiliyor?

Yerli üretimi korumak ve teşvik etmek amacıyla biraz yabancı ithalata öcü gözü ile bakılıp koruma tedbirleri ile ithalat vergilerinin artırılması gümrükteki işlemlerin zorlaştırılması ile yabancı markalar bundan etkileniyor. Yabancı markalar aslında Türkiye’deki perakendeye, üretime bir tehdit değil fırsat yaratıyor. Özellikle İstanbul Ortadoğu’nun alışveriş destinasyonu olarak adı konulduysa burada yabancı markaların olmasının etkisi var. Sadece yerli markalarımızla bir alışveriş destinasyonu olamayız. Singapur, Dubai gibi bölgelere baktığımızda yerli yok sadece yabancı markalar var. Bizim bunu kaybetmememiz lazım. Buraya zar zor gelmiş ve hâlâ burada kalmaya devam eden markalarımıza bu zorlukları çıkarırsak, para kazanamadığı zorlandığı yerden küser giderler. Onlar kaybetmez aslında bizim pazarımız kaybeder. Alışveriş destinasyonu olma özelliğimizi kaybetmememiz gerekiyor.

BAĞDAT CADDESİ TOPARLANIYOR

Sadece İstanbul değil Türkiye’nin vitrini haline gelen İstiklal, Bağdat ve Abdi İpekçi caddellerinde yaşanan değişim ve dönüşüme dair yorumunuz nedir?

Bağdat Caddesi dönüşümden dolayı şantiyeye dönmüştü ama inşaatların şimdi ikinci caddelere kayması ile birlikte toparlanıyor. Bağdat Caddesi’nde yabancı markalar şube açmaya başladı. Beymen ciddi bir yatırım yaptı hemen yanına Chanel geliyor. Bağdat Caddesi, daha iyi bir yere gidiyor. Beyoğlu’nda pek çok yeme içme yeri kapandı, sadece alışveriş için insanlar oraya gitmek istemedi bir dönem. Beyoğlu İstanbul’un birinci caddesiydi. Olağanüstü bir yerdi. Bir ara toparlandı, şimdi Taksim Meydanı’nın ulaşıma kapatılması sıkıntı yarattı. İstiklal Caddesi de bir dönüşüm içinde tabi, Ortadoğu’dan gelen turistlerin de talebi varsa orası da öyle gelişecek. Yüksek kiralar nedeniyle Nişantaşı’ndan çekilenler oldu ancak her zaman varlığını koruyacaktır.

SON İKİ YILIMIZ ÇOK ZOR GEÇTİ

Türkiye’nin geçtiği zorlu siyasi ve ekonomik süreç üyelerinizi nasıl etkiliyor? Siz üye markalarınıza en çok neyi anlatmak zorunda kalıyorsunuz?

Özellikle bu gümrükteki sorunlar ve hatta öngörülemez yakın gelecek, bir gecede artan kurlar istihdamdaki yeni vergiler bir anda değişen durumlar etkiliyor. Çünkü insanlar gelirken 3-5 yıllık hesaplarla yatırım planlıyor. Ve sürekli devam eden indirim kampanyalarında çok zorlanıyorlar. Ürünlerini gümrükten çekemediği için bu hesapları düzgün yapamadıkları zaman sezona yetiştiremiyorlar. Bu kadar şeye rağmen iyi dayanıyorlar. Hep  Türkiye’nin özel şartları diyoruz. Türkiye çok hızlı değişiyor. Türkiye’de siyasal sosyal önemli bir değişimden geçiliyor ve OHAL nedeniyle hızlı değişen kanunlar ve bir gecede değişen uygulamalar yabancıyı ürkütüyor. Marka şu kadar kazanırım, şu kadar yatırım yaparım şu kadar vergi öderim diye düşünürken bir anda her şey değişiyor.

HESAPLAR UZUN VADELİ

Bu arada Türkiye’nin özellikle hazır giyimde kaçırdığı pek çok marka da oldu… Bütün bu yabancı firmalar sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya bakıyorlar. Her yere gidebilirler. Buradaki iki üç zorluk olduğu zaman ısrar etmekte gerek yok daha rahat edebileceğim başka ülkeye giderim diyebiliyorlar. Son iki yılımız bizim hakikaten çok çok zor geçti. Biz içindeyken krizlerle yaşamaya az çok alışmışız ya da sindirebiliyoruz güne ayak uydurabiliyoruz. Ama yabancılar daha planlı programlı uzun vadeli hesap yapıyor. Türkiye hem kendi içinde ciddi bir pazar ve çevresinden aldığı yabancı müşteri sayısı bazı mağazalarda yüzde 40’lara ulaşıyor.