Profesör Dilek Aktaş Hacettepe Tıp mezunu. Uzmanlığını ve doktorasını da yine aynı fakültede genetik anabilim dalı üzerine tamamlamış. Türkiye’nin ilk genetik bölümü 1969 yılında Prof. Dr. Burhan Say tarafından kurulduğundan beri, Dilek hoca da bu çatı altında görev yapmış. Emekli olduktan sonra Dilek Aktaş, 2011 yılında Prof. Dr. Mehmet Ali Kaşif hoca ile DAMAGEN Genetik Tanı Merkezi’ni kurmuş. Bu merkezde önleyici hekimlik ve tanı süreçlerine yönelik genetik testler yapılıyor. Biz de bu vesileyle buluştuk Prof. Dilek Aktaş ile ve hepimizi, en çok da uzun ve sağlıklı bir ömür için sürekli okuyan, yazan, gayret gösterenleri yakından ilgilendiren bir röportaj çıktı ortaya.

23 BİNE YAKIN GENİMİZ VAR

- Dilek hocam, 2017 yılında genetik bilimi ne aşamada?

Çok büyük gelişmeler var, hem dünyada hem de Türkiye’de. Dünyanın ilk “genom projesi” yapılıp, koyun Dolly’nin klonlandığı 2004’ten bu yana, insan genetiği konusunda çok geniş bir veri elde edildi. Bu ham bilginin kullanılabilir hale gelebilmesi de bir süreç aldı. “Bio İnformatiks” dediğimiz bilim dalı bu veriyi teşhis ve tedavide kullanılabilir hale getirmek için çalışıyor. Bu grubun içerisinde matematikçiler, istatistikçiler, elektronikçiler, bilgisayarcılar var, teknoloji ve tıp bir arada. Bedenimizde 23 bine yakın gen var. Bu genlerin hem kendi içinde işleyişi hem de birbirleriyle olan iletişimi son derece önemli. Bu datayla özellikle multi faktöriyel hastalıkların teşhis ve tedavisi konusunda çok büyük gelişmeler oldu.

- Nedir multi faktöriyel hastalıklar? Bize anlatır mısınız?

Bunlardan birincisi obezite. İkincisi, kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları ve diyabet. Aslında kanser de multi faktöriyel bir hastalık. Bir genetik arka planı var ama çevre ve beslenmenin de etkisi büyük. İşte genetikle birlikte oluşan bu büyük veride şimdi kanseri ne başlatmış olabilir, bunun izleri aranıyor.

02ozlemle1-20cm

SAĞLIK BİREYSELLEŞECEK

- Peki kanserin nedenini söyleyecek hale geldik mi?

Bazı durumlar ve bazı türler için evet, geldik. Bu konuda çok ciddi çalışmalar yapıldı, sadece dünyada değil, Türkiye’de de. Genetik bilimi sayesinde artık dünya şöyle bir yol ayrımında. Bundan sonra, yeni yetişecek jenerasyondaki doktorlar “kişisel tıp” yapacaklar, bireyselleştirilmiş sağlık hizmeti.

- Her bireyin kişisel genetiğine göre hekimlik olacak yani...

Aynen öyle, reçetelerimiz de artık bundan sonra kişiye özel olacak. Ne yiyeceğiz ne içeceğiz ya da hangi ilacı ne dozda alacağımızı bu kişisel veriler sayesinde bileceğiz. Şimdi doğan bebeklerde beşiğin üzerinde “Bebek Gürses” yazıyor, 2050 yılında doğacak bebeklerde muhtemelen bir çip olacak! O çipteki genetik bilgiye göre daha doğduğunda sağlık, beslenme ve spor açısından yatkınlıkları bilinecek. O yüzden üniversitelerde de kişisel tıbbı öğretmemiz ve öğrenmemiz gerekiyor.

HER İLAÇ ONAY ALMALIDIR...

- Teknoloji ile birlikte bu çalışmalar çok çeşitlendi ve hızlandı. Hep genç kalmak isteyenler, 200 yaşına kadar yaşamak isteyenler, ölümü yenmek isteyenler bile var!

Burada önemli olan şu, biz hekimler karşımızdaki bireye zarar vermeyecek uygulamaları kullanmak durumundayız. Yapacağımız her uygulamanın gerçekten bilimsel boyutlarda kanıtlanmış olması gerekiyor. Kullanacağınız her ilacın, gereken onayları almış olmasını, insan sağlığı açısından defalarca kontrollerinin yapılmasını bekleriz.

- Peki hangi alanlar güvenli?

Obezitede kişisel verilerle hangi tür beslenme nasıl etki eder, bu mümkün mesela. Bazı hastalılara bir yatkınlığım varsa ben yaşam tarzımı düzenleyerek bu hastalıkların gelişmesini öteleyebilirim ya da bir kısmını en azından ortadan kaldırabilirim. Mesela ben günde ne kadar kahve içebilirim, bunu bilebilirim.

NE KADAR KAHVE İÇECEĞİNİZİ GENLERİNİZ SÖYLER Prof. Dr. Dilek Aktaş, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı. Aktaş, “Ne kadar kahve içmeniz gerektiğini gen testleriyle söyleyebiliriz” dedi. NE KADAR KAHVE İÇECEĞİNİZİ GENLERİNİZ SÖYLER
Prof. Dr. Dilek Aktaş, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı. Aktaş, “Ne kadar kahve içmeniz gerektiğini gen testleriyle söyleyebiliriz” dedi.


TUZ İHTİYACINI GEN BELİRLER

- Kahve mi? Peki kahvenin genetikle ne ilgisi olabilir?

Vücudumuzda kafein metabolizmasını kontrol eden genler bulunuyor. Elimizdeki veriler de kafeini metabolize eden genin, kafein metabolizmasının yavaş ya da hızlı çalışıp çalışmadığını söylüyor bize. Mesela kafein metabolizmam yavaşsa az kahve içmeliyim, belki de hiç içmemem gerek. Hızlıysa daha fazla kahve iznim var. Bunun gibi...

- Başka neyi bilebiliyoruz, mesela bu testlerle?

Ne kadar tuz almam lazım, tuzu kısıtlayayım mı yoksa normal miktarda tuzu alabilir miyim? Bunu da söyleyebiliyoruz. Tuz metabolizmanızda eğer bir problem varsa sizin tansiyon gelişme riskiniz çok yüksek oluyor. O yüzden ben eğer tuzu düzenleyebilirsem tansiyon gelişme riskimi de azaltıyorum.

- Kök hücre çalışmalarında geldiğimiz nokta nedir?

Çok büyük gelişmeler var kök hücre ile ilgili. Organ bazında, doku bazında, organların yenilenmesi bazında. Kök hücre bence zamanla gen tedavisinin de çok önüne geçecek.

02sigara

Sigara DNA’nın tamir mekanizmasını bozar


- Kafein ve tuz metabolizması diye bir şeyin varlığını ve bunları kontrol eden genler olduğunu daha önce de biliyor muyduk?

Hayır, bunlar çok yeni. İşte kişisel tıp dediğimiz şey bu. Mesela süt, yani laktoz hassasiyetiniz var mı yok mu? Gen testiyle söyleyebiliyoruz. Ayrıca, A vitamini, B6, B12, D vitamini, folik asit, Omega 3, Omega 6 bunların hepsi için genlerinize bakarak durumunuzu söyleyebiliyoruz. Vitamin deyip geçmemek lazım, D vitamini özellikle çok önemli. D vitamini eksikliğinde kanser gelişebilir. Alzheimer için çok önemli. B12 vitamini mesela; tüm nörolojik hastalıkların altında B12 vitamini eksikliği çıktı. Demans, Alzheimer, Parkinson... Çok ağır depresyonlarda B12 vitaminine bakın, çok düşüktür.

- Sigara içen veya çok alkol kullanan birinin genetiği bozulur mu?

DNA, annemizden ya da babamızdan bize kalıtım olarak geçiyor. Ancak çevresel faktörlerle biz buna zarar verebiliyoruz. Sigara, DNA tamir mekanizmalarını ciddi anlamda bozar. Sigarayı bırakarak, düzenli spor yapıp sağlıklı beslenerek Alzheimer’ı, kalp hastalığı riskinizi öteleyebiliyorsunuz, kolesterol metabolizmasına ya da diyabetinize etki ediyorsunuz.

02jolie2

Yumurtalık kanserinde Angelina Jolie örneği


- Başka hangi alanlarda çalışıyorsunuz?

Kanser akademik yaşamımda çok önemli bir yeri tutuyor. 1999 - 2009 yılları arasında Türkiye’deki en büyük yumurtalık kanseri projesini gerçekleştirdim. Meme ve yumurtalık birbirine çok yakın iki kanser türü, ikisi de aynı genden etkileniyor. Hatırlarsınız, Angelina Jolie, annesi ve teyzesinin meme kanseri olması nedeniyle genlerine baktırıp yumurtalıklarını aldırmıştı. Biz sesimizi daha az duyurduğumuz için Türkiye’de de bu çalışmaların yapıldığını çok anlatamadık. Oysa 1999’dan 2009 yılına kadar 667 yumurtalık kanserin vakasını inceledik. Şimdi de likit biyopsi çalışıyoruz.

- Likit biyopsi nedir?

Çok yeni bir tanı yöntemi, şöyle ki; kanser hastalarında tümörden salınan küçük parçalar halinde DNA’lar vardır, CT DNA deriz bunlara. Bugün artık bu DNA analizlerine bakarak, o bireyin hangi geninde hangi mutasyonlar var, bunu söyleme şansına sahibiz.

- Bu ne işimize yarıyor?

İki çok önemli özelliği var, birincisi cerrahi biyopsiden çok daha kolay ve hızlı. İkincisi, likit biyopsinin sonuçları sayesinde hastanın tedaviye nasıl yanıt verdiğini de görebiliyoruz.